Vefa ahlakı üzerine

İNSANI insan yapan en önemli hasletlerden birisi vefa duygusuna sahip olmaktır. Bu, en özlü tanımıyla "yapılan iyilikleri unutmama, iyilik yapana daha güzeliyle karşılık verme" halidir.

Zıddı ise "nankörlük"tür. Bu sıfat, kendisine verileni değerlendirmeyip eline geçeni tepen, kadir kıymet bilmeyen kimseler için kullanılır. Bir düşünür (Ausonius) diyor ki: "Toprak, nankör bir adamdan daha kötü bir şey yetiştirmez."

Bir dostumun, ekmek verdiği insanlardan gördüğü ihaneti anlatan şu sözleri ise hafızamdan silinmemiştir: "Elim ısırık yaralarıyla dolu. Ancak, bunların acısını da yine iyilik yaparak unutabiliyorum." İnsan olmak için iyilik yapmak, gönüllerde yara açan kötülüklere bile iyilikle karşılık vermek gerekir. İnsanları ancak iyilik yaparak utandırabilir, onları ancak bu yolla pişmanlığa sevk edebiliriz.

* * *

Cenab-ı Hak, insanların birbirine iyilik yapmasından hoşnut olacağını çeşitli ayetlerle ifade buyurmuştur. Hiç şüphesiz, iyilik, karşılık ister. Yapılan bir iyilik muhatabından karşılık bulmuyorsa, böyle bir durumu İslam ahlakıyla telif etmek mümkün değildir. İslam ahlakı her şeyden önce iyiliklerin karşılıklı olarak devamını ve mükemmelleştirilmesini ister. Toplumda huzur ve güven ortamının tesisi ve sürekliliği de insanların dayanışma içinde olması, birbirine yardımda bulunması ve birbirine sevgiyle yaklaşmasıyla mümkündür.

Şüphesiz, en büyük vefakárlığı bizi hiçlikten varlığa taşıyan, bize can ve rızık veren yaratıcıya göstermemiz gerekir. Allah’tan sonra vefa ve bağlılık göstermemiz gereken en büyük varlık ise anne ve babalarımızdır. Bizi dünyaya getiren, büyüten, yetiştiren, sonsuz sevgi ve fedakárlıklarla gücümüze güç katan bu insanlara karşı sonsuz ve ödenmez borçlarımız vardır.

İnsan, Allah’a ibadet etmek, O’na kulluk vazifelerini yerine getirmek suretiyle vefasını gösterebileceği gibi, kendisine iyilik yapanlara da vefakárlıkla muamele etmesini bilmelidir. Allah ile kul arasında vaat; ölünceye kadar imanda sebat etmektir. İnsanlar arasındaki vaat ise onlara verilen her sözü yerine getirmektir.

Vefa bahsinde yer verilmesi gereken hususlardan birisi de bu ülke için kanlarını, canlarını feda etmiş kahramanlarımızdır. Şehitlerimizdir, gazilerimizdir. Onlara sonsuz bir minnetle bağlı olduğumuzu hiçbir zaman hatırdan çıkarmamamız gerekir. Ayrıca, temeli sevgi ve güvene dayanan derin dostlukları da unutmamalıyız.

Vefa ahlakı, bir toplumun payandasıdır. Fertleri arasında vefa duyguları yer etmemiş olan toplumlarda güven ve itimat azalır, sosyal çözülmeler başlar. İnsanlar arasında olduğu gibi, toplumun ve devletin de kendisine hizmet etmiş kişilere vefakárlık göstermesi, onların kıymetini takdir etmesi kadirşinaslığın gereğidir.

Vefakárlığın en güzel örnekleri Peygamberimizin hayatında görülmektedir: Hz. Peygamber, kendisini bir hafta süreyle emziren dadısı Ümmü Eymen’i, kendisine bakan süt annesi Halime’yi, süt kardeşi Şeyma’yı, çocukluğunu yanında geçirdiği Ebû Talib’in hanımı Fatıma’yı ömrü boyunca unutmamış, her fırsatta onlarla ilgilenmiş ve yardım etmiştir.

Ahde vefa göstermek dinimizin önemli bir prensibi olduğu kadar, modern hukukun da vazgeçilmez kurallarındandır. Dinimizce, verilen sözün tutulmaması münafıklığın üç alametinden biri sayılmış ve Müslümanların bundan sakınmaları öğütlenmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

"Verilen sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözden (cayana) sorumluluk vardır." (İsra 17-34).

İslam’ın abide şahsiyetlerinden Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken huzura üç genç girer, derler ki:

- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü; ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.

Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek sorar:

- Söyledikleri doğru mu?

Suçlanan genç "Evet doğru" der ve olayı halifeye anlatır. Bunun üzerine Hz. Ömer, bu suçun cezasının idam olduğunu söyler ve infaz edilmesi emrini verir.

Ölüme mahkûm edilen genç, bir özür beyan ederek üç gün mühlet ister. Özrü şudur:

- Babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı, gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah indinde sorumlu olursunuz.

* * *

Genç, yerine birini kefil bırakıp gider, gelmezse kefili onun yerine ölecektir. Üç gün sonra gelir.

Hz. Ömer, gence dönerek der ki:

- Evladım, gelmeme gibi önemli bir fırsatın vardı, neden geldin?

Genç, "Ahde vefasızlık etti demeyesiniz diye geldim" der.

Bu defa babaları öldürülen gençlere döner. Onlar da, "Biz bu davadan vazgeçiyoruz" derler.

Hz. Ömer sorar:

- Biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz, ne oldu da vazgeçiyorsunuz?

Gençlerin cevabı dehşetlidir:

- Merhametsiz insan kalmadı demeyesiniz diye.

Vefat eden bir kişi için kurban kesilir mi?

Ömer ENGİN

Hayatta iken vasiyet etmiş ise malının üçte birinden ayrılan parayla kurban kesilebilir. Ancak, etinden yakınları ve hali vakti yerinde olanlar yiyemez, yoksullara ve fakirlere dağıtılması gerekir. Ölünün vasiyeti yoksa sevabı ona bağışlanmak üzere kesilen kurbandan yoksullar yiyeceği gibi, yakınları ve zenginler de yiyebilirler.

Gürcistan’ın Batum ile Holu kasabasından cemaat adına yazıyorum. Zorunlu hallerde kilisede namaz kılınabilir mi?

Celal METİN

Temiz olan her yerde kılınabileceği gibi, kilisede de namaz kılınabilir. Fıkıh kitaplarında kilisede namaz kılınmasının hoş karşılanmaması şu sebeptendir: "Onların mabetlerini işgal etmek suretiyle ibadetlerine ve dini özgürlüklerine engel olmamak için." Yoksa yeryüzünün tamamı mescittir, temiz olmak kaydıyla her yerde namaz kılınabilir.

Araf Suresi 3. Ayet’te, "Rabbinizden size indirilene uyun, onun dışında birtakım velilerin ardına düşmeyin" denilmektedir. Bu ayetten bugünkü tarikat şeyhlerini yorumlayabilir miyiz?

İrfan ARI

Ayette geçen veli, "dost" anlamına gelmektedir. Tarikattaki velilerle bir ilgisi yoktur. Ayet, indirilen ayetlere uymayıp onun dışında birtakım dostlar edinerek onların öğütlerine uymayı yasaklamaktadır. Genel anlamda Kur’an’a uymayan, heva ve heveslerini din diye takdim eden kişiler kastedilmektedir.
Yazarın Tüm Yazıları