Toplumun ziyneti kadınlarımız

KADIN, tarih boyunca hemen her devirde erkeğe nazaran daha mahrum ve mağdur bir görüntü çizmiştir.

Bir başka deyişle kadın, her devrin mağduru olmuştur. Kadın sorunları olarak bugün ileri sürülen pek çok problemin, Kuran’da ve sünnette de konu edildiği açıkça görülmektedir.

Günümüzde de kadının toplumda hak ettiği ideal statüye kavuştuğunu söylemek mümkün değildir. Bunun altında çeşitli siyasal, kültürel, ekonomik nedenler olduğu gibi, eksik ve yanlış dini anlayışlar da yatmaktadır. Kadının toplumda hak ettiği yeri alamaması sadece İslam ülkelerinde değil, tüm dünyada gözlenen bir husustur. Dolayısıyla bu soruna bütün insanlığın temel sorunu olarak bakmak yerinde olacaktır.

* * *

Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’de her şeyi çift olarak yarattığını bildirmektedir. Bu gerçek, Allah’tan başka her şeyin eksik yaratılmış olduğuna işaret etmektedir. Zira Allah, tek başına kendi kendine yeterli olan bir varlıktır. Ondan başka tek başına ve kendi kendine yeterli olan bir varlık yoktur. Varlık áleminde bulunan her bütünü onun parçaları tamamlamaktadır. Şu halde, erkek-dişi olmak üzere iki farklı yaratılmış vardır, bunlar da birbirini tamamlamaktadır. Kadın, insanların üreme mekanizmasını oluşturmanın tabii bir gereği olarak farklı bir cins şeklinde yaratılmıştır. Her iki cins, birbirini bütünleyen ve tamamlayan iki parça konumundadır. Kadının fizyolojik bakımdan erkeğe göre daha zayıf yaratılmış olması, bir horlanma sebebi sayılmamalıdır.

Birer insan ve Allah’ın kulu olarak, erkek ile kadın arasında herhangi bir ayrım söz konusu olamaz. İlke olarak, insanların en değerlisi takvada, imanda en üstün olanıdır. Her ikisi de, Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına muhataptır. Beraberce Allah’ın halifesi olarak yeryüzünü imar etmek ve orada Allah’a kulluk etmekle sorumludurlar.

Kadının insan olup olmadığının, ruhunun bulunup bulunmadığının tartışıldığı, tamamen erkeğe tabi olduğu ve sürekli vesayet altında bulunduğu, hatta mirastan pay alması bir yana, kendisinin bile miras malı gibi değerlendirildiği bir dönemde, yüce dinimiz kadının da insan olduğunu beyan etmiş, mirastaki haklarını ortaya koymuş, onu sadece emir alan değil, yerine göre emir veren konumuna yükseltmiş ve kadını olması gereken yere koymuştur.

Hz. Peygamber’in, kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hadisenin Kuran-ı Kerim’de açıkça yer alması (Mümtehine, 60/13) kadın iradesinin bağımsızlığını göstermektedir. İslam, bir insan olarak erkeğe tanıdığı hakları kadına da tanımıştır.

* * *

Hukuk, toplumda var olan sosyal ilişkilerin açıklık, güven ve belirli bir düzen çerçevesinde yürütülmesini, bireylerin hak ve sorumluluklarının belirlenip dengelenmesini hedefler. Bunu gerçekleştirirken, toplumda var olan telakki ve değerlerin hukuka yansıması kaçınılmazdır. Bu itibarla, tarihi süreç içerisinde Müslüman toplumlarda oluşan hukuk, kültür ve gelenekte de çevresel faktörlerin etkisi inkár edilemez.

Bunun bir sonucu olarak, kadının, temel hak ve özgürlükleri, ehliyeti, şahitliği, sosyal hayata katılımı, kamu görevi üstlenmesi gibi çeşitli konular, asırlar boyu oluşan zengin fıkıh kitaplarımızda geniş yer işgal etmiş ve değişik dönemlere göre kısmen farklılıklar arz eden birçok yorum ve görüş ortaya çıkmıştır.

Oluşmasında ádet ve geleneklerin de etkisinin bulunduğu zamana bağımlı bu tür kişisel görüşlerin din olarak telakki edilmesi, çok büyük sıkıntılar doğurmaktadır. Herhangi bir uygulamanın zaman ve çevre faktörü dikkate alınmadan bir hükme esas ve dayanak yapılması, son derece sakıncalıdır.

* * *

Üzülerek ifade etmek gerekir ki, hemen hemen bütün toplumlarda kadınlar cinsel obje olarak istismar edilmişlerdir. Günümüzde de kadının cinselliği sınırsız bir şekilde istismar edilmektedir. Kadınların ortaçağ köleleri gibi ticari meta haline getirilmesi ne kadar üzücüdür. Bunun bazı örneklerini ve görüntülerini televizyon ekranlarından da ibret ve üzüntüyle izliyoruz.

İnsan olarak kadın, Yüce Allah’ın ruhundan üflediği bir varlıktır. Kadın, suni ilahi fabrikasının dokuma tezgáh müessesesidir. ‘Allah sonra onu şekillendirmiş ve kendi ruhundan üflemiştir’ (Secde, 9). Dolayısıyla kadının sadece cinsel obje olarak görülmesi ve merhametsizce istismar edilmesi, insanlık onuruyla bağdaşmadığı gibi, şüphesiz gayretullaha da aykırı gelen bir husustur.

Kadınlar bir toplumun ziynetidir, baş tacımızdır.


SORULAR-CEVAPLAR


Zikir konusunda görüşünüz nedir?

Sibel Y./İZMİR

Zikir, yüce yaratıcıyı anmak ve hatırlamaktır. Kuran’da zikirle ilgili pek çok ayet vardır. Bunlardan birisi şöyle: ‘Siz beni anınız ki ben de sizi anayım.’ En büyük zikir namazdır. Zikir, kişiyi zihni bir konsantrasyona hazırlamakta ve neticede insan varlığının bütün bölgelerinin Allah’la dolmasını sağlamaktadır. Yani, dilden kalbe, kalpten ruha sinen bir zikir (anma)... Bu durumda kişi daimi bir gönül huzurunu elde eder. Kuran şöyle der: ‘Uyanık olun. Ancak Allah’ı anmakla kalpler yatışır, huzur bulur.’ Zikrin en tesirli kelimesi, ‘Lailahe illallah’tır.

Kulak çınladığında Hz. Peygamber’e salat-ü selam getirilmeli diyorlar doğru mu?

Ali ERTEN/ADANA

Kulak çınlaması, tıbbi bir konudur. Halk arasında kulak çınladığında birinin bizi hatırlayıp konuştuğunu zanneder veya birini konuşurken ‘Kulakları çınlasın’ tabirini kullanırız. Bir insanın kulağı çınladığında peygamberimize salat-ü selam getirilmesi dini bir vecibe olmamakla beraber, güzel bir vesile olarak hayatımızda yer almıştır. Bazı hadis kitaplarımızda yer alması da bundandır.

Hz.Peygamber, bizim duamıza muhtaç mıdır?

Osman YAŞAR/ALMANYA

Peygamberimiz bizim duamıza muhtaç değildir. Ahzap Suresi 56. ayette, Peygamberimize salat ve selam getirmekle emrolunmuş bulunmaktayız. Ayrıca, ezan okunurken vesile duasını okumak sünnettir. Bunlar bizim Hz. Peygamber’le manen iletişim kurmamızı, ona bağlılığımızı ve onunla şereflenmemizi sağlar. Yani, bizim ona ihtiyacımız vardır.

Tasavvuf edebiyatında çokça Hızır ve hayat suyundan söz ediliyor. Sizce bu neyin remzidir?

Safiye ERALP-BURSA

Efsaneye göre Hızır, karanlığa dalarak hayat suyunu içmiş ve ölümsüzleşmiştir. Hızır, ruhu karanlığın; bedeni hayat suyu ise ledun ilminin (Allah’ın katından verilen özel ilim) remzidir. Nasıl ki bir dalgıç okyanusların karanlığına dalarak inci çıkarıyorsa, ruh da bu kesif, bulanık ten zulmetine dalarak ilahi bilgiye ulaşır. Bunu elde etmek için sıkı bir eğitim ve nefis terbiyesi gerekir.

Alevi ile evlenmek günah mıdır?

İlay/ANKARA

Bu soruyu defalarca cevaplandırdık. Vahye inanan ve ben ‘Müslümanım’ diyen herkesin, ister kendisine Alevi denilsin ister Sünni, birbirleriyle evlenmelerinde dinen bir sakınca yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları