Sivil toplum kuruluşları

SİVİL toplum, bugün dünyada en çok konuşulan ve çeşitli platformlarda tartışılan bir kavramdır.

Birtakım yeni sosyal hareketlerin güçlenerek ortaya çıkması, bu kavramın güncelliğini korumasında ve tekrar tekrar tartışmanın odağı haline gelmesinde önemli rol oynamaktadır. Belli ki 21. yüzyıl artık sivil toplum kuruluşlarının çağa damgasını vuracağı bir yüzyıl olacaktır.

Sivil toplumun ortaya çıkışıyla ilgili farklı görüşler ileri sürülmektedir. Kimi onun tarihini 1200-1300’lü yıllara götürürken, kimi de bu fikrin dinle birlikte var olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Gerçekten sivil toplum kavramının taşıdığı bütün unsurlar, dinsel söylemin içinde bulunmaktadır.

Sosyal bir müessese olan din, mensuplarından toplu halde yaşamalarını, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmalarını ve nimetleri paylaşmalarını istemekte, toplumdan ayrı tek başına yaşayan kişinin insani özelliklerini kaybedeceğini vurgulamaktadır. İşte sivil toplumun oluşumu. Çünkü sivil toplum genel anlamda, insanların gönüllü olarak bir araya gelmeleri ve kendi çevrelerinden başlayarak daha büyük bir mikyasta toplumsal faaliyetleri başarmalarıdır. Burada gönüllülük var, aynı zamanda dayanışma var, sevgi var, dostluk var. Zaten bunlar olmadığı sürece sivil toplum hareketi asla oluşmaz.

* * *

Türk ve İslam filozofu Farabi, daha 10 asırda, ‘Medine tül-fadıla’ (Erdemli, İdeal Toplum) adlı meşhur eserinde, ’İnsan tek başına kendini sürdüremez ve mükemmelleşemez. Yaradılışın gayesi olan mükemmelliğe ancak birbiriyle yardımlaşan birçok insanın bir araya gelmesiyle ulaşılabilir’ demektedir. İşte bu felsefe, Türk medeniyetinin mayasını oluşturmuştur. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki ahilik, lonca teşkilatları ve yüzlerce vakıf, sivil toplum örgütlerinin en güzel örnekleridir.

Günümüzün modern devlet anlayışı içerisinde sivil toplum kuruluşlarının üstlendiği görevler çeşitlenmiş, etkinlik sahaları artmıştır. Bugün bu kuruluşlar vasıtasıyla devlet ve toplum hayatının daha dengeli ve verimli bir şekilde yürüdüğünü gözlemliyoruz.

Demokrasimizin standardı, bu kuruluşların kontrol ve denetimleri sayesinde gelişiyor, yardımlaşma ve dayanışmaya dönük etkinliklerle de sosyal barışın temelleri sağlamlaştırılıyor. Günümüzde ‘üçüncü sektör’ diye tanımlanan vakıf ve dernekler marifetiyle toplumun aydınlatılması ve bilinçlendirilmesi yönünde de önemli mesafeler kazanılıyor.

* * *

Türkiye, ne yazık ki sivil toplum kuruluşları açısından pek başarılı bir konumda değildir. Gerek sivil toplum örgütlerinin sayısı, gerekse bu örgütte görev alan insanların azlığı nedeniyle düşünüp, üzülmemiz gereken bir noktadayız. Ecdattan bize intikal eden vakıf müessesesi bile başkalarının elinde mucizeye dönüşürken, mayası bize ait bu kurumun ülkemizde giderek etkisizleştirildiğini görmek içler acısı bir durumdur.

Oysa, gerek vakıfların, gerekse derneklerin Türk toplumuna vereceği pek çok hizmet alanı bulunmaktadır. Bu çalışmalarla hem demokrasimizin gelişmesine katkıda bulunabilir, hem katılımcı bir toplumun kimlikli bireyleri olarak kendimize olan güvenimizi artırabilir, hem de ahlaklı, inançlı ve faziletli nesiller yetiştirerek geleceğe sağlam köprüler kurabiliriz.

Bugün ülkemizde, sayıları az da olsa bu konuda gayretli ve başarılı çalışmalar sergileyen, kendilerini üyesi oldukları topluma karşı sorumlu hissederek para, emek ve zamanlarını bu hayırlı çalışmalara hasreden, gönül kapılarını topluma ve insanlığa hizmet için açan değerli insanlarımız var.

Bunlar arasında, bugün dünya çapındaki iki üniversitemiz Hacettepe ve Bilkent’i sıfırdan bugünkü konumlarına taşıyan, Bilkent Vakfı ile ekonomik ve sosyal hayatımızda yeni ufuklar açan, aynı zamanda uluslararası alanda çok büyük bir bilim adamı olarak kabul edilen Sayın Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın müstesna bir yeri vardır. Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ya, elli kadar sivil toplum kuruluşunun geçen ay Ankara’da ‘Takdir Plaketi’ vermek için düzenledikleri toplantı, sosyal hayatımızda bir ilkti.

İlk defa bu kadar çok sayıdaki sivil toplum kuruluşu, kendilerine yol açan, rehberlik eden duayenlerine takdir ve saygılarını sunuyorlardı. Sivil toplum hayatımızda gerçekleşen bu ilke, gene bir başka sivil toplum önderi, yirmi beş yıldır Ankara’da çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif görev yapan dostum Sayın Veli Sarıtoprak imza atıyordu. Kendilerini bu güzel davranışından dolayı kutluyorum.

* * *

Sivil toplumculuk, çevre ve insan sevgisini gerektirir. Doğayı, insanı, hayvanı sevmeyen, yardıma ve dayanışmaya kolay kolay eğilmez. Bencil, egoist insandan da sivil toplumcu çıkmaz. Sivil toplumculuk fedakárlık ister, özveri ister.

Demokrasilerde siyasi iradeyi ve iktidarı en çok etkileyen kamuoyudur. Kamuoyunu etkileyen de üçüncü sektördür. Sivil toplum, kamunun gözüdür, kulağıdır, dilidir, kalbidir, vicdanıdır. Toplumun refleksidir.

SORULAR VE CEVAPLAR

Kuran 114 sureden oluşmaktadır. Bu tertip kim tarafından yapılmıştır?

Kemal BİLEN

Kuran’ın surelere bölünmesi, inen ayetlerin hangi sure içinde yer alması, surelerin isimlendirilmesi, başı ve sonu bizzat peygamberimiz tarafından yapılmıştır. El-Kıyame Suresi, ayet 17’de, ‘Şüphesiz Kuran’ın toplanması ve okunması da bize aittir’ buyurulmuştur. Birçok bilgin, ‘Kuran’ın toplanmasından maksat, onun bir bütün halinde toplanması ve ayetlerinin sıralanmasıdır. Kuran’ın kendisi nasıl vahiy ise onun tertibi (düzenlenmesi) de vahiydir’ demektedir.

Cami duvarlarında hep eski yazı görüyoruz. Okunması için Türkçe yazı yazılsa olmaz mı?

Mestan AKŞİT/İSTANBUL

Namazda kişinin yazıya odaklanması halinde konsantrasyonunun bozulacağından hareketle camilerin sade ve gösterişten uzak olması daha uygundur. Bu nedenle birçok İslam büyüğü, cami duvarlarına yazı yazılmasını bidat saymışlardır.

Kayınvalide veya kayınpeder, damat evinde ölürse cesedi pencereden çıkarılmalı imiş. Böyle bir şey var mı?

Hamdi KOŞAR/ÇORLU

Anadolu halk inançları arasında yerleşmiş olan bu tür söylemin hiçbir dayanağı yoktur.

Spiritizma nedir? Dinimizin bu konuya bakışı nedir?

Mehmet İlhan UĞURLU/SÖĞÜT

Dünyadan ayrılan ruhların yaşayanlarla sürekli ilişkide olduğuna inanmak, ruhlarla bağlantının medyum aracılığıyla kurulduğunu iddia etmek ve bunu sağlamak için yapılan toplantılara seans denir. Seans toplantılarına katılanlar küçük bir masa etrafında oturup ellerini masanın üstünde tutarlar ve masanın hareket etmesini beklerler. Ölü kişinin ruhu tarafından böyle bir iş yapıldığı kanısındadırlar. Toplantılara medyum başkanlık yapar. Bazı seanslarda medyum, sözde ölülerden mesaj alır, bunu etrafındakilere iletir. Bu safsatanın kurbanları çoktur. Bazı aydın geçinen kişiler bile kapılmıştır. Hem din, hem de bilim, spiritizmayı reddeder. Bu, olsa olsa bir cin davranışıdır.
Yazarın Tüm Yazıları