BU gece Mevlit Kandili. Kainatın Efendisi, son peygamber, en büyük mürşid ve en büyük insan Hz. Muhammed Aleyhisselam’ı, O’nun dünyayı şereflendirmelerinin 1536’ncı yıldönümünde bir kez daha büyük aşk ve bağlılıkla anıyoruz.
Son yıllarda geniş katılımlı olarak kutlanmakta olan Veladet-i Nebi, milletimizin zihninde ve kalpgahında asırlardan beri derin bir sevgi ve coşku ile çağlamakta olan bir aşk kaynağının kuvveden fiile çıkması nevinden bir aksiyonu temsil etmektedir.
* * *
Son iki asırda büyük kültürel değişimler geçirmiş, pozitivizm taassubunun etkilerini yaşamış olan ülkemizde dine, İslam’a ve Resulullah’a olan bağlılık ve saygının artarak devam etmekte oluşu, O’nun insanlığın hakiki kurtarıcısı ve Cenab-ı Hakk’ın Evrensel Mesajı’nın ebedi tebliğcisi olmasının ispatıyla birlikte; necip ve fedakar milletimizin Hakk’a ve hakikate olan sarsılmaz bağlılığının da göstergesi olarak yorumlanmalıdır.
Doğru, fıtri, erdemli ve tabii olanı insanlığa bildirmek, Hak ve batılın arasını birbirinden ayırt etmek, kainatın en şerefli ve üstün yaratığı olan insanoğlunu kendisine layık olan seviyede muhafaza etmek için, seçkin kullar olan peygamberler aracılığıyla beşeriyete iletilen ilahi mesajlar, insanların hiçbir zaman kendisinden müstağni kalamayacağı yüce ve kudsi tebliğleri ihtiva etmektedir. Son iki asırda belirli medeniyetler üzerinde egemenlik kurmuş olan materyalizm ve pozitivizmin çökmeye başlamasıyla birlikte komünist blokta ve Batılı ülkelerde dine dönüş temayüllerinin ortaya çıkması da bu evrensel-fıtri gerçeğin önemini ortaya koymaktadır.
Kültür ve medeniyetlerin doğuşunda ve gelişmesinde peygamberlerin tebligatının ve onların toplumlara yerleştirdikleri üstün haslet ve değerlerin müstesna bir yeri vardır. Bütün tahrifata ve özden sapmalara rağmen, kültür ve uygarlıklarda ilahi vahyin eserlerinin parıltılarını ve henüz küllenmemiş izlerini görebilmek mümkündür. Özellikle yüce gayelere erişmek, nefsani heva ve arzulara set çekmek, zulme ve haksızlığa karşı çıkmak, zorluklar ve engeller karşısında Yüce Yaratıcı’ya sığınmak, kalbi ve vicdanı karartan kirlenmeler karşısında nefis muhasebesi yapmak vb. faziletli davranışlar; peygamberler aracılığı ile bildirilmiş olan ilahi tebligatın insan yaratılışında yerleştirdiği olumlu etki ve hasletlerdir. İnsanlar peygamberler silsilesi içinde, en geniş ve kapsayıcı mesajı ile çağlar üstü bir niteliğe sahip bulunan Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın tebligatına çok şey borçludur.
Bu gerçeği Mehmet Akif ne güzel ifade ediyor:
"Medyun O’na cemiyeti, medyun ona ferdi,
Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet"
Aklın sadece zihni faaliyetten, zekanın öğrenmekten, hakikatin somut vakıadan ibaret olmadığını kavrayabilen insanoğlu, billurlaşan idrak ve kavrayış yeteneği sayesinde gerçeklere ulaşmada çok yönlü kabiliyet ve hassasiyetlerini kullanarak yeni bir aydınlanma dönemine girebilecektir: Bu yeni dönemde Allah’ın kitabı mutlak ölçü; ufuk insan ve son peygamber Hz. Muhammed ise mutlak rehber ve numune-i imtisaldir. Bu sayede ilahi vahiy ve bilimler insanlığa yeni ufuklar açacaktır.
Bizzat Peygamberimiz, Veda Haccı esnasında, insanlığın kurtuluşu için mutlak şart olan bu iki temel kaynağı işaret buyurmuşlardır:
"Size öyle bir şey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, katiyen sapıklığa düşmezsiniz. Onlar, Allah’ın Kitabı ve benim Sünnetimdir."
Kur’an ve Sünneti Muhammediyye, biri ilahi mesaj, öbürü de o mesajın mahalli ve tebliğcisi olan yüksek, şanlı zatın örnek ve ideal hayat tarzı, davranış bütünlüğü olarak bütün Müslümanların iki temel ölçüsüdür. Dini hükümlerin ve ilimlerin temeli de bu iki kaynaktır.
* * *
Bütün Müslümanlar hangi mezhep ve meşrepte olurlarsa olsunlar, Kuran-ı Kerim’i ve sünneti kendilerine mutlak gerçek ve ölçü olarak kabul etmişlerdir. Peygamberimizi çok iyi tanımalı, O’nu gençlerimize ve çocuklarımıza en güzel şekilde anlatmalıyız. Zira yüce dinimiz İslam’ın gerçek anlamda anlaşılması sürecinde peygamberimizin bütün yönleriyle bilinmesi, merkezi bir öneme sahiptir. Peygamberimiz olmadan İslam dinini tasavvur etmek mümkün değildir. Çünkü Hz. Muhammed, dinimizin inşa etmek istediği insanın canlı bir örneği ve ruhlarımızın derinliğinde yaşayan bir modeldir. O’nu tanıyıp tanıtmak demek, doğrudan doğruya İslam’ın insanını tanımak ve tanıtmak demektir.
Mevlid kandiliniz kutlu olsun.
SORALIM ÖĞRENELİM
Dinimizde erkek ve kadın eşitse neden erkeklerin cenaze namazı kadınlardan önce kılınıyor?
Av. Dilek Deniz
Cenaze namazlarında önce erkeklerin, sonra kadınların namazı kılınacak bir kural yoktur. Kadınların namazı da önce kılınabilir.
Kiralık anne uygulaması dinimizde caiz midir?
A.Kuşçu/Tekirdağ
Normal yoldan gebe kalması mümkün olmayan evli hanımların çeşitli tıbbi yollarla gebeliklerinin sağlanmasında döllendirilecek yumurta ve spermin nikahlı eşlere ait olması şartıyla caiz görülmüştür. Başka kadının yumurtası veya kocası dışında yabancı bir erkekten alınan sperm ile gebeliğin sağlanması ise caiz görülmemiştir.
Babasının belli olmadığını bildiğimiz din eğitimi almış birisi bize imamlık yaptı. Kimileri bu namazın caiz olmadığını söyledi. Bu konuda bizi aydınlatır mısınız?
E. Günışığı/İzmir
Babası belli olmayan (gayrimeşru) bir kişi namaz kıldıracak ehliyete sahipse onun kıldırdığı namaz sahihtir. Kaldı ki İslam dini kişileri babalarından ve analarından dolayı sorumlu tutmaz.
Putperestlik ilk defa hangi peygamberin zamanında başladı?
Muhyettin Kaya/Ankara
Putperestlik ilk önce Nuh Peygamber’in zamanında başlamıştır. Nuh Suresi’nde ifade edildiği gibi Nuh Peygamber kavmini Allah’a ibadet edip O’na tapmaya çağırdığında onlar şöyle dediler: "Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd’ih, Süva’i, Yegus’u, Ye’uk’u ve Nesr’i hiç bırakmayın." Bu isimler Nuh Peygamberin kavminin taptığı putların adlarıdır. Bunların Salih kişiler oldukları, öldükten sonra mezarlarının ziyaret edildiği, zaman uzayınca da tapıldığı kişiler olduğu kaynaklarda geçmektedir. Birçok büyük tarihçiler putperestliğin tarihini buna dayandırmaktadırlar. Nuh’tan sonra gelen peygamberler putperestlikle mücadele etmişlerdir. Hz. Peygamber 23 yıl putperestliği ortadan kaldırmak için büyük mücadele vermiştir.