İslam’da yardımlaşma ve diğerkámlık

EKONOMİK veriler ve bu konuda yapılan yetkin beyanlar şunu gösteriyor ki, ülkemiz gelir dağılımı yönünden adaletsiz bir paylaşım içinde.

Nüfusun çok az bir kısmı Avrupa seviyesinde yaşarken, büyük ve ezici bir bölümü yoksulluk ve açlık sınırları arasında büyük bir yaşam mücadelesi veriyor.

Her gün gazete sayfalarına ve televizyonlara buna dayalı aile dramları, buhranlar ve çaresizlikler yansıyor. Sonu hazin hikáyelerle biten pek çok yaşanmış hayatın vicdan yaralayan kayboluşları arasında her gün aynı gelgitlerin seyircisi durumundayız.

Oysa, mensubu olmakla iftihar ettiğimiz din, bize toplumsal bir sorumluluk yüklemiş. Bu toplumsal sorumlulukla açlığı, yoksulluğu, çaresizliği gidermemiz konusunda bize rahmet ve iyilik kapıları açmış, yol göstermiş. ‘İnfak edin (yardımda bulunun), paylaşın, yoksul ve kimsesizleri koruyup gözetin’ buyurmuş. Bunu da zekát müessesesiyle kurumlaştırmış. İslam’ın emirleri arasına zekátı da koymuş ve insana sadece kendisi ve ailesi için değil, başkaları için de sorumluluklar yüklemiş.

* * *

İslam’ın temel inancı şudur ki; zekát verdikçe varlığa ve huzura erişiriz. Servetimizden ancak helal kazanç ve zekátla hayır görebiliriz. Cenab-ı Hak huzurunda sorguya çekileceğimiz hususlardan birisi hiç şüphe yok ki zekáttır. Kazancımızı hangi yolda harcadığımızın hesabını sonunda Yüce Allah’a vereceğimizin idrak ve sorumluluğu ile hareket etmeliyiz.

Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde zekát ve sadaka konusunda şöyle buyuruyor:

‘Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekátı verenlerin mükáfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.’ (Bakara, 277)

‘Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.’ Allah şöyle dedi: ‘Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekátı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.’ (A’raf 156)

Bu dini vecibeyi toplumsal bir sorumluluk haline getirerek etrafımıza bakınalım. Komşularımıza, dostlarımıza, akrabalarımıza bakalım. Yetimlere, kimsesizlere yönelelim. Diğerkám olalım.

Unutulmamalıdır ki, bir toplumu ayakta tutan insani değerlerin başında diğerkámlık gelir. Kendisini başkasının yerine koymak, onun taşıdığı yükle yorulmak, onun yaşadığı acıyı hissetmek... Bir türküde söylendiği gibi Erzurum’da kar yağarken, Rize’de üşümeyi bilmek.

İslam ahlakıyla mücehhez bir Müslüman, ‘ben kendimi kurtardım’ anlayışı içinde olamaz. Herhangi bir organ hastalandığında bundan vücudun tamamı etkileniyorsa, toplumun muayyen bir kesiminin derdi de toplumun tamamını etkilemektedir. Sevgili Peygamberimiz, ‘Kendiniz için istediğinizi, din kardeşleriniz için de istemedikçe, gerçek manada iman etmiş olamazsınız’ buyurmaktadır. Bu sözler, merhamet ve sorumluluk duygularımızı kamçılamalıdır.

Bu vicdani telepati, bir vücudun sinir sistemi gibi toplumun bütün katmanlarını sarmadıkça, kuzeyden güneye, doğudan batıya bütün coğrafyamızı baştan başa dolanmadıkça milli bütünlüğümüzü korumamız, çocuklarımıza mutlu ve kaygısız bir gelecek sunmamız mümkün değildir.

* * *

Yazımı şu hikmetli sözlerle bitirmek istiyorum:

‘Sarnıcınız su ile dolu olduğu halde susuzluktan korkmak, en tatmin edilmez susuzluk değil mi?’

‘Malları çok bol olduğu halde az verenler vardır. Bunu da tanınmak için verirler ve onların bu gizli arzuları verdiklerinin bereketini kaçırır. Sonra öyleleri vardır ki, ellerindeki azdır, fakat hepsini verirler. Bunlar, hayat ve hayatın bolluğuna inanırlar, bunların ambarları asla boş kalmaz.’

‘Varın yoğun içinde alıkoyabilecek bir şey var mı? Bütün varın bir gün baştan başa verilmeyecek mi? Öyle ise şimdi ver, ta ki vermek mevsimi várislerinin değil, fakat senin olsun.’


SORALIM ÖĞRENELİM

Hocam, lütfen lezbiyenlik konusuna açıklık getirir misiniz? Bu, kişinin elinde olmayan bir şey. Yani bir özenti değil asla. Bu insanlar lanetli mi oluyor. Lütfen, insanlarımızı aydınlatın, hor görmesinler.

İsimsiz

Yüce Allah, canlıların en seçkin yaratığı insana iki eşey sunmuştur: Erkek ve dişi. Bunun dışında ilmen üçüncü bir eşey yoktur. Durumunuzun bedensel bir kusuru yoksa, bilincinizin derinliğinde çocukluğunuzdan bu yana ruhsal bir kusur olabilir. Size tavsiyem, vakit geçirmeden, bir psikanalist ile temas kurmanız olacaktır.

Bu davranışlar hem dinimiz hem de insanlık açısından yasaklandığından, bunları hoş karşılamak mümkün değildir. Tedavinizle birlikte manevi dünyanızı tevbe ve ibadetlerle düzenleyip zenginleştirmenizi öneririm.

Hanefiler, Şafiiler, Malikiler, Hanbeliler olarak 4 mezhep biliyorum. Bu mezhepler kime hitap ediyor. Ebu Yusuf ve Ebu Hanife’yi açıklar mısınız?

Ruhayat Alp/İSTANBUL

Sözünü ettiğiniz mezhep imamlarının her birisinin ayrı bir metodolojisi olduğundan, kapsamlı sorunuzu köşemizde cevaplama imkánımız yoktur. Mezhepler tarihi ile ilgili kitapları okuyarak geniş bilgi edinebilirsiniz.

Kitap ehli, besmelesiz hayvan kesiyor. Kestikleri et yenilir mi? Çinliler, Budist ve Hinduların kestikleri yenir mi?

İsmail Bektaş/ALMANYA

Kuran-ı Kerim’in En’am suresinin beşinci ayetinde ‘Üzerlerine Allah’ın adının anılmadığı hayvanların etlerini yemeyin’ buyurulmuştur. Bundan, kitap ehlinin (Yahudi ve Hıristiyanlar) kestikleri istisna edilmiştir. Çinliler ve Budist ve Hindular putperest oldukları için bunların kestikleri hayvanların etleri yenilmez.

Evli, 1 çocuklu 30 yaşında bir bayanım. Her dakika sevdiklerime bir şeyler olacak diye korkuyorum. Gündüzleri bile evde tek kalmaktan ürküyorum. Lütfen bana yardım edin.

Sevgili okurum, Yüce Allah’a sığının ve moralinizi yüksek tutun. Ayrıca, bir psikiyatri kliniğine başvurmanızın faydalı olacağını düşünüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları