BU dünya hayatını idame ettirmek için çalışmak ve bir meslek sahibi olmak mecburiyetindeyiz; bu bir ilahi yasa gereğidir. Şüphesiz her mesleğin toplumda önemli bir yeri ve değeri vardır.
Sabahın erken saatlerinde tohumu ekmek için tarlasına giden çiftçi, bahçesine giden bahçıvan, dükkánını açan esnaf, bürosuna giden memur, fabrikaya giden işçi ve kısaca geçimini sağlamak için değişik sahalarda çalışan her insan, hem kendisi hem de başkası için çalışmaktadır.
Onun içindir ki, toplum hayatında yer alan ve toplumun ihtiyaçlarına cevap veren her çalışma, her meslek yüce ve kutsaldır. Bu yücelik ve kutsallık, dinimizin toplum hayatında emeğe, gayret ve alın terine verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Çünkü bir mesleğin gereğini layıkıyla icra eden kimse, her ne kadar kendi geçimini onunla sağlıyorsa da bu kimse, bir ölçüde yine başkasına hizmet etmektedir.
* * *
Aslında toplum hayatı bir iş bölümüne dayanmaktadır. Hz. Peygamber, "Çalışınız! Herkese, yaratılışına uygun olan işler kolaylaştırılmıştır" buyurmuştur. Peygamberimizin bu hadisi, bu işbölümü içerisinde herkesin, ilgi, kabiliyet ve becerisine göre bir çalışma alanına yönelmesinin gerektiğini açık bir şekilde göstermektedir. Bu işbölümü, ister istemez bir ihtisaslaşmanın sonucu olarak meslekleri de ortaya çıkarmıştır.
Unutulmamalıdır ki, bir ülkenin zenginliği, o ülkenin insanlarının doğuştan gelen kabiliyetlerinin geliştirilerek, bu yeteneklerini ülke ihtiyaçları için en iyi biçimde kullanabilecek bir seviyeye getirilmesiyle mümkün olacaktır. Çünkü bir ülkenin kalkınması, refah seviyesinin yükselmesi, rahat bir hayat tarzının sağlanması, iyi yetişmiş, vasıflı, dürüst, çalışkan insanların gösterdikleri azim, sebat ve çaba ile mümkündür.
Çalışmayı ibadet sayan İslamiyet, atalet ve tembelliğin en büyük düşmanıdır. Veren elin alan elden daha hayırlı olduğunu, fakirlikle küfür arasındaki perdenin bıçak sırtından pek farklı olmadığını bize bildiren dinimiz değil midir? Bir düşünürümüzün dediği gibi, din binası beş direk üzerine kurulmuştur. Bu beş direkten ikisi altındır. Dini binayı daha dayanıklı kılmak için o altın direkleri dikecek servet elde edilmelidir. Bu da çalışıp gayret etmekle olur.
İslam, öncelikle bir toplum kurmuş, sonra idari sistem ve ekonomik yapıyı, daha sonra da medeniyeti ve ilerlemeyi gerçekleştirmiştir. Bu din dünyayı ahiretin tarlası olarak kabul eder. Maddeyi manaya merdiven, maddi yaşayışı manevi yaşayışa azık sayar. Bu dinin Peygamberi açıkça ilan etmiştir: "Dünyalık geçimi olmayanın ahireti de yoktur." Peygamberimiz,fakirliği, dini olgunluğun bir belirtisi görenlere, "Yoksulluk bir kapıdan girdi mi iman öbür kapıdan çıkmaya başlar" der.
Esasen hayat kişinin kendini işe vermesiyle, çalışmasıyla güzelleşir ve bir mana kazanır. Bunun dışında hayat çekilmez, sıkıntılı olur. Bir fikir adamının dediği gibi, siz kendinizi işe vermekle hayata karşı olan sevginizi belirtiyorsunuz. Hayatı iş yaparak, iş başararak sevmekse, hayatın en gizli sırlarına aşina olmak demektir. Acı duyduğunuz için doğurmayı bir felaket, gövdenizi beslemeyi alnınıza yazılmış bir lanet sayarsanız, ben de size derim ki; ancak sizin alnınızın teri o yazıyı silecektir.
Size hayatın karanlık olduğu da söylenmiştir. Doğrudur hayat hakikaten karanlıktır; hızdan mahrum olursan. Ve her hız kördür, bilgi ile aydınlanmazsa. Ve her bilgi boştur, çalışma ile verimleşmezse. Ve her çalışma kısırdır, sevgi ile bereketlenmezse. Seve seve çalıştığınız zaman kendinizi kendinize, birbirinize ve yaratıcıya bağlamış olursunuz.
* * *
Seve seve çalışmak ve iş başarmak ne midir? Dokuduğunun kumaş parçasını sevgiliniz giyecekmiş gibi yüreğinizden çektiğiniz ipliklerle dokumak. Yükselttiğiniz binayı içinde sevgiliniz oturacakmış gibi ruhunuzun hızıyla yükseltmek. Tohumları şefkatle dikmek, ekini sevinerek toplamak...
Çalışma göze görünebilen bir sevgidir. Seve seve çalışmıyor da üzüle üzüle çalışıyorsanız işinizi bırakıp, mabedin kapısında pineklemek ve seve seve çalışanların sadakasını almak daha doğru olur. Çünkü ekmeği kayıtsızlık içinde yoğurursanız, insanların yalnız yarı açlığını gideren acı bir ekmek yoğurmuş olursunuz. Üzümlerinizi istemeye istemeye sıkarsanız, isteksizliğiniz pekmezinize ağı katar.
SORALIM ÖĞRENELİM
Günahlarımı hatırlayınca elimde olmadan ağlıyorum. Bu hal bağışlanmam için bir vesile midir? Zeynep/ANKARA
Mevláná’nın şu güzel mısralarıyla cevap vermek istiyorum. "Her ağlamanın sonu gülmedir akıbet/Uzak görüşlü insan mutlu kişidir elbet./Her nerede su varsa yeşillik de vardır/Gözyaşı olan yerde rahmet bulunması doğaldır./Çocuk ağlayınca memedeki süt taşar/Bulut ağlayınca yerdeki çimen coşar."
1- Ölülerimizin sadece bedenlerinin toprağın altında, ruhlarının ise bizimle birlikte olduğunu düşünüyorum. O halde mezarlıkları ziyaretin anlamı nedir? 2- Mezarlık ziyaretinde abdest almak vb. gibi kurallar var mıdır? 3- Araplarda mezarlık kavramının olmadığı doğru mudur?
Sedef AYTAÇ/ANKARA
Ruh bedeni terk ettikten sonra kabirle ilişkisi olup olmadığı tartışma konusudur. Bu hususta Hz. Peygamber bizim için örnektir. Hz. Peygamber, bizzat annesi Amine’nin mezarını ziyaret etmiştir. Ayrıca peygamberimizin her yıl Uhud şehitlerini de ziyaret ederdi. Ara sıra da Baki kabristanına uğrayıp dua ederdi. Kabirlere zaman zaman ziyarette bulunup ölülere dua etmek, ölümü hatırlamak açısından faydalıdır. Peygamberimiz, "Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü size ahireti hatırlatır" buyurmuştur. Mezarlık ziyaretinde abdest almak vb. kurallar yoktur. Arap ülkeleri içerisinde Suudi Arabistan mezarlıklara bizde olduğu kadar önem vermez. Mermerden mezar yaptırmak, sık sık ziyaret etmek gibi ádetleri yoktur.
İslamiyet’i seçen bir gayrimüslimin ismini değiştirip Müslüman isim alması zorunlu mudur? ALMANYA
Müslümanlığı seçen kişinin isminin İslam inancıyla çatışan herhangi bir yönü varsa adı değiştirilir ve o kişiye yeni bir ad verilir. Örnek vermek gerekirse, İsa’nın kulu vb. anlamına gelen isimler değiştirilir. Hz. Peygamber de ihtida edenlerin tevhid inancına ters düşen isimlerini değiştirmiş. Söz gelişi güneşin kulu adını taşıyanlara Allah’ın kulu anlamına gelen Abdullah ismini vermiştir. Bunun dışında bir Arap adı alma gibi zorunluluk yoktur.