Irkçılık üzerine

IRKÇILIK, bir halkın, bir grup insanın diğer halk ya da insanlardan farklı olmakla kalmayıp, aynı zamanda diğerlerinden fiziksel, entelektüel veya ahlaki bakımdan daha üstün olduğunu savunan teoridir. Atalardan miras yoluyla geçen bu üstünlüğün biyolojik farklılıklardan kaynaklandığına inanılır.

Buna göre, ırklar arasında eşitlik bulunmamaktadır. Daha yüksek ırk, aşağı ırk üzerinde egemenlik kurma, hatta onları köleleştirme hakkına sahiptir. Bundan dolayı ırkların ya da halkların birbirleriyle karışmaması, evliliklerin yapılmaması gerekmektedir.

Irkçılık, insanlık tarihi içinde uzun bir geçmişe sahiptir. Eski Yunan, Roma, Mısır toplumlarında egemen uluslar, kendilerinin doğal üstünlüklerine inanırlardı. Kendilerinden olmayan ulusları ikinci sınıf insan, dolayısıyla köle ve hizmetçi olmak üzere yaratılmış topluluklar olarak değerlendirirlerdi. İsrailoğulları gibi kimi topluluklarda ise ırkçılık, dini bir nitelik kazanmıştı. Sırf bu yüzden Hz. Peygamber’i kabul etmemişlerdir.

* * *

Uzun mazisine rağmen ırkçılık, sosyal bir teori olarak 19. yüzyılda sistemleşti. Darwin’in biyolojik evrim kuramı, sözde bilimsel ırkçılığa temel oluşturdu. Darvincilik, insan soyunun zaman içinde çeşitli evrim aşamalarından geçtiğini, Avrupalı beyaz ırkın, insanın toplumsal evriminin en üst aşamasını temsil ettiğini savundu.

İşte bu sakat üstün ırk nazariyesi, Almanya’da Nazi ırkçılığının temelini attı ve sonuç malum. ABD’de önce yerlilere, daha sonra da siyahlara yöneldi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Günümüz dünyasında da ırkçılık varlığını sürdürmekte, ipleri ellerinde tutanlar da bu sorunu kökünden çözme niyetinde görünmemektedirler.

İslam, zulüm ve sömürüye yol açan tüm inanç ve düşünceler gibi ırkçılığı da yasaklamıştır. Kuran, ırkların aynı kökten geldiğini ifade ederek üstünlük iddialarının asılsızlığını ortaya koymuştur. Bütün insanlığın atası Adem’dir, Adem de topraktan yaratılmıştır. İnsan toplumlarının ırklara, kabilelere ayrılması da onların tanışmaları ve yardımlaşmaları amacına yöneliktir. Sosyal hayatın ihtiyaçlarının karşılanmasında bir işbölümü yapılması gerekir. Zulüm ve sömürüye neden olacak bir üstünlük, asla söz konusu değildir.

Bireysel üstünlüğe gelince; Hamidullah’ın dediği gibi, Allah bireyleri değişik yeteneklerle donatmıştır. Aynı çiftin iki çocuğu, aynı sınıfın iki öğrencisi her zaman aynı nitelik veya yetenekte değillerdir. Bütün araziler eşit derecede verimlilik göstermez.

İklimler de değişiklikler sunar. Aynı türün iki ağacı aynı miktarda veya vasıfta meyve vermez. Bu tabii olaylardan hareketle İslam, hem temelde herkesin eşit olduğunu, hem de bireysel üstünlüğünü kabul eder. Evet, herkes aynı Allah’ın kullarıdır. Fakat Yüce Yaratıcı’ya yakınlığını sağlayan maddi üstünlük değil, takva, yani kusursuz dindarlıktır. İşte ferdin büyüklüğünün tek ölçüsü budur.

Hz. Peygamber, cahiliye döneminde ádet olan ırkçılığı sık sık gündeme getirerek eleştirmiş, yasaklamıştır. Veda hutbesinde, "Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyaz renkli olanın siyaha, siyah renkli olanın beyaza bir üstünlüğü olmadığı; üstünlüğün yalnızca takva ile olduğunu" dünyaya ilan etmiştir.

Hiçbirimiz mensup olduğumuz ırkı, aileyi kendimiz seçmedik. Irkımızı seçme gibi bir hakka sahip değiliz. Dolayısıyla insan kendi seçemediği veya yapmadığı bir şeyden sorumlu tutulamaz. Irkından dolayı bir kimsenin sorumlu tutulması, Allah’ın yaratma düzenine karşı gelmek olur. İnsan ancak kendi yaptıkları veya seçtikleriyle değerini artırabilir veya eksiltebilir. Bu nedenle hiçbir ırk, sahibine üstünlük ve büyüklük sağlama nedeni olmadığı gibi, basitlik aşağılama nedeni de olamaz.

* * *

İslam, getirdiği evrensel kardeşlik ilkesiyle cahiliye döneminde şiddetle hüküm süren ırkçılık ádetini ezip yok etmiştir. Kendilerini soylu ve üstün gören Mekke aristokratlarının zulüm ve baskılarına rağmen İslam, aslen Rum olan Süheyl, Habeşli Bilal, İranlı Salman gibi farklı ırklara mensup insanların çabalarıyla başarıya ulaşarak evrensel bir toplum oluşturmuştur.

Irkçılık, bulaştığı her toplumu kasıp kavuran, insanlığı içten içe kemiren, iyilik ve sevgiyi yok eden ölümcül bir hastalıktır. Bir yangın alevi gibidir. Bulaşması ile yok etmesi arasında uzun zaman ve mesafe olmadığı, tarihin gösterdiği olaylarla sabittir.

SORALIMÂÖĞRENELÄ°M

Dizimden özürlüyüm. Tabure üzerinde oturarak veya ayaklarımı uzatarak namazımı kılabiliyorum. Bir sakıncası var mı?

Hasan YILDIRIMOÄžLU/ANKARA

Tabure üzerinde oturarak veya ayaklarınızı uzatarak namaz kılabilirsiniz. Secde yapamadığınızdan ötürü, namaza başlarken veya intikallerde ayakta durmanız, rükuyu normal şekilde yapmanız söz konusu olamaz. Oturduğunuz yerde ima ile namazınızı kılmalısınız.

Peygamberimiz yemek seçer miydi? Cevabı eşime göstermek istiyorum.

Selma/ANKARA

Peygamberimizin yemekte aradığı başlıca özellik, onların helal ve temiz oluşu ile vücuda yarayışlı olup olmayışıdır. Yemek seçme ve yemeğe kusur bulma ádetleri kesinlikle yoktu. Ebu Hureyre der ki: "Peygamber efendimiz, hiçbir yemeği katiyen seçmezdi. Önüne konan yemeği eğer iştahı varsa yer, yoksa yemezdi."

Bir oğlum oldu, adını Rıdvan koyduk. Bunun anlamı ne?

AyÅŸe Ä°LHAN/Ä°STANBUL

Rıdvan, cennet bekçisi anlamına gelir.

Kuran’da "De ki ben de sizin gibi beşerim" denilmektedir. Neden "Sizin gibi insanım" denilmedi. İnsan ile beşer arasında fark var mı?

Musa ACAR/BURSA

Beşer ve insan kelimeleri arasındaki inceliği, Ragıp el-Isfehani, El-müfredat adlı Kuran lügatinde açık bir şekilde belirtmiştir. Onun "beşer" maddesi ile ilgili olarak yaptığı açıklama şöyledir:

"Beşere, derinin dış yüzüne denir ki, çoğulu beşerdir. İnsanın beşer tabiri ile tanıtılması; derileri, yün, kıl, tüy ile örtülü olan hayvanların tam aksine, onun derisinin açıkta oluşundan dolayıdır. Kuran’da, kalıbı (cüsse) ve dış yapısı (zahir) ile tanıtıldığı bütün yerlerde insan, beşer lafzı ile ifade edilmiştir. Bu yüzden, bütün insanların, beşeriyet mertebesinde birbirleriyle müsavi olduklarına; onların ancak kendilerine özellik kazandıran yüce irfan ve ameller ile yekdiğerine üstünlük sağladıklarına dikkat çekilerek, ’Ben de sizin gibi bir beşerim’ ifadesinin hemen arkasından, ’Ancak bana vahyolunur’ buyurulmuştur."
Yazarın Tüm Yazıları