Allah, insanın dışındaki bütün dünyevi varlıkları insan için yaratmış, insandan da kendisine kulluk etmesini istemiştir. İnsanoğluna uyması için birtakım dünyevi hükümlerin öngörülmüş olması da hep onun insanca yaşaması içindir.
Öngörülen bu kuralların insanlar tarafından ihlal edilmesi, tabii mecrası içinde akıp giden sosyal hayata menfi bir müdahale, başka bir ifadeyle fıtrattan uzaklaşarak yabancılaşma telakki edildiği için, bu ihlallerin cezalandırılması ile de bozulan dengenin yeniden tabiiliğine kavuşturulması amaçlanmıştır.
Hayatın tabiiliğini muhafaza etmek zorunlu mudur? Başka bir ifadeyle insan hareketlerine sınırlamalar getirmek, onları zapturapt altına almak da hayata bir müdahale değil midir? Kanaatimizce hayatın tabiiliğini muhafaza etmek için bu müdahale zorunlu olduğu gibi, insan hayatına menfi bir müdahale de değildir. Zira kendi çıkarları için sınır tanımayan insanların, tatmin olmak için başvurmayacakları yol yoktur.
* * *
Her şeyin insan için, insanın mutluluğu için olduğu sürekli olarak tekrarlanmakla beraber, ne yazık ki en çok ihmale uğrayan varlık da tarih boyunca her zaman insan olmuştur. Bütün dünyevi ihtiyaçları karşılanan insanlar da bu ihmalin dışında değildir.
Eğer karınlarını doyurduğumuz insanların gözlerini ve gönüllerini doyuramıyorsak, onlara sabrı, kanaati, fedakárlığı, diğerkámlığı, sevgi-saygı ve hoşgörüyü öğretemiyorsak bunların kırlarda karınlarını alabildiğine doyuran diğer canlılardan ne farkı kalır. Üstelik manen aç, ahlaken geri olan insanların, akıllarının yardımıyla bazen en vahşi hayvanlardan daha yırtıcı, daha tehlikeli ve zararlı olabildikleri de müşahede edilmektedir.
Ahlaki ve hukuki normlar, kayıtlar koymaksızın, insanları, zayıfların ezildiği, güçlünün egemen olduğu bir ortama terk etmek; onları, birbirlerine ellerinden gelen hiçbir kötülüğü yapmaktan çekinmeyecekleri bir ortama itmek demektir. Çünkü bu dünyada iyiliklerin de, kötülüklerin de kaynağında insan vardır.
Dünyamız, insan merkezli problemlerle karşı karşıyadır. Hayatı yaşanmaz hale getirenler insanlardır ve birbirlerine reva gördükleri gayri insani muamelelerdir. Öyleyse toplu halde yaşayan insanların belli kurallara uyarak yaşamaları kendileri için zorunludur. Hareketleri başkalarına zarar verme sınırına ulaştığında onları frenleyecek bir kudret ve iktidarın bulunması gerekir. Bu, en bariz olarak idare edenler ile vatandaşlar arasındaki hak, yetki ve sorumlulukların sınırlandırılmasında kendini gösterir.
İslam açısından hakkın süjesi esas alınarak hakları ‘kul hakkı’ ve ‘Allah hakkı’ olmak üzere ikili bir tasnife tabi tutmak mümkündür. Kul hakkı kavramı ile insan hakkı kavramları arasında yakın ilgi bulunmaktadır. Kul hakkı derken, hukuki konusunu kula ait bir hak, yetki ve menfaatin oluşturduğu durumlar kastedilmektedir.
İnsan hakkı bahsinde, insan olma ortak paydasında birleşen ya da insan olma özelliğinden kaynaklanan ve Yüce Allah’ın bütün insanlara tahsis ettiği ilkeleri teker teker sıralamanın bir anlamı yoktur. Bunları anlamlı kılan sürekli tekrarlanması değil, özümsenerek yaşanması ve uygulamaya konulmasıdır. Tekrarlanması gereken bir mesaj varsa, en güzeli Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’dir.
* * *
Bu hutbe, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne asırlar öncesinden ışık tutmuş, insanlığa yol göstermiştir. Zihinlere kazınması gereken bu belgede İslam’ın muazzez peygamberi Hz. Muhammed, insanlara şöyle sesleniyor:
‘İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
Ashabım! Dikkat ediniz. Cahiliyeden kalma bütün ádetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib’in torunu İlyas bin Rabia’nın kan davasıdır.
Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır.
Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.’
İnsanların birbirlerinin hak ve hukukuna riayet ettikleri, sevgi dolu bir dünya temennisiyle bugünkü yazımı noktalıyorum.
SORALIM ÖĞRENELİM
Varis çorabı üzerine mesh yapılabilir mi?
Ayten BOZOK/MERSİN
Varis hastalığından dolayı ayağa giyilmesi gereken varis çorapları, kırık, çıkık üzerindeki sargı hükmündedir. Bu itibarla, varis çorapları üzerine meshedilmesinde bir sakınca yoktur.
Güneş enerjisiyle ısıtılan suyla abdest ve gusül yapılır mı?
Ali IŞIK/İZMİR
Güneş enerjisiyle ısıtılan suyla, temiz olmak kaydıyla abdest almak ve gusül etmekte dinen bir sakınca yoktur.
Namaz kılarken önümüzden birisinin geçmesi namazı bozar mı?
Ali KÖK/ŞUHUT
Namaz kılanın önünden herhangi bir canlının (erkek, kadın, kedi, köpek vs.) geçmesiyle bu kişinin namazı bozulmaz.
Ecel nedir? Ömür kısalır ya da uzar mı?
Ahmet TANIR/KONYA
Ecel, kelime olarak bir şeyin müddeti veya bir şeyin müddetinin sonu anlamındadır. Daha sona bu kelime insan ömrünün sonu anlamında kullanılmış ve bu manada meşhur olmuştur. Ecel, hayatın son bulması ve ölümün gerçekleştiği zamandır. Bu anlamıyla her canlı için tek bir ecel vardır. Bu ecel Allah’ın kaza ve takdiriyle olup asla değişmez. Belirlenen ecel, vaktinden ne önce gelebilir, ne de o vakitten sonraya kalabilir. Bu hususla ilgili Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:
‘Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler’ (Yunus, 10/49). ‘Allah eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır’ (Münafikun 63/11).