Din ve kültür

DİN ve kültür kimilerine göre, paranın iki yüzü gibi aynı şeyin farklı yönleridir, kimilerine göre de din, kültürün ahlaki unsurunu ve duygu tonunu oluşturan bir ürünü.

Bu konuda çeşitli nazariyeler ortaya atılmış ancak biz onlara girmeyeceğiz.

Din ve kültür birbirinden soyutlanamaz. Bir dinde pek çok kültürün değer yargılarına hoşgörü ile bakacak zenginlikler bulmak mümkün. Dinden beslenmeyen, başka bir ifade ile din kaynağından yoksun bir kültürün uzun zaman hayatiyetini devam ettirmesi imkansızdır.

Din, kültürün bir kurumu, bir öğesi değildir. Aksine kültürlerin oluşmasında dinlerin büyük ölçüde belirleyici ve şekillendirici rolü vardır. Örneğin; Müslüman bir ülke olarak içinde yaşadığımız toplumun örf, adet ve geleneklerinin oluşmasında, edebiyatında, sanatında, ahlak anlayışında İslam dininin büyük rolü ve etkisi olduğu inkar edilemez bir gerçektir.

Esasen kültürlerin ve medeniyetlerin arkasında daima büyük dinler varolagelmiştir.

Kültürü, dinin vücut bulmuş bir şekli saymak bazı sakıncalar doğurur. Çünkü bir toplumun din adına sergilediği hareket ve davranışlar dinin özüne ters düşebilir.

Din ve kültürü birbirinden ayırmak lazım. Dinle kültürün tamamen aynı olduğu toplumlar, gelişmemiş kültür ve ilkel dinlere sahiptirler. Bir Batılı bilginin dediği gibi, evrensel bir din en azından potansiyel olarak herhangi bir ırk veya millete has olan dinden daha üstündür. Pek çok kültürü bünyesinde besleyen bir din, bir tek kültürü besleyen dinden ileridir.

Eğer bir din, asli ve ilahi özelliklerini yitirir, kültüre dönüşürse o zaman bir coğrafyanın, bir medeniyetin, bir ırkın öz malı olur ve o medeniyetin asli unsuru durumuna düşer. Bazı dinlerin, bugün başına gelen budur.

İslam ise kültür ve medeniyetleri doğurmuş, geliştirmiş, her türlü gelişimin, ilerlemenin itici gücü olmuş ama kendisi kültürleşme, bir coğrafyanın, bir tarihin veya bir milletin özeline dönüşme gibi bir duruma düşmemiştir.

İslam, evrensel anlamda hakikatlerin tamamını sahiplendiği için dünya üzerindeki bütün kültür ve medeniyetlerin buluşmasına, kaynaşmasına hizmet etmiştir. Bünyesinde birçok ulusu ve dini barındıran Osmanlı Devleti bunun bir örneğidir. Selçuklu bir örneğidir. Endülüs medeniyeti bunun bir örneğidir.

İslam dini, çerçevesi Kuran’da çizilmiş insanı hem dünyada hem de ahirette mutlu edecek birtakım kaideler, kurallar manzumesidir.

Kültür ise değişen, başkalaşan beşeri (seküler) üretimi ifade eder. Bu bakımdan din kültürünü de din ile eşit saymak yanlıştır. Din nas ve metin olarak değişmez. Kuran’ın bir kelimesini değiştirmeye kalkışmak dinle bağı koparmak anlamına gelir. Allah’ın koruması altında olan Kuran sonsuza dek değişmez olarak kalacaktır. Bunun için din kültürünü, din sayıp dinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmek, beşer ürünü olan bir şeyi Allah sözüyle aynı değerde tutmak olur ki, Kuran’a göre bu şirktir.

Din kültürü, zamana, mekana, şahıstan şahısa, toplumdan topluma, değişir, gelişir, hatta esastan bile değişikliğe uğrayabilir. Çünkü kültür, din kaynaklı da olsa insanın ürünü ve ortaya koyduğu fikirdir.

Din adına insanların söyledikleri sözler, ileri sürdükleri düşünceler, Kur’an ve hadislerden çıkardıkları hükümler ve içtihatlar, mistik düşünceler, din kültürü kavramı içinde yer almaktadır. Asla ’din’in yerini almazlar.

İnsanların ihtiyaçları çoğalıp, anlayışlar genişledikçe dini yeniden anlamaya ve yorumlamaya ihtiyaç duyulur. Dinin metni ve özü değişmez ama metni anlama değişir. Çünkü din insanlarla beraber yaşayacağı için onun ihtiyaçlarına cevap vermek, problemlerini çözmek zorundadır. Yoksa değişen insan hayatına ayak uyduramaz ve hayattan çekilir gider. İslam dininin kutsal kitabı olan Kuran’a hiç insan sözü karışmadığından, ilahi orijini bozulmadığından din kültürü ile Kuran’ı birbirinden ayırmak kolaydır.

Vahye dayanıyor olmasına rağmen Tevrat ile İncil, insan sözü ile karıştıkları için bu iki dinde, din ile din kültürünü birbirinden ayırmak mümkün değildir. Dinin ve din kültürünün birbirinden ayırt edilememesi durumunda, sosyal hayatta gelişme beklenemez. Bunun için insan mutluluğunu esas alan dinimiz, devamlı aklı kullanmayı, düşünmeyi ve yeni fikirler üretmeyi emretmektedir. Din kültürünü, din sayarak yapılan eleştiriler aslında dine değil, din kültürüne yapılan saldırılardır.

SORALIM ÖĞRENELİM

Vaktiyle fuhuş yapmış bir kadınla evlenebelir miyim?

S.Y. /ADANA

Kur’an’da, namuslu bir erkeğin, fuhuş yapmaya devam eden bir kadınla evlenmesi caiz görülmemiştir. Ancak kadın tövbe ederse, onunla evlenilmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü tövbe eden kimse günahlardan arınmış kabul olur.

Kuran’da içki içmenin cezasının olmadığı söyleniyor. Doğru mu?

Fahri Mut/İzmir

Kuran içki yasağını çiğneyenler için bir müeyyide getirmemiştir. Hazreti Peygamber, bu konuda çeşitli cezalar uygulamıştır. Hazreti Ömer, içkinin önünü almak için 80 sopa vurma cezası uygulamış. Diğerleri de benzer ceza yoluna gitmişlerdir. Kuran’da içkiyle ilgili bir yaptırımın olmaması onu günah olmaktan çıkarmaz. Kuran’da her günah için de bir yaptırım yoktur.

Evli bir insanın zina etmesiyle, bekar birinin aynı fiili işlemesi arasında günah bakımından bir fark var mıdır?

M.H./ İzmir

Evet. Kuran zinayı yasaklamış ve onu kötü bir fiil olarak nitelendirmiştir. İster evli, isterse bekar olsun. Herkesin zinadan uzak durması gerekir. Evli bir kişinin zinası evli olmayanın zinasından çok daha büyük günahtır. Çünkü burada işin içine bir de kul hakkı girmektedir.

Kuran’da müşrikler Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar buyuruluyor. Şimdi turistler camilerimize giriyorlar. Bu konuda ne dersiniz?

D.Ş. Erzurum

Sözünü ettiğiniz ayet, Mescid-i Haram, yani Kabe ve müşriklerle alakalıdır. Kitap ehlinin Hazreti Peygamberimizi Medine’deki Mescid’inde ziyaret ettikleri bir vakıadır. Dolayısıyla ülkemizi ziyaret eden turistlerin camilerimizi gezip görmelerinde bir sakınca yoktur.

Tatil beldelerindeki camilerde şortla namaz kılınabilir mi?

C.B./ Muğla


Erkekler namazda göbek ile diz kapağı altını örtmek zorundadır. Eğer giydiği şort, bu şarta uyuyorsa, namaz kılmasında bir sakınca yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları