YAKIN tarihimizin en trajik ve hüzünlü olaylarından biri de Sarıkamış Allahüekber Dağları’nda yaşanan askeri harekáttır.
Unutulmaya yüz tutmuş ve hatırlandıkça içimizi burkutan bu vatan evlatlarının talihsiz mağlubiyetleri, millet olarak bizleri o günleri acı bir tecrübeyle bir kez daha düşünmeye sevk etmektedir. Erzurum’da bulunduğum 13-16 Temmuz 2006 tarihlerinde Erzurum Kalkınma Vakfı ve Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez’in gerçekleştirdiği Sarıkamış Allahüekber Şehitlerini Anma Programı’na ben de katıldım.
* * *
Savaşın bütün şiddetiyle cereyan ettiği, yazın rengárenk çiçeklerin süslediği, kışın yol vermeyen dağlar ile şehitlerimizi ziyaret etmek, hatıraları önünde hürmetle eğilmek imkánını buldum. Çanakkale’de destan yaratan kahraman Mehmetçiğin, Sarıkamış’taki mağlubiyeti aslında komuta heyetinin ve tabiat şartlarının acı gerçeği karşısında olduğu bilinmektedir. Ancak düşmandan ziyade tifüse, kışa, yoksulluğa mağlup olan bu kahraman insanların şehit olduğu bir coğrafyayı, hak ettiği itibara ve ilgiye kavuşturacak anlayışın hákim olması gerekmektedir.
Burada en sevindirici nokta asker, kamu kurumu ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin aynı anlayışta birleşmiş olmalarıdır. Bugünün şartlarında dahi bu yerleri ziyaret etmek birçok güçlüğü beraberinde getirmektedir. Son zamanlarda yükselen milli hassasiyet duygusu Allahüekber şehitlerinin daha etkili bir şekilde gündemde tutulmasına vesile olmuştur, sevindirici olan tarafı da budur.
Sarıkamış Harekátı’nda şehitlerin sayısının çeşitli yazarlar ve tarihçiler tarafından farklı söylenmesi ayrı bir konudur. Önemli olan bu topraklarda Anadolu’nun bütününden müteşekkil insanların vatan uğrunda kar, kış, tipi, soğuk, hastalık demeden şehit olmayı göze almalarıdır. Bu harekátta her türlü olumsuzluğa rağmen, bir bozgun da yaşanmamıştır.
Ayrıca Çanakkale’ye gösterilen haklı ve gururlu ilginin ülkemizin doğusundaki Allahüekber şehitleri için de gösterilmesi gerekmektedir. Bingür Hoca ve ERVAK’ın da yapmak istedikleri bundan ibarettir.
Bu harekátı değerlendirirken, kimi Enver Paşa’yı bigünah görürken, kimi onu yerin dibine batırmıştır. Sosyal hadiseleri sebep-sonuç ilişkileri içerisinde her yönüyle değerlendirip bir hükme bağlamak pek kolay bir iş değildir. Elbette tarihçilerimizin farklı tahlilleri olacaktır. Biz işin bu tarafını tarihçilerimize ve sebepler álemine bırakıyor; ancak bu büyük hadisede ortak aklın izlerini görmediğimi ifade ediyorum. Enver Paşa kendi kaderini kendi yaratmak gibi bir eğilim göstermiş, kendi aklına çok güvenmiştir. Káinatta sadece tek bir daire ve tek bir merkez olduğu halde kendi dairesinin merkezi etrafında dönüp dolaşmıştır. Hele onun bitmez tükenmez ihtirası, bu büyük felaketin meydana gelmesinde rol oynamıştır.
Allahüekber Dağı’nda fikren geçmişe doğru kayarken, içimi bambaşka bir duygu kapladı. Geçmişten kaçış ne kadar imkánsızsa, içinde bulunduğumuz şartların bize yüklediği sorumluluklardan kaçarak geleceğe sığınmak da o derece gereksizdir. Zamanın gereklerini inançla ve hassasiyetle yerine getirmek, gelecek nesillere daha iyi bir dünya hazırlamak demektir. Bütün şehitlerimiz bunun için ölmediler mi?
Onlar Kuran’ın ifadesiyle "dipdiri"dirler. Onlara ölü demek yasak.
Peki inançsız bir dünyada hayatta iken ölümü temsil edenlere ne diyelim. Onlar yaşıyorlar mı?
* * *
Ben oradan ayrılırken, içimden bir ses diyordu ki, "Bu dağlarda gerek bizim ölülerimiz, gerekse düşmanlarımız, ebedi sessizlik içerisinde bir arada yatmıyorlar mı, aynı yerde birleşmediler mi? Hem mağluptan, hem galipten devraldığımız ve onların bize bırakmak mecburiyetinde oldukları yegáne miras, hayatlarının baharında ölümde tamamlanan bir ömür ve bir sembol".
Şu halde tarihten ders almayıp kavgalara hayat vermenin ne anlamı var.
Orada, zamanın durduğu bir anda, geçmişle günümüzün birbirine ne de çok benzediğini gördüm.
Tarih, ders almayanlar için bir tekrardır.
SORALIM ÖĞRENELİM
Şahit olmadan kıyılan nikáh geçerli olur mu? Belediyelerdeki nikáh yeterli midir?
Ömer HORASAN/İSTANBUL
Nikáhta eşlerin şahitler huzurunda irade beyanında bulunmaları gerekmektedir. Şahitsiz nikáh geçerli olmaz. Belediyelerde kıyılan nikáh, en sağlam evlenme şeklidir.
Çünkü orada şahitler huzurunda akit yapılmakta, imza atılmakta ve tescil edilmektedir.
Sinirlendiğimiz bir anda karşımızdaki kişiye, "dinsiz", "imansız" gibi laflar söylemek doğru mudur?
S.A.S/ERZURUM
Olgun insan öfkesine hákim olur. Ağzından kötü bir kelime çıkmaz. Müslüman bir kişiye öfkeye kapılarak "dinsiz", "imansız" gibi kelimeler sarf etmek çok tehlikelidir. Hemen o kişiden helallik almanız gerekir. Çünkü bir kişiyi dinsizlikle itham etmek, onu öldürmeye denk sayılmıştır.
Kuran’da yasaklanan içkinin şarap olduğu söyleniyor, ne dersiniz?
Musa ALKAN/DİYARBAKIR
Maide Suresi 90’ıncı ayette alkollü içki için "hamr" tabiri kullanılmıştır. "Hamr" aklı örten, aklı faaliyetleri dumura uğratacak her türlü içki, uyuşturucu anlamına gelir. Dolayısıyla Kuran, sıvı veya kuru ağızdan veya başka yollardan alınan her türlü uyuşturucuyu yasaklamıştır.
Peygamberimizin göğsünün yarıldığı ve içinin temizlendiği doğru mudur?
İbrahim ACAR/MANİSA
Peygamberimizin kalbinin yarılarak bir ameliyat geçirdiği ve iki siyah kan damlasının alındığı hadis kaynaklarında geçmektedir. Kuran da ise göğsünün yarılmasından değil, açılmasından söz edilmektedir. Nitekim, İnşirah Suresi’nde, "Biz senin gönlünü açmadık mı?" buyurulmuştur. Peygamberimizin kalbinin açılması, ilahi ışıkla genişletilmesi, huzur ve ferahlıkla doldurulması demektir ki, manevi bir olaydır. Peygamberimiz bununla evrenin sırlarına vakıf olabilmiştir.