Paylaş
Eğer beyaz beyaz yakalarınız varsa sizin de uzuuuun zamandır duyduğunuza emin olduğum bir tanım var: ‘Wording’e dikkat etmek.
Beyaz yakanın hangi alanında olduğunuz fark etmiyor. Her sektörün wording’e dikkat etmesi gereken günler, anlar, olaylar olabiliyor.
Her toplantının, her e-posta zincirinin, her iş üzerinde el sıkışmanın bir noktasında wording’e gösterilecek özenin bahsi bir tur geçer.
Mesela benim geçenlerde girdiğim bir toplantıda uzun uzun Ukrayna’da olan bitene savaş mı denirse wording’e daha iyi dikkat edilmiş olur, işgal mi denirse diye tartışıldı. Birisi bir noktada “Aslında Batı’da ‘attack’ diyorlar” dedi. Hemen atladım “Attack bence de mükemmel” diye. Sonra “Ama attack kelimesini Türkçeye çevirirken wording’e dikkat etmeliyiz, hücum diye mi kullanacağız yoksa saldırı diye mi, bu detay önemli” diyerek yeni bir keşmekeşin fitilini ateşledim. Toplantılarda böyle şeyler yapmayıp gerçekten işi hızlandıracak, daha etkili hale getirecek şeyler üzerine konuşursanız çok az konuşmuş oluyorsunuz.
O zaman da insanlar sizin çalışmadığınızı düşünüyor. Çalıştığınızı, herkes kadar kurumsal bekaya kafa yorduğunuzu göstermek için yeri geldiğinde herkesle beraber havanda su dövmelisiniz. Bu net böyle.
Ben havanda suyumu döverim, wording’ime dikkat de ederim. Bu dikkat meselesine bir süredir kafa yoruyorum. Ve görüyorum ki wording’ler her yerde. Mesela iş hayatında artık pek ‘için’ kullanmıyoruz, ‘adına’ diyoruz. “Sana şu konuda bilgi vermek adına yazıyorum”, “İşimizde aksama yaratmamak adına saatinde ofise gelelim” gibi...
Yemiyor, tüketiyoruz
“Yapıyor olmak”, “Ediyor olmak”, “Giriş yapmak” gibi kullanımlarımızı zaten biliyorsunuz. Bunlar fiks. Öbür türlü wording oluyor olamaz!
Efendime söyleyeyim, öyle klasik yarı İngilizce yarı Türkçe plaza dilinde olmayan, bildiğin Türkçeye benzeyen ama bir yandan da Türkçe olmayan kullanımlarımız da var bu kontenjanda. “Erişimimizi çoklaştırmak” kullanımındaki çoklaştırmak gibi...
Günlük hayatta da özendiğimiz kelimelerimiz var. Örneğin artık kimse bir şeyi yemiyor. Onun yerine tüketmek kullanıyoruz. “Tavuk tüketmiyorum”, “Pilav az tüketiyorum”, “Meyve suyunu tüketirken dikkat edilmeli” gibi. Bunu kendi tarafımda o kadar içselleştirdimki insanların hâlâ yemek/içmek fiillerini kullandıkları yerlerde bile ben tüketmek kullanmaya devam ediyorum. “Beraber öğle yemeği tüketir miyiz”, “Akşam iki bira tüketmeye mi gitsek” gibi.
Sonra mesela yine özene bezene üretilmiş ve dilimize güzelce yerleşmiş bir dikkatli kullanım daha: İhtiyaç sahibi. Fakir, yoksul gibi kelimeler kullanmamak için onlar da bir şeyin sahibi yapılmış. Hiçbir şeyi yok değil. İhtiyaç sahibi. Hem böyle kullanınca çok da bir sorun yokmuş gibi tınlıyor.
Bunun böyle çok varyantı var yeni dünya ortamında. Sigortasız çalışan yerine ‘iş ortaklarımız’, ‘çözüm paydaşlarımız’ falan diyorsun mesela.
Neyse uzar bu konu buradan başka başka yerlere. Burada bırakıyorum. Siz yine de dikkat edin ama wording’inize!
Paylaş