Paylaş
Beni genel olarak hep güldürmüş, gülemeyeceğim bir ortamdaysam da içime içime müstehzi bir ifade atmama sebep olmuştur ‘ustalık dönemi’ kavramı. Çünkü sanki matah, iyi bir şeymiş gibi söylenir. Ama Türkiye’de usta dediğin kişinin nasıl iş yaptığı göz önüne alındığında aslında insanın kendisine epey ağır bir laf etmiş olduğu sonucu ortaya çıkar.
Bu aralar ustalık dönemindeki ustalarla vakit geçiriyorum kapsamlı tadilatlara girmek zorunda kalmam hasebiyle. Ve açık konuşayım, ortada ustayım diye gezen biri varsa oradan uzaklaşmak, durumların yüzde 90’ında doğru karar olacaktır (Rahmetli ‘Büyük Usta’ Kayahan’ı ve sevenlerini tenzih ederiz).
Ben çırak mıyım?
Mesela şimdi benim elimdeki ustayla konuşurken işçilik artı belli bir rakama anlaştım. Belli bir rakam dediğim şey malzemeleri kapsıyordu. Çünkü ustanın tersine ben ustalık döneminde olmadığımdan yapı malzemelerinden anlamam. Kendisine de bunu dedim. O da olanca samimiyetiyle “Tabii abi, sen ne anlayacan zaten” dedi. Ustanın yapı malzemelerinden anlamayanları ötekileştirmeyen, kapsayıcı yaklaşımından son derece memnun olarak kendisine talep ettiği malzeme parasının bir kısmını verdim.
Üç gün sonra nalburda harç, nem solüsyonu ve fayans çıtası almak için bulunuyordum. Varlığını 25 dakika önce öğrendiğim fayans çıtasını götürünce usta önce “Abi nerdesin, çıta gelmediği için durduk” dedi. Sonra da çıtayı beğenmedi, “Bu 12 mm. Bana 10 mm ve beyaz lazım” dedi. İnsanın böyle yaldır yaldır hareket etme hallerinde biraz IQ’su düşüyor. Mesela benim aklıma “Be hıyarzan, söylesene o zaman baştan 10 mm beyaz lazım diye” demek yolda geldi.
Neyse aldık istediğini, döndük. Usta yine “Bekledim de ettim de” diye söyleniyordu, bana bir geldiler. “Usta, ben senin çırağın değilim. Parayı verip iş yaptıran tarafım, bunun farkındayız değil mi” diye çıkıştım. Ustanın suratından anladım ki farkında değilmişiz, ya da ustanın da IQ’su işin şehveti içerisinde biraz düşmüş.
“İyice kafamın attığı noktada “Klozeti koridora takalım diyorum, sana uyar mı” diye sordum. Güldü.”
İstişareler başladı
Bir süre anlaşmamızın “Malzemelerin parasını ben vereceğim, bulması, alması, getirmesi senden” kısmının ne ara “Malzemelerin parasını ben vereceğim, sen o parayı hiç edeceksin, sonra ben bir tur daha para verip malzemeleri bulup taşıyacağım” şeklinde bir versiyona evrildiği üzerine istişarelerde bulunduk. Usta da burada bir sıkıntı olduğunu fark etti. Ama artık iş başladığı için kendisinden vazgeçemeyecek pozisyona geldiğimi de fark etmişti gördüğüm kadarıyla. Aynı şekil devam ettik.
Bir diğer sorunu klozet, duşakabin, lavabo yerleştirme noktasında yaşadık. Bu reis ilk geldiğinde ona “Bunu buraya, şunu da şuraya koymak istiyorum. Olur mu sence” diye sordum. O da “Tabii abi, olmaz mı, her türlü koyarız” dedi. Sonra ilk gün kırarken “Abi bu borular şöyle böyleymiş, yani öyle olmaz” dedi. Ben de haklı olarak “Peki paşam sen borulara bakmadan neye dayanarak ‘olur abi, yaparız abi’ dedin” diye sordum. Bir cevap verdi ama asıl cevap aslında ‘Ben işi alayım diye sen ne desen, olur mu olmaz mı diye bakmadan yaparız dedim’ idi.
Çözümsüzlük
İki gün onu oraya koyabilir miyiz, bunu buraya koyabilir miyiz diyekonuştuk. Ben ne dediysem “O oraya da olmaz” dedi. Hatta geldiğimiz noktada öyle bir çözümsüzlüğe aktık ki “Bu banyoya klozet, lavabo ve duşakabini aynı anda koymanın yolu yok” gibi bir yerlerde geziniyorduk. İyice kafamın attığı noktada “Klozeti koridora takalım diyorum, sana uyar mı” dedim. Güldü.
Üçüncü gün “Abi aslında şöyle yapabiliriz” dedi. Ve benim ilk gün dediğim dizilimi önerdi. “İşte bu” dedim. “Valla bak çok güzel çözdün, ustalık bu!” Ustalık gururu okşanmış olarak işi tamamladı.
Tamamladı dediğim onun eğimi yanlış, ötekinin derzi bilmem ne ama temel aparatlar banyonun
içinde...
Allah kimseyi ustayım diyenin eline düşürmesin.
Paylaş