Paylaş
“Abi sonuçta kendini böyle ani değişimlere çok hızlı atmamak lazım, uzmanlar da bu böyledir diyor” diyor arkadaşım Ercan ve devam ediyor: “Halı saha gibi düşün. İki yıl oynamadıktan sonra, sahaya çıkınca bir açma-germe bile yapmadan dalıp koşturursan n’olur sonuç?”
“Sokağa çıkmadan önce açma-germe yapalım, bengay sürelim mi diyorsun yani sen şimdi?” diye sormadan edemiyorum.
Çünkü konumuz sokağa çıkmak. Ercan bu kapanma, açılma, kapanma, bazen açılma, bazen biraz daha açılma haline alışamadı. Kapanma kafasından da pek çıkamadı. Şimdi biliyoruz, bir sürü insan artık pandemiye fazlasıyla dolmuş, ‘ne pahasına olursa olsun sokakta olmak istiyorum’ aşamasında. Ama Ercan bunlardan değil.
Aslında ben de ondan çok çok daha iyi durumda değilim. İşe gidip gelen bir insan olduğum için dışarıyla ilişkim daha iyi ama ‘sokağa çıkmış olmak için sokağa çıkmak’ noktasında onun kadar olmasa da zorlandığım oluyor. Zaten çıktığım sokaktan pek bir randıman alamadığımdan da daha önce bahsetmiştim. Şu sıra uyguladığımız haftada bir gün teneffüs sistemi bana da tam uymadı. Sokak dediğin bazı noktalarda pandemi öncesi yoğun saatteki toplu taşıma kadar kalabalık. Hafta sonu yasaksız günde şöyle bir camdan bakınca, apartman kapısından çıkarken basmam gerekirse yanıma Akbil alsam mı diye düşünmeden
edemiyorum.
Ercan’ın durumu benden bariz biçimde beter ama. Anlaşılır da bir durum bu. Pek çok insan bu pandemi döneminde eve kapanınca orada zaman içerisinde bir koza inşa etmiş oldu. Ekmeği fırına verdim; toplantıları üstümde gömlek, altımda pijama altıyla hallettim; platformlarda ne var ne yok izledim, hadi hop bugün de bitti derken sokağa çıkma alışkanlığını da çaktırmadan kaybedeyazdılar.
KENDİNCE SPİRİTÜEL BİR DAMAR YAKALADI
Hele bizimki bu dönemde bir de eskiden hiç alışkanlığı olmayan olaylara girdi. YouTube’da uzman dinlemeler; “Madem dükkânı açamıyorum, boş oturmayayım kendimi geliştireyim” demeler derken artık yolu nerelere savrulduysa böyle kendince spiritüel bir damar da yakaladı. “Bu sokağa çıkma meselesiyle ilgili biraz karışık duygular içindeyim, kendime biraz zaman tanımak istiyorum” gibi cümleler kurmaya kadar geldi iş...
Benim de “Kalk, sokakta iki adım atalım” diye aradığım adam bu olunca, bu cümleleri duyması da bana kalıyor.
Sonuçta ne dersem diyeyim, arkadaşımı şöyle bir hava almaya çıkmaya ikna edemiyorum. “Ben hafta içi ortalık daha sakinken çıkar, iki tur atarım” diyor, kapatıyor telefonu.
Ben de bir süre daha camdan sokaktaki çılgın insan trafiğini izleyip çıksam mı, çıkmasam mı, çıktığıma değer mi diye düşünüyorum... Sonra internette ‘postkarantina anksiyetesi’ diye bir şey var mı konulu araştırmalara girişiyorum. Aradığım cevap bir Avustralya gazetesinden geliyor, varmış. Tabii karantina konusunda en az mağdur olan ülkeden bu cevabın gelmiş olması ikna ediciliğine biraz zeval getiriyor ama olsun. Buldum mu, buldum. Avustralya’dan mı bulmuşum, Senegal’den mi, orası önemli değil. Haberin linkini WhatsApp’tan Ercan’a gönderiyorum. “Avustralya medeni ülke tabii” diye cevap geliyor. “Orası öyle, sen de sıkma madem canını, haftaya tekrar deneriz çıkmayı” yazıp telefonu kanepenin öbür ucuna doğru sallıyorum.
Paylaş