Paylaş
"Marketlerdik, parlak yıldızlardık o zaman” diye bir şarkı tutturmuş marketten dönüyorum. Kahvaltının mutlulukla ilgisi meselesi gibi marketin de ince ince delirmekle bir ilgisi olmalı bu aralar. Bahsi geçen deliliğiyse üç başlıkta inceleyebiliriz:
1. Fiyat-performansın depresyon tetikleyici etkisi,
2. Pandemi konseptiyle beraber mekân içi hissedilen tansiyondaki artış ve
3. Poşetleri eve taşırken sıcak ve nem altında gerçekleştirilen ‘acı beyinde’ yürüyüşü.
Fiyat-performans noktasında, bir kere market kasalarının insanı kendinden şüphe ettiren bir yanı kesin var. Bir şeyler alıyorsun, finalde bir fiyat söylüyorlar. Dönüp elindeki poşete bakıyorsun, ben alışverişin bir noktasında acaba hafızamı kaybettim de alakasız şeyler mi aldım diye...
Şu sıralar sık duyduğumuz “Markete girdim, bir şey almadan çıktım, 72 lira tuttu” esprisinde ciddi haklılık payı var yani. Nitekim bu market ziyaretimde de önümdeki amca aldığı altı kalem ürünün üç haneli fişini görünce “Hey maşallah” demeden edemedi.
Ben bu turu daha küçük bir ‘maşallah’ ile atlattım çünkü öncesinde reyon başında ‘maazallah’ demeyi başarmıştım. “Son kirazlar abi kaçırma” diyen manav reyonunun gazına geliyordum ki üzerinde kilosunun 24 lira olduğunu gösteren etiketi gördüm. Az ilerisinde 33.90’dan 29.90’a inmiş peynir var. “Hızlı inmişsin peynir, dikkat et de vurgun yeme” diyerek geçtim. Kabuklu yemiş zaten kendini kaybetmiş, ağzından çıkan fiyatı kulağı duymuyor. Hepsini pas geçtim, kasada hepsini pas geçmiş olmam haricinde bir sorun yaşamadım.
Pandemi ayağında durum zaten malum. Önlemleri çok ciddiye alanlarla ufak ufak çayıra salan ve Mevla’nın kayırmasını umanlar arasında süzülüyoruz markette.
Ben önlemimi mümkün mertebe alan taraftayım ama bu önlemi aslında karşındaki için alınca ve karşındaki de konuyu sallamamaya karar vermiş olunca ne anlamı kalıyor sorusuna makul bir cevabım yok. Yani artık alanlar olarak da önlemi, ‘prensip olarak alıyoruz’a döndük. Biz yapalım da sonra “Sen yapmadın, ondan olmadı” demesinler hesabı...
Burnu maskeden fırtlamış kasap, hiç maskesiz müşteri gibi ‘bu ne önlemsizliktir’ durumları ortamda çeşitli sürtüşmelere sebep oluyor hâlâ, o ayrı. Bu tip sürtüşmelerin bol bol anekdotal data içeren atışmalara vesile olduğunu da gördüm. “İndirimden bir şey ister miyim, yumuşatıcı mumuşatıcı” diye düşünürken arkamdaki sırada “Abartıyorsunuz bu işleri, kanserden de çok insan ölüyor” gibi tartışmalar duyuyorum. Böyle şeyler market deneyimimin olduğundan da fazla can sıkıcı geçmesine sebep olduğundan olaylara karışmıyorum.
Poşetlerle yapılan yolculuk kısmınaysa ‘denizler aştım geliyorum etabı’ adını verdim. En sosyal mesafeli marketimle ev arasında fena olmayan bir yürüyüş etabı var. Sıcak ve nemle birleşince poşetleri koluna bağlamışlar, sen de yüzmeye çalışıyorsun gibi bir his veriyor. Böyle olunca da ikinci el araba fiyatları sapıtmış ama ‘makul bir ikinci el market arabası pekâlâ alınabilir’ fikri aklımdan çıkmıyor.
Paylaş