Paylaş
Her hafta bir şeylerin fiyatına yeniden şaşırmaya devam ediyoruz malum. Mesela ben geçen hafta sırasıyla zeytine (900 gram 88 lira), 5 kişi kahvaltı edince gelen hesaba (600 lira) ve tiyatro biletine (220 lira) şaşırdım. Bu şaşkınlık bazı yaşam dinamiklerini de değiştiriyor ister istemez.
Mesela bir hobi sahibi olmayı ele alalım. Hep ne derlerdi? Hem ruhsal gelişim hem fiziksel sağlık için mutlaka bir hobi sahibi olmanız lazım. Efendim, bireylerin kendilerini ve sınırlarını keşfetmesine katkı sağlar. Rutin hayatın stresini azaltırken günlük motivasyonun artmasına da yardımcı olur.
Bir arkadaşım bir süre önce tam da bu rutin hayatın stresini azaltayım diyerek miksolojiye merak saldı. Çevrimiçi eğitimler aldı, atölyelerekatıldı vs. Gayet de hızlı ilerledi. Ama geldiği noktada stresi azalmadı, arttı.
Çünkü miks edilecek sıvıların fiyatları zaten ülkemizde dünya standartlarının üzerindeydi. Şimdi iyice uçuyorlar. Geçen markette ilgili reyonun önünde durup rakamlara bakarken içinden küfretmiş. Bir kafayı kaldırmış, herkes buna bakıyor. İçinden değil, dışından ettiğini anlamış. “Ama” dedi, “görsen sen de ederdin”.
Şimdi gayet de güzel ilerlettiği hobisini karşılayabilmek, hayatında tutabilmek için bir ek iş daha yapması lazım. Bir ek iş, bir ek stres yükü demek.
E, stresi düşürmek için hobi ekle, hobiyi sürdürmek için iş ekle, oradan yeni stres eklensin, onu düşürmek için o zaman bir başka hobi, hop gene gitti bütçe derken...
İşin bir de şu boyutu var. İnsan hangi hobiye merak salsa oradan bir maddi beklentisi oluşuyor konjonktürel sebeplerin de etkisiyle. Kişinin kendisinde oluşmasa çevresinde oluşuyor. Mesela bu arkadaşa “E, sen bir kokteyl mekânı aç” demeyen kalmadı yakın çevremizde. Bir de henüz ticarileşmemiş hobinin bile bir ekonomisi oluşuyor saniyelerle ölçülecek sürede. Biri diyor ki “Ben buna bir isim çalışayım”, öbürü diyor “Ben logo yaparım”. “Bizim kuzen okulu bitirdi ama iş bulamadı, iyi garson olur” diyerek akrabasını olmayan işe ön rezervasyonla ittirmeye çalışan var.
‘Mezar taşı turizmi’
Adamın canı çıktı “Ya ben bunu hobi olarak yapmak istiyorum, her şeyin finansını, ekonomisini düşünmekten içim şiştiği için buna girdim” demekten. Halkımız o zaman da “Taman, sen o zaman tarifleri çıkarırsın dükkânın başında biz dururuz” falan diyor. Ona da yok deyince “Peki” diyorlar, “dükkân istemiyorsun ama atölye, workshop falan gibi bir şeyler olmaz mı?”
O da olmadı “Bari bir Instagram hesabı, YouTube kanalı yapsan” geliyor. Bir diğer arkadaş Osmanlıca öğrenmeye başladı. Herkes yine başladı bu hobi nasıl nakde çevrilebilir diye. “Çince falan öğrenseydin işinsanlarına tercümanlık yapardın boş vakitlerinde, Osmanlı işinsanı da çıkmaz ki” diye üzülen oldu. Onu neşelendirmek için bir tur “Bu devirde kimse şah değil, padişah değil, işinsan değil” diye şarkı söyledik. Sonra da Osmanlıca hobisine uygun gelir modeli olarak mezar taşı turizmi bulundu. “Dedesinin mezar taşını okuyamamaktan şikâyet eden kim varsa sana başvurur, gidersiniz, sen makul bir ücret karşılığı taşı okursun” dediler.
Benim şu sıralar anlamlı bir hobim olmadığı için bu çılgın ticari baskıdan yırtarım diyordum. Olmadı. Bana da “Köpeğe YouTube kanalı aç” dediler. Bir kadın varmış, sadece köpek yıkadığı videoları yayımlıyormuş. 1 milyondan fazla takipçisi varmış. Gittim baktım, var gerçekten. Konuyu değerlendiriyorum kafamda.
Paylaş