Demokrasiye ve uzlaşmaya karşı yabancılaşan kumarbazlar

İsterseniz buna “yabancılaşma” deyin, isterseniz “mesleki çarpıklık” deyin.

Haberin Devamı

Ben bunun ne demek olduğunu biliyorum.

1974-75 yıllarında TRT Genel Müdürü olan rahmetli arkadaşım İsmail Cem, beni de TRT’nin Haber Dairesi’nin başına getirmişti. O dönemde CHP-MSP koalisyonu vardı. Başbakan Ecevit’ti, Başbakan Yardımcısı da Erbakan’dı.

Biz TRT radyolarının ve tek kanallı televizyonun yayınlarının kalitesini artırmaya, aktif programcılık ve habercilik yapmaya çalışırken Kıbrıs’a askeri müdahale yapıldı. Bu olay Ecevit’le Erbakan’ın arasını açtı. Koalisyon bozuldu.

Muhalefet partileri iktidar oldukları takdirde ilk icraat olarak, İsmail Cem’i görevden alacaklarını söylüyorlardı.

Sadi Irmak’ın kurduğu azınlık hükümeti döneminde bizim takım baskıları hissetmeye başladık. Sonra Demirel’in kuracağı 1’inci Milliyetçi Cephe’nin oluşumu belli olunca, üzerimizdeki mahalle baskısı iyice arttı. “Ankara mahallesi”nin iktidara endeksli bürokratik kadroları, bizim gidici olduğumuzu iyice anladıkları için, TRT’nin bürokratları da bizi dinlemez olmuşlardı.

Haberin Devamı

 

Mesleki çarpıklık

 

İşte o dönemde “yabancılaşma” ve “mesleki çarpıklık” gibi olguların ne anlama geldiklerini yaşayarak anladım.

O günlerdeki ruh haletim şöyleydi:

- Dünyanın ve Türkiye’nin en önemli kurumu TRT’dir.. TRT’nin ve Türkiye’nin sağlığı ise, bizim TRT’de yönetimde kalmamıza bağlıdır. Bunun için ne yapmak gerekirse her şey yapılmalıdır.

Bu ruh haletinin yansıması ise, benim TRT haber bültenlerine Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelen İsmail Cem’e bağlılık telgraflarını koymam şeklinde oldu. Yeni hükümetin kurulmasını da, tüm iç ve dış siyasi gelişmeleri de, bizim TRT’den uzaklaştırılmamıza yönelmiş olaylar şeklinde görüyordum.

Bu ruh haletinden, 1’inci Milliyetçi Cephe’nin güven oyu aldığı gün TRT’den istifa ederek kurtuldum. TRT’nin dışına çıkınca anladım ki, dışarıda başka bir dünya vardı. Toplumun da insanların da tek konusu TRT değildi.

 

Haberin Devamı

Uzlaşma ve demokratikleşme

 

Aradan geçen yıllar ve edindiğim deneyimler sonucu bu yabancılaşmanın ve mesleki çarpıklığın, sadece TRT benzeri kamu kurumlarının yöneticilerine özgü ruhsal hastalıklar olmadığını görebiliyorum. Örneğin siyasi partilerde de, özel sermayeye ait medyada da, yöneticiler, toplumu ve dünyayı sadece kendi konumları ve bu konumun sağlama alınması açısından görebiliriler.

Aklı başında ve vicdanı sağlam olan, ülkesine ve topluma karşı sorumluluk duyan herkes için şu anda yükselen değerlerin “uzlaşma”, “demokratikleşme” gibi kavramlar olması gerekir. İki ay önceki seçimde halkın oyunu alan AK Parti’nin köşeye sıkıştırılıp bir kamplaşmanın karşı tarafı gibi sunulmasının akla sığar tarafı olmadığını, siyasi basiret sahibi olan herkes görebilir.

Haberin Devamı

Üstelik bu çok yakın geçmişte denenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Dün Rauf Tamer bunu ne güzel yazmıştı. Özetle hatırlatalım:

 

Rejim kumarbazları

 

- Laik kesim, laikliği tartışmaya açtı. Kendi açtı. Hatta kumar masasına yatırdı.Ve kaybetti. Bereket anti laik kesim (kimlerse onlar) “kazandım” diye ortalara fırlamadı. Birileri -bilmiyoruz hangi hakla- Atatürk’ü seçime soktu. Hattâ “kazanırsa Atatürk kazanacak” diye peşinen bahse de girdi.Ve kaybetti. Bereket Atatürk düşmanları (kimlerse onlar) “Atatürk kaybetti” diye ortalara düşmedi… Şimdi aynı kafa, yeni mitinglere hazırlanmaktadır. Yine bahse girecek. Yine kumar oynayacak. Bereket karşı taraf (kimlerse onlar) “demokrasi kazanmıştır”dan gayrı bir laf bilmiyor. Ama insaf. 50 yıldır aynı kumar oynanır mı. Bu kumarbaza dur diyecek bir aklı başında kurum yok mu? Yaşam tarzımız sürekli “kazananların insafı”na kaldıysa, biz ne yapacağız? Kaybedenlerin tamamen iflasını mı bekleyeceğiz.

Haberin Devamı

Yazının başında sözünü ettiğimiz yabancılaşmanın konusu olanlar, bazen bir siyasi partinin başında kalabilmek, bazen de yönettikleri gazetenin konumunu tartışma alanı dışına çıkartmak için, Rauf Tamer’in söylemi ile rejim üzerine “kumar” oynayabiliyorlar. Bu arada mukaddesatçılıkla mücadele ettiklerini söyleyip, liberal demokrasiye bile karşı cephe açıyorlar.

Neyse… Ben bu ruh haletini yaşayarak öğrenmiştim.

ŞAKA

Benim oğlum bina okur…

Bu “Türkiye neresi gibi olacak” içerikli tartışmaların en azından coğrafya bilgimizi cilalamamıza katkısı oluyor.

“Türkiye küçük Amerika olacak” denildiği için Amerika’yı öğrenmiştik. “Şeriat gelebilir” denildiği için de İran’ı, Suudi Arabistan’ı, Taliban Afganistan’ını, Pakistan’ı öğrendik. Şimdi de Malezya dersini çalışıyoruz.

Haberin Devamı

Bakalım sıra ne zaman Avrupa Birliği dersini iyice çalışmaya gelecek?

Yazarın Tüm Yazıları