Paylaş
İktidardaki AK Parti rakiplerinden çok başarılı.
Ancak son 22 Temmuz seçimlerinden sonra icraat alanında görülen dağınıklık ve Erdoğan’ın bazıları birbirleriyle çelişen söylemleri, bu partinin seçim başarısı ile yetinmeye eğilimli olduğu konusunda kuşkular yaratmıştı.
Bu kuşkular galiba dağılıyor. İki yazardan alıntılar yaparak, bu söylediğimize ışık tutalım:
- Etyen Mahçupyan'ın ifadesiyle, muhafazakarlar şaşırtmaya devam ediyor! Görünen o ki, Erdoğan hükümeti, ikinci döneminin ilk yıllarında ikinci bir reform atağı gerçekleştirme kararında. Bu reform atağının merkezinde de Kürt sorununun kalıcı çözümü için çok yönlü bir plan hazırlanması yer alıyor… Bir diğer hazırlık da Alevilik konusunda… Gülay Göktürk -Bugün’den)
- Bir süre öncesine kadar, ben dahil birçok kişi, 22 Temmuz seçimlerinden büyük bir başarıyla çıktığı halde, AKP’nin aradan geçen bunca zamana rağmen henüz icraata başlamadığı gözlemini yapıyorduk. Biz böyle düşünürken PKK terörünün yeniden tırmanışa geçmesi Kuzey Irak’a bir askeri harekat meselesini gündeme getirdi. Çoğumuz AKP hükümetinin bu krizi yönetemeyeceğini, ‘eline gözüne bulaştıracağı’nı sandık. Şükür ki öyle olmadı… Öte yandan, hükümet aynı zamanda Avrupa Birliği’ne uyum çabalarını da yeniden hızlandırma hazırlığı içinde görünüyor. (Mustafa Erdoğan - Star’dan)
Gelişme bazı alanlarda neden topallıyor?..
Teknolojideki aşamaların yaşamımıza getirdiği kolaylıklar hayal gücünü zorlamaya başladı.
Bu olayı tarih boyutunda görebilen kuramcılar, üretici ile tüketici arasındaki ilişkileri üç dönem içinde sınıflandırmışlardı.
1- Üretici merkezli dönem: Bu dönemde üretici pazara ne sunarsa tüketici onu alır. Örneğin tek renkli (siyah) “T Modeli Ford” otomobilin dört tekerleği olması ve arıza yapmadan yolcuları taşıması, ona tüketicinin talep duyması için yeterliydi.
2- Müşteri merkezli dönem: Bu dönemde talep yaratmak müşteriyi merkeze oturttu. Bir otomobile cam sileceğinin koyulması, bu otomobile radyonun (ilk araç radyosu Motorola’ydı) yerleştirilmesi, otomobillerin siyah dışındaki renklerden de olması, rekabeti devreye soktu ve müşteri talebi ön plana çıktı.
3- Müşterinin hayal bile etmediği ürünlerin arz edildiğidönem: Örneğin “Disneyland” gibi bir masal dünyasının pazara sunulacağını kimse ne hayal etmişti ne de böyle bir talep vardı. Walkmen’den iPod’a dayanan, cep telefonlarının cep bilgisayarına dönüşmesine uzanan süreç, teknolojiyi merkeze oturttu.
Bu süreçte bazı alanlardaki gelişmenin yavaşlığı da, gelişme-bağımlısı olan biz tüketicileri artık öfkelendiriyor.
Bazı alanlar çok durgun
Örneğin otomobillerdeki içten patlamalı motor hala eski sistemde çalışıyor.
Geçen hafta Kalite Derneği’nin toplantısında “Türkiye’yi özlüyor musunuz?” sorusu sorulan Kemal Derviş şu cevabı vermişti:
- Tabii özlüyorum. Ama 20 yıl önce de bugün de New York ile İstanbul arasındaki uçak yolculuğu 10 saatten az sürmüyor. Bu alanda hiç ilerleme yok. Şu taşımacılar artık yolculukları kısaltmanın yolunu bulmalılar.
Buna benzer bir durum tıpta da var.
Hemen her gün gen alanındaki devrime ait haberleri, modern teşhis aygıtlarının tıbba getirdiklerini okuyoruz. Ama “soğuk algınlığı” veya “nezle” karşısında, 100 yıl önce ne kadar çaresizsek, hala öyleyiz.
Star’da (ve Haberx.com’da) bu konuya değinen Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, “Soğuk algınlığı için antibiyotik kullanmak da gereksiz, hatta zararlıdır. Çünkü, virüslere antibiyotiklerin hiçbir etkisi yoktur” dedikten sonra “çözüm”ü şöyle göstermişti:
Nihai çözüm çorba
- Tıp bu hastalık için 21. asırda, hala geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan tedavi yöntemlerinden medet ummakta. Daha bundan birkaç sene önce çok muteber tıp dergilerinden birinde atalarımızın soğuk algınlığı ve gribe karşı tavsiye ettikleri havuçlu, patatesli, kerevizli, soğanlı, maydanozlu tavuk sulu çorbalarının gerçekten de etkili olduğunu gösteren bilimsel bir araştırma yayınlanmıştı.
Evet… Acaba Intel, Apple, Microsoft gibi şirketler, bilişim teknolojilerinde devrim yapmak çabalarını bir süreliğine rafa kaldırıp, soğuk algınlığı ile mi uğraşsalar?
Paylaş