Paylaş
Artık yetti.
Gerçekten böylesine hoyratça bir uygulama dünyanın çok az ülkesinde geçerlidir.
Yargı İnternet ’teki özgürlüğümüzü katlediyor ve kimselerin kılı kıpırdamıyor. Kimseler kalkıp “ Bu gidişe artık dur diyelim, yasalara bir çeki düzen verelim” demiyor. Yargı sistemimiz gibi, yargıçlarımız da uygulamada duyarlık göstermiyorlar.
Şu manzara bakın,sadece son 1 yıl içinde Türkiye Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bünyesindeki “Bilgi İhbar Merkezine” yapılan 25 bin civarındaki başvuru sonucunda 1112 sitenin erişebilirliği engellendi. www.ihbarweb.org adresine başvurdunuz mu, inanılmaz bir çark dönmeye başlıyor ve sonunda bir bakıyorsunuz, site kapanmış.
Tabii bir de yargı kanalıyla yasaklamalar var ki, durum daha da içler acısı. 5651 sayılı yasa aslında çocuk pornosuna karşı çıkarılmıştı, ancak şimdi nerdeyse her başvuru için kullanılıyor.
Youtube.com, Wordpress ve Google Groups’dan sonra şimdi de Blogger’lar kapatılıyor.Yasaklanan siteler arasında Dailymotion.com, geocities.com, Ekşi Sözlük, egitimsen.org, Prof.Richard Dawkins sitesi, turandursun.com ve devrimciler.org var.
Lütfen artık(çocuk pornosu dışında) şu veya bu nedenle yasakları İnternete sokmayın. Adalet Bakanı M.Ali Şahinl bu konuda bir şanstır. Ancak onun yanısıra, yargı sistemi ve savcılar ve yargıçlarımız da ne yapacaksa yapmalı ve bu yüz karası duruma bir son demeli…
Bizim kadar yasaklamaktan hoşlanan başka bir uygar ülke yoktur herhalde.
Savcılarımızın başları sıkıştığında veya işin içinden çıkamayacaklarını anladıklarında en kolay yol olarak“yayın yasağı ”koydurma yolunu seçiyorlar.
Hiç abartmıyorum.
Gelin, son dönemlerdeki yayın yasaklarına bir göz atalım.
Ergenekon soruşturmasını başlatan, Ümraniye’deki bombaların ele geçirilmesinden, iddianame açıklanana kadarki süreç…
Dağlıca davası…
Hrant Dink cinayeti…
Malatya Katliamı…
Engin Çeber’nin işkence altında ölmesi…
Aktütün baskını…
Listeye bakarsanız, Türkiye’nin gündemini en çok etkileyen olaylardan söz ediyoruz..Ne zaman asker veya poliste bir sıkışma olur, ne zaman savcılar çaresiz kalırlarsa hemen yayın yasağına başvuruyorlar.
Üstelik bir de gariplik yaşanıyor.
Şöyle ki, yayın yasaklarını yazılı medyada uygulatacak, yaptırımcı bir kurum yok. TV’lerde ise, RTÜK var. Durum böyle olunca, TV’ler RTÜK korkusundan yayın yapmıyor, yazılı medya ise çarşaf çarşaf yazıyor.
“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” denmez mi buna…
Londra’da Royal Academy’de “Bizans 330-1453” adlı sergi geçen hafta bütün ihtişamıyla açıldı. Görenler, eserlerin kalitesinin yüksekliğine dikkat çekiyorlar, böyle bir serginin ilk defa yapıldığını ve ne kadar kapsamlı olduğunu söylüyorlar. İngiliz gazeteleri çarşaf çarşaf ondan söz ediyorlar.
Ancak gelin görün ki, Bizans sergisinde Türkiye’den bir tek eser yok!
Neden mi?
Kanunlarımıza göre, eser verilirse sergi boyunca bir komiserin Londra’da kalması gerekirmiş. İngilizler de bunun çok pahalıya mal olacağını, ayrıca kendilerinin gereken tüm güvenlik önlemlerini aldıklarını, şimdiye kadar hiçbir olaya rastlanmadığını belirterek Türkiye’nin bu isteminireddetmişler.
Bu tip bir yasa eğer yanılmıyorsam sadece Mısır ve bir başka Asya ülkesinde daha var.Baktığınız zaman yanlış da değil. Ancakbunun gerekli garantileriveren ve sizin de güven duyacağınız ülkelere uygulanmaması gerekiyor.Ne Amerika ne İngiltere ne de Avrupa ülkeleri 5-6 ay süreylesizin göndereceğiniz komiseribeslemek istemiyor.Yani eski koşullara göre yapılmış olan bu yasa günümüz koşullarında komik oluyor.Hiç değilsemutlaka bir gözetici göndermek istiyorsak Devlet bunun masrafını cebinden vermeli vesergi organize edenlerden dekarşılığını almalı.Bugünkü uygulamadışarıda adam besletmeye benziyor.
Sonuçta da çok önemli sergilerde boy gösterilemiyor.
MUSTAFA’NIN FARKI...
Can Dündar’ın açtığıpandora kutusundan çıkan MUSTAFA, kimi çevrelerde şok yarattı.Eleştirenlerin üstündedurdukları,filmde anlatılanların yanlış veya eksik olmasıyla ilgili değil. Tarihi verilerin hepsi doğru, ancak eleştiriler daha çok “Ne gerek vardı bunları ortaya koymaya” cümlesiyle özetlenebilir.
Atatürk’ün içki içmesi, aşkları, Latife hanımın antipatik, Fikriye’nin sempatik gösterilmesi, annesinin ikinci evliliğine tepkisi, Abdüllatif’i evlat edinmesi gibi konuların filmde işlenmesinetepki gösteriliyor.
Atatürk’ün fevri davranışları, zaman zamanhükümetleri zor durumda bırakacak tutumlar (Hatay konusundaki gibi) takınması, hele sırf Cumhuriyetin ilanı ve meclisinsorunsuz açılabilmesi içindini lidere ödün vermesinin filme konması eleştiriliyor.
Neden?
“Halk Atatürk’ü böyle tanımasın” diye (!)
Bunda ne zarar var? Bu millet budala mı? Bu millet liderini hataları ve sevaplarıyla sevemez mi? Üstelik, Mustafa’nın kişisel sorunları veya farklı davranışları da, yarattığı eseri hiçbir şekilde gölgeleyemez ki... Artık tabularla yaşamayı bırakalım. 70 yıl sonra artık herkesin bir Atatürk’ü var. Yıllardır, kimi zaman kitaplarda kimi zaman fısıltı halinde tüm gerçekler zaten konuşuluyor, tartışılıyor. Bugün nihayet gerçek Atatürk’ü tartışıyoruz.
NİHAYET, BİRİLERİ YAŞAR KEMAL’İ HATIRLADI
2008 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, geçmiş yıllarda da titizlikle seçilmiş isimlere verilirdi, ancak bu defa ve özellikle Yaşar Kemal’in ön planaçıkarılmasıyla çok daha anlamlı oldu.
Yaşar Kemal, bu ülkenin onurudur. Bu ülkeye,Kürt kökenini hiçbir zaman reddetmeden, ancak uluslararası alanda da Kürtlüğünü kullanmadan büyük katkılarda bulunmuştur.Onunla ne kadar onur duysak azdır.
Cumhurbaşkanı Gül, bu yılki edebiyat ödülünü Yaşar Kemal’e verirken hem tabuları yıkmış, hem de toplumsal barışın arzulandığı yönündebir mesaj vermiştir. Yaşar Kemal’in bu tip ödüllere belki ihtiyacı yok. O hepimizin kalbindeki bir yazar, ancak yine de Cumhurbaşkanlığı tarafından ödüllendirilmesinin anlamı bambaşka oldu.
1995 Burhan Doğançay, Adalet Ağaoğlu, Şefika Kutluer 1996 Cahit Külebi, Yekta Kara, Arif Sağ 1997 Turhan Selçuk, Lütfi Akad, Hayrettin Karaca 1998 Yıldız Kenter, Fikret Otyam, İstanbul Kültür Sanat Vakfı 1999 Nevzat Atlığ, Turgut Özakman, Rengim Gökmen 2005 Halil İnancık, Oktay Akbal, Ferruh Başağa, Ara Güler, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı
ÖDÜLÜN TARİHÇESİ
Selim İleri, benim için de unutulmaz anıları olantramvaylarla İstanbul’da sizi gezdiriyor. Sadece İstanbulluların değil, Selim İleri’nin tadına varmak isteyenlerinde okuması gereken bir kitap.
BELGELERLE ERGENEKON
Bugünlerde Ergenekon’la yatıp Ergenekon’la kalkıyoruz.. Cumhuriyet tarihinin en önemli davalarından birinde yargı süreci başladı.. Her duruşmadan sonra sanık ve tanıkların ifadeleri, savunmalar, belgeler ne var ne yok ortaya dökülecek.. Belki de bir çok kişinin kafası daha çok karışacak.. Hatırlayın, sadece iddianame bile2455 sayfadan oluşuyordu.. İşte bu bilgi bombardımanında kafasını netleştirmek isteyenler için bir tavsiyem var.. Hürriyet’teki başarılı haberlerinden tanıdığınız gazeteci Saygı Öztürk’ün “Belgelerle Ergenekon” adlı kitabı.. Son zamanlarda içinden “Ergenekon” geçen çok sayıda kitap yayınlandı.. Ama bu kitabın çok önemli bir farkı ve özelliği var.. Zaten adı üstünde, kitabın ortaya koyduğu belgeler, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamaya çalışanlara ışık tutuyor. Saygı Öztürk’ün ulaşıp bir araya topladığı belgeler, bulanık resmin netleşmesine yardım ediyor.. “Araştırmacı gazeteciliğin” de çok önemli bir örneğini ortaya koyuyor.. Ergenekon’un ne olduğunu merak eden ve konuya ilgi duyanlar için son derece titizlikle hazırlanmış bir kaynak.. Ellerine sağlık Saygı Öztürk…
Paylaş