Paylaş
Bugüne kadar, kamuoyunu meşgul eden sayısız abuk sabuk insan gördük. Ağzı biraz laf ediyorsa, hele TV’lerde kavga etmesini biliyorsa, kısa sürede şöhret olabiliyorlar.
Hüseyin Üzmez gibisine ise, şimdiye kadar hiç rastlamamıştık. Bu adam kadar kendi çukurunu kazan, sonra da kendi kendine bu çukura düşenini görmemiştik.
Herşey gözlerimizin önünde gerçekleşti.
Üzmez küçücük bir çocuğa tasallut etmiş, ardından da bir bilirkişi raporunun gölgesinde tahliye olmuştur.
Biraz kafası işleyen ne yapar?
Susar, yaptığı işin utancını kalbine gömer ve ortalarda görünmemeye çalışır, değil mi? Bu şekilde topluma kendini unutturma çabasına girer.
Üzmez, tam aksini yaptı.
Serbest kalır kalmaz, yılışık şekilde gülerek TV’lere çıktı ve bırakın yaptıklarını reddetmeyi, tam aksine adeta övünür gibiydi. Etrafa tehditler savurdu ve konuştukça çukurunu kazdı.
Çukuru derinleştikçe suçluluğu biraz daha kesinleşti.
Hüseyin Üzmez, artık bitmiştir.
Kamuoyu bu adamı yargılamış ve suçlu bulmuştur. Bundan sonra artık bu toplumun hiçbir kesiminde yazı yazamaz. İstediği kadar yeni bilirkişi raporları hazırlansın, mahkemeler istedikleri kadar beraat kararı versinler, hiçbir şey değişmez.
Hüseyin Üzmez, artık bitmiştir.
Vakit gazetesi dahi bir daha yazı yazdıramaz. Her ne kadar dava süresince, olayı ne kadar görmezden gelmiş olurlarsa olsunlar, Üzmez’e yazı yazdıramayacaklarını onlar da çok iyi biliyorlar.
Unutmayalım ki, bu şahıs mütedeyyin vatandaşları da lekelemiştir. Dindarlık kisvesi altında söylediklerinin yenir yutulur yanı kalmamıştır.
ÜZMEZ OLAYINDA HEPİMİZ SUÇLUYUZ
Açıkça söylemeliyim ki, Hüseyin Üzmez’in TV’lerde görünmesi ve şöhret olmasında başkaları gibi, kendimi de suçlu görüyorum. 32.GÜN’e davet etmemeliymişim. Eninde sonunda gazeteci vurmuş biriydi. Ona kendinden söz ettirme şansını vermemeliydim. Ağzının laf yapması, aşırı dahi olsa görüşlerini üst seviyeden savunması cazip gelmişti.
Artık bitti.
Nedense, içimizde bu tip adamlar hala var ve kimseler de ses çıkartmıyor. Oysa, mesleğe sahip çıkmanın yolu, bu tipleri aramızdan ayıklamamızdan geçiyor.
TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE İNANANLARIN SAYISI ARTIYOR
Amerika’daki Alman Marshall Fonu (GMF), Türkiye-Avrupa ilişkilerini inceleyen bir anket yaptırdı. Türkiye’yi çok yakından tanıyan Dr. Ian Lesser tarafından yönlendirilen anketin sonuçlarını, geçen haftaki bazı gazetelerde okumuşsunuzdur. Son derece ilginç verilerle dolu. Ortaya çıkan manzara, bazı açılardan o kadar çarpıcı ki, sizlerle paylaşmadan geçemezdim.
Türkiye-AB ilişkileri hızla soğurken ve müzakereler yavaşlarken, Türkiye dahil, 12 Avrupa ülkesi ve ABD’de gerçekleştirilen anket, bin kişiyle yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılmış,
Beni en çok ilgilendiren sonuç, Avrupa kamuoyunun, Türkiye’nin bir gün tam üye olup olmayacağı konusunda ne düşündüğü ile ilişkin soruya verilen yanıtlardan çıktı.
- Avrupalılar genelde, hala Türkiye’nin tam üye olmasını istemiyorlar.
- Avrupalılar genelde, hala Türkiye’nin AB’ye katkıda bulunacağına da inanmıyor ve Türkiye’yi farklı görüyorlar.
- Ancak, aynı Avrupalılar Türkiye’nin herşeye rağmen tam üye olacağına inanıyorlar. Tam üyeliğin kaçınılmaz olduğunu söyleyenler, İngiltere’de yüzde 72, Hollanda’da yüzde 70 Almanya’da yüzde 65, İtalya’da yüzde 63, Fransa’da da yüzde 42.
Bu oran bizde çok düşük. Sadece yüzde 26. yani yüzde 74’ümüz, Avrupalıların aksine Türkiye’nin AB’ye kabul edilmeyceği görüşünde.
Kendimiz inanmıyoruz, sonra Avrupayı suçluyoruz.
Diğer bir garabet, “Türkler farklı mı?” sorusuna verilen yanıtlarda. Avrupalıların yüzde 57’si “Evet, Türkler farklı bizden değiller” diyor, Türklerin yüzde 55’i de aynı yanıtı veriyor: Evet, biz farklıyız...
Şimdi gelin, siz AB ile müzakereleri sürdürün ve sonuç alın... İşte en büyük güçlük bu noktada.
Ancak unutmayalım ki, nice büyük projeler tüm güçlüklere rağmen, inanmayanlar çoğunlukta bulunsa dahi, yine de gerçekleşmiştir.
Ben inananlardanım...
Paylaş