Talabani, Ankara’ya gelerek cesaret gösterdi

Irak Cumhurbaşkanı bugün Ankara’da son derece önemli bir ziyaret dizisini başlatacak. Böylesine kritik bir dönemde Ankara’ya gelmek cesaretini gösterdiği için Talabani’yi tebrik etmek gerekir. Başka biri olsa, iç politikada kazanacağı puanları düşünüp bu ziyareti reddederdi. Eleştirilmesine rağmen gelmesi, bu liderin uzak görüşlülüğünü gösteriyor.

Haberin Devamı

Kimimiz, Talabani’nin yaklaşımı, politikalarıyla hem fikir değildir. Kimimiz sert tepki gösterebilirler. Ancak, bu ziyaret nedeniyle Talabani’yi tebrik etmemiz gerekir. Nedeni böyle bir gündemde Ankara’ya gelmesi. Resmi sıfatı istediği kadar Irak Cumhurbaşkanı olsun, yaptığı hiç kolay değildir. Hatta cesaret ister.

 

Talabani, bu gezi ile hem siyasi bir risk almış, hem de siyasi cesaret göstermiştir.

 

Düşünebiliyor musunuz, Türk Ordusu 8 gün süreyle Kuzey Irak’a girmiş-çıkmış, siz Ankara’ya ziyarete geliyorsunuz.

 

Gerçekten cesaret işi.

 

Haberin Devamı

Unutmayalım ki, Talabani bu geziye Irak Cumhurbaşkanı olarak gelse de, sonuçta onu bu koltuğa taşıyan siyasi temeli yani Kuzey Irak Kürtleridir. Orada da Türkiye’ye gitmek veya Türkiye hakkında iyi sözler söylemek hiç hoş karşılanan bir durum değildir. Aksine, puan kaybettirir.

 

Talabani buna rağmen geliyor.

 

Elbette tek bir ziyaretle siyasi tabanını kaybedecek bir lider konumunda değil ama, yine de kendi halkı açısından sempatik olmayan bir iş yapıyor.

 

Bu gerçeği görmemizde yarar var.

 

Celal Talabani ile masaya oturup sorunların tümünü çözemeyebiliriz. Ancak Kuzey Irak yönetimiyle yeni bir süreç başlatılabilir. Ucu Barzani’ye kadar uzanacak yeni bir diyalog yolu bulunabilir.

 

Yeter ki, sırt çevirmek yerine, neler yapılabileceğini düşünelim.

 

ALLAH’TAN BÖYLE İNSANLAR VAR DA TOPLUM ÖĞRENİYOR

 

Çarşamba akşamı Ahmet Hakan’ın CNN TÜRK’teki Tarafsız Bölge programını izlerken aklımdan bu cümle geçti: Allah’tan bu tip programlar var.

 

Haberin Devamı

Konu, Taha Akyol’un “Hangi Atatürk” kitabı üzerine yapılan tartışmalardı. Prof. Mümtaz Soysal, Prof. Mete Tuncay, Prof. Cemil Koçak, Ali Sirmen, Mehmet Ali Gökaçtı gibi konuya en yakın isimler ve tabii kitabın yazarı Taha Akyol iki saat süreyle tartıştılar.

 

Bundan 20 yıl önce böyle bir tartışma yapılamazdı. Tabulara gömülmüş, konuşamayan, bu yüzden neredeyse yarı cahil kalan bir toplumduk. Bir de bugüne bakın. Abartılı da olsa, kavgalı da olsa konuşuyoruz, tartışıyoruz.

 

Tabii ne acıdır ki, Atatürk’ü 2008 yılında yeni yeni anlamaya çalışıyoruz. Bir ideoloji mi, bir düşünce mi hala tartışıyoruz.

 

Ne dersiniz biraz geç kalmadık mı? Yine de, Allah’tan bu programlar ve bu insanlarımız var da milyonlar bir şeyler öğreniyor.

 

Haberin Devamı

GS, ÜNAL AYSAL’I BEKLEYECEK...

 

Ben, Galatasaray’ı bugünkü durumundan çıkarıp, yani iflasa yakın bir şirket konumundan başarılı dev bir spor holdingine dönüştürecek kişi olarak sadece Ünal Aysal’ı görüyorum.

 

Düşüncelerini, yeteneklerini, yönetim tarzını bildiğim için de, başarılı olacağından eminim.

 

Aysal’ı zengin olduğu ve Galatasaray’a milyon dolarlar akıtabileceği için değil, Galatasaray’ı karlı bir şirkete dönüştürebileceği için destekliyorum.

 

Birbirimizi aldatmayalım.

 

Bugün artık geçici yöntemlerle Galatasaray’ı yaşatamayız. Damardan giren, çok yönlü reformlar gerekiyor. Değirmenin suyu bitti.

 

Fenerbahçe bir dünya markası oluyor.

 

Galatasaray sadece seyrediyor.

 

Haberin Devamı

Bugünkü yapı, ilerdeki beklentilerimizi karşılamaktan çok uzak.

 

Ne yazık ki, Aysal’ın bu yıl başkanlığa gelmesini kulübümüzün çağdışı kalmış olan tüzük yapısı engelliyor. Üyelik tarihi üzerinden 10 yıl geçmeden başkan olunamıyor. Eğer bir değişiklik yapılmaz ise 2010’da başkan olabilir. Zira benim bildiğim Aysal herhangi birinin de yönetim kuruluna girmez.

 

Galatasaray, ne yazık ki iki yıl daha kan  kaybedecek.

 

FENERBAHÇE’YE GIPTA ETTİM…

          

Benim Galatasaraylı olduğumu herkes bilir.

          

Ancak, doğrusunu söyleyeyim, Salı akşamı Fenerbahçe’ye gıpta ettim.

          

Aslında Fenerbahçeli arkadaşlar, hatta yorumcular bile, maçı berabere bitirmeye yatmışlardı. Kazanılacağına pek inanmıyorlardı. Hele 2-0 olunca, hepten moraller bozuldu.

Haberin Devamı

          

Kimse FB’nin maça böylesine asılacağını tahmin etmemişti.

          

Hele 3-1 olunca, ben de kendimi TV’nin karşısında Fenerbahçe için dua eder buldum.

          

Penaltılarda ise heyecandan öldüm. Zira o noktaya kadar gelmiş olan bu takımın penaltıyla kaybetmesini içime sindiremezdim. Tam bir FB’li oldum.

          

Sarı lacivertliler gözümde büyüdü.

          

Türk liginde top dolaştırmak başka şeydir, Avrupa’nın şampiyonları arasında dolaşmak başka şeydir.

          

Bunu en iyi biz GS’liler biliriz.

          

Zaten bundan dolayı Fenerbahçe’ye gıpta ettim.

 

KAÇINIZ VEHBİ KOÇ’A BENZİYORSUNUZ ?

          

Can Dündar’ın hazırladığı Vehbi Koç’un özel yazışmalarından derlenmiş olan kitabın 2’inci cildine daha önce değinmiştim. Ancak, hafta sonunda fırsat bulup kitaptaki tüm mektupları teker teker inceledim.

          

Vehbi Bey’in 1960-70’lerdeki konumunda olmasalar dahi, bugün kendine zengin diyebilen iş adamlarına sormayı çok isterim:

          

Kaçınız Vehbi Bey gibi düşünüyorsunuz?

          

Sorumun nedeni kitapta yayınlanan yazışmalar. Karşımıza bambaşka bir insan çıkarıyor.

Kızları Semahat ve Suna’nın, Londra’da annelerinin tedavileri sırasındaki telaşlarından, bütün çocuklarına yazdığı mektuplardaki öğütlerine kadar, bambaşka bir insan... Türkiye’nin en zengin adamının karısı ve çocuklarının Londra’daki tedavi sırasında dahi dikkat ettikleri konular, insana hayranlık veriyor.

          

Nefis bir insan...

          

Ne yapıp edip bu eseri bulun, buluşturun ve okuyun. Üstelik sadece okumakla da kalmayın ve aynı mektupları çocuklarınıza, ailenize de yollayın.

          

Bir insanın sağlığına nasıl dikkat etmesinden, kimlerle arkadaşlık etmesine, elindeki parayı nasıl harcamasına kadar, hayat dersleriyle dolu mektuplar.

 

Vehbi Koç ölümünden sonra daha iyi anlaşılan ve daha çok takdir edilen, nadirinsanlarımızdan biri oldu. Ülkeye yaklaşımı, ailesine bakışı, insana ve eğitime verdiği değer bambaşkaymış.

 

Aman sakın bana “35 yıl öncesinden söz ediyorsun. O gün Türkiye de, dünya da farklıydı” demeyin. Sözünü ettiğim değerler, zaman ne kadar geçerse geçsin, değişmeyecek olanlardandır.

 

Vehbi Bey’e hep saygım vardı, ancak şimdi daha da çok arttı... Bu yazışmaları okuduktan sonra, Rahmi Koç, Semahat Arsel, Suna-İnan Kıraç ve torunlara (Mustafa-Ali-Ömer) saygım ve sevgim daha da arttı.

 

Vehbi Bey’in vasiyetine sahip çıkıyorlar.

 

MÜCADELECİ KADINLAR

 

Kadınlar her zaman mücadeleci, sabırlı ve güçlü kişilikleriyle, başarının yanı başında olmuşlardır…

 

İş yaşamında, özel yaşamlarında, aile kurmada, çocuk yetiştirmekte…

 

Ve tarihe dönecek olursak, tabii ki Milli Mücadele’de.

 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle basılan bir kitap var elimde…

 

Milli Mücadele ve Mücadeleci Kadınlar”.

 

Başlık Yayınları tarafından basılan (0212-527 79 21) kitabın yazarı; Mustafa Tarakçı.

 

Tarakçı, “19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayan istiklal mücadelesinin zafer ve bağımsızlıkla taçlanmasında büyük rolü olan ve o ateşten gömleği teninde hisseden Milli Mücadele’nin cesur kadınları zulme, işgale, kıyıma ve onursuzluğa başkaldırmışlardı. İşgal ve savaş yıllarında her türlü mahrumiyete, her türlü cefaya, acıya katlanan, kürsülerden halka hitap eden, fabrikalarda çalışan, dernekler ve vakıflar kurarak toplumsal hayata katılan kadınlar, bize sadece özgür bir vatan değil, onurlu bir mücadele örneği de bırakarak yolumuzu aydınlatmışlardır.” diyerek aslında kitabın da içeriği ile ilgili bilgi veriyor okuyucuya…

 

Milli Mücadele’ye destek veren kadınların dünyasında dolaşmak istiyorsanız, bu tarih kokan ve kadın duyarlılığını bir kez daha gösteren kitabı kaçırmayın derim…

 

Yazarın Tüm Yazıları