Paylaş
Kimin ne hesabı olduğunu anlayabilmek için, gelişmeleri biraz daha yakından izlemek gerekiyor.
PKK terörünün azalacağı ve Kürt sorununun eski ağırlığını kaybedeceği havası eyior.
Yaklaşık 6 aydan beri hazırlıklar var.
Bu köşeyi izleyenler eminim okumuşlardır.
Türkiye ile Kuzey ırak Kürdistan yönetimi arasında başlayan pazarlıklarda ilk adımlar atılmıştı. Ardından Washington-Erbil ve Kandil’den gelen haberler bunlara eklendi.
Şu sıralarda bir fırsat yakalandığı izlenimi var.
Genelkurmay Başkanı, PKK’ya silah bıraktıracak veya ellerin tetikten çekileceği bir ortama girildiğini söylüyor.
Başbakan aynı temayı işliyor.
Cumhurbaşkanı sık sık “tarihi bir fırsat” cümlesini tekrarlıyor.
Kandil’denbile bunlara yakın görüşler yankılanıyor.
Benim anlayamadığım şey, ülke açısından böylesine olumlu bir gelişmeye sevineceğimize. Tam aksine adeta korkuyoruz.
Sanki bu ülke elden gidiyormuş ve bu felakettenkurtarmak için, herkes elbirliğine davet ediliyormuş gibi bir hava var.
Muhalefeti dinlerken panikliyorum.
Hele Bahçeli’nin her konuşması dehşet havası estiriyor. Deniz Başkal’da, çok sert.
Medya’ya bakıyorum, o cephedeki karmaşa daha da büyük.
Kimilerini okurken, sanki PKK’nın silahbırakmasından korkuyorlarmış gibi bir izlenime kapılıyorum. Sanki PKK cinayet işledikçe, Türkiye şehit verdikçe siyasetbesleniyormuş ve bazı kesimler bundan kazanç sağlıyorlarmış gibi bir hava estiriliyor.
Şimdi en temel soruyu sorma zamanı geldi:
“Bu Büyük Fırsatı Kaçıracak mıyız?”
Küçük hesaplarımızla, önümüze açılan bu imkanlardan yararlanacak mıyız, yoksa...
Yarınki yazımda bu konuyu paylaşmak istiyorum.
* * *
ERMENİ KAPISININ GELECEĞİ OBAMA’YA BAĞLI
Her şey iyi başlamıştı. Hatta o kadar iyiydi ki, inanmak dahi güçtü.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan’a yaptığı tarihi gezi birden bire kapıların açılacağı sinyali verdi. Ardından,Washington devreye girdi.
Başkan Obama, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler normalleştirilirse, seçim öncesindeverdiğiSoykırım sözlerinden kurtulacak ve böylece, çok değer verdiği müttefiği Türkiye ile arasını bozmadan bu işten sıyrılabilecekti.
İlişkilerin normalleştirilmesi demek, tarafların ön koşullar koymadan, öncelikle sınır kapılarını açmaları, diplomatik ilişkiler kurmaları ve ortak bir komisyon çerçevesinde diğer sorunları (başta Soykırım ve diğer konular) tartışmaya başlamalarıydı.
Her şey iyi gidiyordu ki, Azerbaycan ayağını koydu.
“Hani kardeştik, ne oluyor” dedi ve Türkiye’ye geri adım attırdı.Karabağ sorunu çözülmeden, Türkiye’nin Ermenistan kapısını açmasının söz konusu olamayacağını belirtti.
Aslında kendileri açısından haklıydılar. Zira yıllar boyunca, bu politikayı biz onlara yansıttık ve kardeşlik-dostluk hava satıp, dünya piyasalarından daha ucuza petrol ve doğal gaz aldık.
Anlayacağınız, yapılmaya çalışılan ince politika yürütülemedi.
Peki bundan sonra ne olacak ?
Türkiye, Ermenilerle vardığı ilke anlaşmasından vaz mı geçecek ?
Kapıların açılması unutulacak mı ?
Hayır, unutulmayacak ancak işler daha zorlaşacak.
Şimdi Ankara’nın bu kısır döngüden kurtulmasının tek koşulu var.
O da, Beyaz Sarayın kapısını çalıp, Başkan Obama’ya“Biz çok istiyoruz, ancak Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi , Karabağ sorununun çözümüyle eş zamanlı olmak zorunda. Yoksa Azerbaycan’ı kaybederiz, ki bunu kamu oyumuz kabul etmez” demesi.
Aslında, işler biraz daha karıştı ve sıkıştı. Ancak ne olursa olsun, doğrusu da bu. Washington Karabağ’a seyirci kaldıkça, Türkiye’nin Ermenistan konusunda ön alması imkansız.
Obama ya bir orta yol bulunmasını sağlayacak veya Soykırım tasarısı önümüzdeki dönemde yeniden masaya yatırılacak.
Paylaş