Genelde Kıbrıs Rumları BM planını hiç sevmemişler. Ancak AB’ye tam üyeliği engellememek için, kerhen kabul ediyormuş gibi davranıyorlar. Türklere fazla ödün verildiğine inanıyorlar. Bu çözümün aleyhlerinde olduğunu, kendi yönetimlerinin devamını tercih ettiklerini saklamıyorlar. Zira zenginler, yani tuzları kuru. Denktaş planı reddederse, baskıdan kurtulup AB’ye kolayca girecekleri biliyorlar.
Üçüncü durağım Güney Kıbrıs oldu.
Rumların tuzu kuru. Kişi başına yıllık gelirleri 16 bin dolara varmış. 28 yıl içinde (1974 harekatından bu yana) bölünmüşlüğe alışmışlar. Topraklarının yüzde 36’sının gitmesini, en verimli ve kendileri açısından en değerli yerleri kaybetmeyi hiçbir zaman içlerine sindirememiş olsalar dahi, ister istemez kabullenmişler. Kendilerine yeni bir dünya kurmuşlar. Koşullarını –herşeye rağmen- çok iyi değerlendirip zenginleşmişler.
Güney Kıbrıs gibi küçücük bir bölgeyi, her yerinden para fışkıran bir kaynağa dönüştürmüşler. Aynı zaman da da, Kuzey Kıbrıs’ın her geçen gün biraz daha fakirleşmesini , kötü yönetilmesinden dolayı Kıbrıs Türkünün hergeçen gün biraz daha moral bozukluğuna düşmesini, topraklarını yavaş yavaş terketme eğilimine girmelerini “keyifle” izlemişler.
28 yıl sonra birileri gelmiş (BM Genel Sekreteri Annan) ve “hadi artık gelin ve yeni bir Kıbrıs kuralım. Rumlar zenginliklerinden ve ellerinde tuttukları egemenliklerinden bir bölümünü versin, Türkler de buna karşılık toprak versin ve yeni bir düzen kurulsun” demiş.
Hemde öyle bir düzen ki, kaybettiğiniz toprakların sadece yüzde 7.5’unu geri alabileceksiniz. Türk harekatı sırasında yerini yurdunu kaybeden 120 bin göçmenin ancak 70 bini, o da 20 yıl sonra evlerine geri dönebilecekler veya tazminat alacaklar. Yani maddi olarak kaybettikleriniz yine gidecek.
Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de egemenlik haklarınızdan vazgeçip, Türklerle paylaşmanız isteniyor. Örneğin, 28 yıldır en çok kızdığınız Türk sayılan Rauf Denktaş 3 yıl süreyle Cumhurbaşkanı adayınız olup, sizi dünya’da temsil (!) edecek. Kıbrıs, tamamen Rumların olmaktan çıkacak , Rum damgası bitecek ve Türklerle paylaşılacak.
Olacak iş mi bu...(!)
RUMLAR BUGÜNKÜ DURUMLARINDAN MEMNUN
Yukarıda, Rumların önemli bir bölümünün nasıl düşündüğünü sizlere yansıtmaya çalıştım.
Şimdi soruyorum: Siz aynı durumda olsanız ne yapardınız? Herşeye rağmen Türlerle zenginliğinizi ve egemenlik haklarınızı paylaşalım mı, derdiniz? Yoksa, kardeşim bana ne Türklerden. Zaten aldıklarını aldılar, neden bir de zenginleşmelerine ve 28 yıl önceki askeri kazanımlarını yasallaştırmalarına yardımcı olayım mı, derdiniz?
Sizlerin yanıtını beklerken (e-mail adresim: mabirand@e-kolay.net) ben olsam “Bırakın bölünelim. Biz AB’ye tam üye olup daha zenginleşelim. Türkler de daha fazla fakirleşsinler. Zaten bir süre sonra Kıbrıs Türk’ü kapımızı çalacak ve pasaportumuzu alıp AB vatandaşı olmayı tercih edecek. 20 yıl sonra Kıbrıs’ta Kıbrıs Türkü kalmayacak. Sadece Türkiye’den gelen sivil ve asker kalacak” derdim.
Kıbrıs Rumlarının büyük bölümü böyle düşünüyor.
Onların kafalarındaki çözüm, Rum yönetiminin (egemenliğinin) devamı, göçmenlerin tümünün geri dönüşü, Ada’nın her yanında yerleşme , mal alma ve dolaşma hakkının tanınması. Buna karşılık, Türklere arttırılmış haklar vermek. İçerde kendi kendilerini, istedikleri gibi yönetebilme imkanını sağlamak. Dışarda ise, Kıbrıs’ı yine kendilerinin temsil etmesi.
Bu çözümün dışında kaldığı için de, Kofi Annan paketini kabullenemiyorlar.
Ancak, işte bu aşamada önemli bir sorunları var. Annan paketini ellerinin tersiyle reddettikleri taktirde, bu defa AB’ye tam üyelikleri tehlikeye düşebilecek.
Başta Yunanistan olmak üzere, tüm AB ülkeleri tepelerine binecek. Öylesine büyük bir baskı altında kalacaklar ki, sonunda AB üyelikleri rafa dahi kaldırılabilecek.
Işte en büyük tehlike bu...
RUMLAR TAKİYYE YAPIYORLAR...
Şu sıralarda Güney Kıbrıs’taki en moda yaklaşım, Kofi Annan paketini yerden yere vurmak, Türklere haksız ödünler verildiğini açıklamak, ancak daha ileri gitmemek.
Sokak gösterileri yapılmıyor.
Ateşli nutuklar atılmıyor.
Bekleniyor.
Beklenen de, Rauf Denktaş’ın kükremesi ve “Ben bu planı tümüyle reddediyorum. Müzakere dahi etmem” demesi.
Yani, kendilerinin yapmak istediğini Denktaş’ın yapması. Onun kötü kişi olması. Üstelik, bu şekilde hareket ettiği taktirde Türk tarafının uğrayacağı kayıp daha da artacak. Hem Kuzey Kıbrıs AB’ye giremeyip, fakirlik batağına daha fazla batacak. Hem de, Türkiye’nin AB’den tarih alması imkansızlaşacak. İki tarafı da ballı börek... Yeme de yanında yat.
ÇÖZÜMÜ İKİ KİŞİ İSTİYOR: ERDOĞAN VE KIBRIS TÜRK’Ü
Rauf Denktaş’ın da zorluğu var.
Reddetmesine reddedecek, ancak o da baskı altında. Baskı , Türkiye’nin yeni hükümeti ve Kıbrıs Türkünden kaynaklanıyor. Zaten bugün “Kıbrıs çözümünü gerçekten kim istiyor?” diye soracak olursanız, karşınızda, Tayyip Erdoğan, Türk toplumunun önemli bir bölümünü ve Kıbrıs Türk’ünü buluyorsunuz. Bunların dışında kalanlar, şu anki düzenlerinin devamını istiyorlar. Rahatlarının bozulmaması için, çözümü yokuşa sürüyorlar.
Birbirimize yalan söylemeyelim...
Türkiye ve KKTC’deki bürokrasi direniyor.
Asker (hiç sesini çıkartmıyor) bu planı kesinlikle içine sindiremiyor, ancak karışmakta istemiyor. Karar sorumluluğunu sivil hükümete (özellikle AKP’nin ilk önemli sınavı olacağından dolayı), Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan ikilisine bırakıyor.
Kıbrıs Türk’ü, Kıbrıs iş adamı, hatta sonradan Kıbrıs vatandaşı olmuş Türkiyeli göçmenlerin önemli bölümü çözüm istiyor. Hem de çok istiyor. Bugünkü durumun değişmesi için, yöneticileri zorluyor. Ancak, sürekli duvara çarpıyor.
İşte genel manzara böyle...
Benim tahminimi soracak olursanız... Bu turu tamamladıktan sonra, iyimserliğimi biraz kaybettim. Eğer, AKP hükümeti gerçekten hareketlenmezse bu tarihi fırsatın kaçmak üzere olduğu hissim arttı. Kaçarsa da, hem Türkiye, hem de KKTC açısından ne büyük kayıplara uğrayacağımızı düşünüp üzüldüm...
* * *
FİTRE VE ZEKATLARINIZI , LÜTFEN ÖZÜRLÜ ÇOCUKLARA VERİN
Geçen yılda yazmıştım ve sizlerin dikkatinizi çekmeyi başarmıştım.
Mesajım çok açıktı:
Ramazan ayındayız. Hepimiz fitre ve zekatlarımızı vermeya hazırlanıyoruz. Bu bayramda hepimiz birilerine yardım edeceğiz kurban keseceğiz, Kararınızı vermeden önce, lütfen bu yazıyı okuyun.
Sizlere önerim, fitre ve zekatlarınızı özürlü çocuklar için çırpınan derneklere ve onların arasında benim çok yakından tanıdığım için, kefil olabileceğim ERAM’a vermeniz olacaktır. İster direkt para yollayabilirsiniz, ister adınıza kurban kesebilirler.
Ancak karar vermeden önce mutlaka gidip görün. Yerlerine bakın ve güvenirseniz desteğinizi verin.
1989 yılında özürlü,zihin engelli çocuk aileleri tarafından kurulan ERAM, özel eğitime muhtaç çocuklara yardım topluyor. Hem kendi merkezleri var, hem de çeşitli okullardaki zihin engelli-özürlü çocuklarımızın eğitimi için yardım yapıyor. Yüzlerce çocuğu topluma kazandırıyorlar.
Tek ümitleri sizlersiniz.
Sizlerin yardımı olursa, çocuklarımız daha fazla sayıda bakılacaklar, daha iyi eğitim alacaklar.
YURT DIŞINDAKİ VATANDAŞLARA...
Özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza seslenmek sitiyorum. Fitre ve zekatlarınızı nereye yollayacaklarını bilemiyor olanlar veya Kurban bayramında yabancı ülkelerde kurban kestirmek istemeyenler için ERAM biçilmiş kaftandır. Bir arayın istediğiniz miktar bağışınızı yapın veya kurbanınızı kessinler.
Unutmayın, hayatta en büyük sevap, özürlü insana destek olmak, özellikle de zihin engelli çocuklarımızı topluma kazandırmaktır.
Bu sevabı esirgemeyin.
Geçen yıl bağış yapanlar, memnun kaldığınızdan emin oldukları için ERAM özellikle sizleri bekliyor...
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.tr) yayınlanmaktadır. )