Paylaş
Yaz döneminin sonuna geldik. Yakında okullar açılacak ve yeni sezon başlayacak.
Belirsizliklerle dolu üç ay geçirdik.
Şimdi geriye baktığımız zaman, 2008 yazına iki olayın damgasını vurduğunu görüyoruz.
Bunların ilki, Türkiye’yi en çok diken üstünde tutan, AKP’yi kapatma davasıydı. Anayasa Mahkemesi son derece dengeli bir karar verdi. Bu ülke uçurumun kenarına kadar geldi.Felaketler dizisiyle karşılaşmanın eşiğinden döndük. Anayasa Mahkemesi şimdi gerekçelerini açıklayacak ve laik-demokratik düzenin “kırmızı çizgilerini” çizecek. Adeta bir yol haritası ortaya çıkacak.
Anayasa Mahkemesi kararı, Türkiye’de uzlaşı içinde yeni bir düzen kurulmasının yolunu açtı. “Kanlı mı olacak, kansız mı?” sorusunun yanıtı verdi: “Kansız ve karşılıklı uzlaşı ilkesi çerçevesinde ince ayar yapılması gereğini” gösterdi.
Bugün bu kararın ne kadar önemli olduğu, belki henüz tam anlamıyla değerlendirilemiyor. Ancak ilerde tarihçiler bunu, Cumhuriyetin dönüm noktalarından biri olarak gösterecekler.
Yaz aylarına damgasını vuran diğer önemli gelişme ise, PKK saldırılarının yönünün değişmesi ve sayısının artmasıydı. Temmuz’un başından itibaren, özellikle Ağustos ayında suikast girişimi olmayan gün yaşanmadı.
Neden?
PKK ne yapmak istiyor?
Belki sizlere garip gelecek, ancak PKK darmadağın durumda. TSK’nın yılbaşından bu yana –kar kış demeden- sürdürdüğü bombardıman baskısı, PKK’nın bu yılki yaz programını sadece alt-üst etmekle kalmadı, dağ kadrolarını bozguna uğrattı.Önemli bir bölümü dağıldı. Türkiye’ye geçip, suikast düzenlemek üzere hareketlenen grupların planları suya düştü.
PKK’nın son haftalarda büyük kentlerde, bomba yüklü arabalar ve intihar bombacılarıyla yaptığı saldırıların altında, 3 temel neden var:
PKK bu hedeflerine veya amaçlarına ulaşabildi mi? İstediklerini elde edebildi mi?
Eğer PKK bu tutumuyla, Türk ve Kürt vatandaşları birbirine düşürmek ve iç savaşa sürüklenecek bir ortam yaratmak istiyor ise, adım attı sayılır. Gerçekten de, bu tip suikast girişimleri aradaki gerginliği arttırıyor.
Ancak PKK, bombalı saldırı kampanyasıyla ne Türk kamuoyunu sarsabildi, ne TSK’nın Kuzey Irak dağlarındaki kamplarına ve ülke içindeki hedeflerine baskısını durdurabildi.
Aksine, PKK bu yeni yaklaşımı ile hem ülke içinde, hem de ülke dışındaki imajını daha da açıklığa kavuşturdu. “Terörist” damgasını biraz daha netleştirdi.
İlginçtir, Türk güvenlik kaynakları, PKK’nın son girişimlerinden rahatsız da değiller... (Bu yaklaşımın nedenini merak ediyorsanız, yandaki yazıyı okuyun. MAB)
* * *
AKSİNE, TERÖRİST DAMGASI NETLEŞİYOR
Geçen hafta, 1’inci Ordu Komutanlığı’nın devir teslim töreninde, Org. Büyükanıt ve Org. Başbuğ ile konuştum. Onların, son PKK suikastlarını nasıl değerlendirdiklerini merak ediyordum.
Doğrusu şaşırdım zira, son derece soğukkanlı şekilde “Bunları bekliyorduk. Heyecanlanacak bir şey yok... Asıl onların telaş içinde oldukları ortaya çıkıyor” demekle yetindiler.
Komutanlar, eski yıllardaki durumla bugünü karşılaştırıyorlar ve aradaki büyük farka dikkat çekiyorlar. TSK’nın durumu kontrol altında tutuyor olmasından memnunlar.
Org. Büyükanıt “Keşke hiç olmasaydı. Ancak, 1994-1999 döneminde, yılda 2 binin üzerinde kayıpla karşılaşılırdı. Bu yılki rakam 80 civarında” dedi.
Duruma “istatistiki” açıdan bakarsak, bu veriler PKK’nın etkinlik oranının büyük ölçüde darbe yediğini gösteriyor.
Ayrıca, PKK’nın yine 94-99 döneminde Güneydoğu’daki alan etkinliğini, bugünküyle karşılaştırırsak, yine önemli bir gerileme içine düştüğünü söyleyebiliriz.
Bir başka tespit de, sivillerin öldürülmesiyle sonuçlanan bombalı saldırıların, PKK’yı özellikle Avrupa’dagiderek daha güç bir konuma sürüklediğidir.
Eskiden bu örgütü neredeyse “iyi niyetli bir sivil toplum kuruluşu” diye niteleyen ve “insani haklarını arayan Kürt kökenli insanların sözcüsü” gibi gören Avrupa, artık PKK’ya çok daha farklı bakıyor. Türkiye’deki her büyük ve kanlı girişimin Avrupa’daki yansıması “terör örgütü PKK yine vurdu” şeklinde oluyor.
Bu açıdan, PKK’nın önemli bir imaj erozyonu içine düştüğünü söyleyebiliriz.
PKK’yı bekleyen bir diğer tehlike, Kuzey Irak’taki konumlarını kaybetmek olasılığıdır.
Türkiye’deki her önemli suikast girişimleri, TSK’nın Kuzey Irak’ı bombalamasını sertleştiriyor, hem de sıklaştırıyor. Barzani yönetimi de, Ankara’nın bu haklı tutumuna karşı tepki gösterememenin sıkıntısını çekiyor. Türkiye ile yakınlaşmasını engelleyen en önemli unsurun, PKK olduğunu, her geçen gün biraz daha fazla kabul etmek zorunda kalıyor.
PKK yönetimi, Barzani’nin sabrını zorluyor. Barzani’nin uzun vadede temel tercihinin ne PKK, ne de İran olacağını, aksine Kuzey Irak yönetiminin sırtını Türkiye’ye dayamayı tercih edeceğini unutuyor.
PKK, kısır ve çıkışı olmayan bir politika izliyor. Her terör örgütü gibi kısa vadede belki “taraftarlarını” tatmin ediyor gibi görünecektir, ancak uzun vadede, beklentilerinin çok gerisinde kalacaktır.
Paylaş