Paylaş
Obama’nın Başkanlık yarışını kazanması bir depremdir. Şimdi de artçı depremler gelecek. Büyük olasılıkla, Başkanlık süresince de devam edecek.
Amerika müthiş bir demokrasi testinden geçecek. Beyaz ırkın üstünlüğüne inanmış bir toplumun, siyah bir Başkan’a nasıl tahammül edeceği, onu nasıl hazmedeceği herkesin merak konusu.
Şu anki manzaraya bakarsak, Amerika’nın geçmişiyle barışma yolunda en önemli adımı attığı sonucuna varıyoruz. Ancak, biraz bekleyelim. Zira genlerinde zenci düşmanlığı olan, her siyah renkliyi kendinden küçük ve bir köle gibi gören, önemli bir kesimin tepkisini beklemeliyiz.
Obama’nın Türkiye ile ilişkilere etkisine bakarsak, manzara bazı kötümserlerin aksine, pekte fena değil. Ancak tek istisnası var.
O da Ermeni sorunu...
Her Cumhuriyetçi iktidar, seçim kampanyası sırasında Ermeni oylarına göz kırpar ve Ermeni lobisinin soykırım iddialarının destekleneceğini açıklar. Ancak, iktidara geldikten sonra tutumlarını esnekleştirirler. Türkiye’yi gözetirler ve soykırım tasarısının kongreden geçişini engellerler. Bunun en önemli ve son örneği Clinton yönetimi döneminde yaşandı.
Ancak bu defa durum biraz daha farklı.
Obama’nın etrafındaki ekip, Ermenilere verilen sözün tutulacağını söylüyorlar. Yeni Başkan’ın verilen sözler konusundaki duyarlığına, ayrıca Ermenileri “ezilmiş bir toplum” olarak gördüğüne dikkat çekiyorlar ve Ankara’ya yolladıkları mesaj “Hazırlıklı olun” şekline dönüyor.
Ankara’ya iki konuda hazırlıklı olması öneriliyor.
Bunlardan biri, Ermenistan ile ilişkilerde yeni adımlar atılması. Sınır kapısının açılmasından tutun, Erivan ile ilişkileri sıkılaştırmayı hedefleyen yeni girişimlerin düşünülmesi gereği vurgulanıyor.
Böyle bir olasılıkta, önümüzdeki nisan ayında kongreye yeniden yollanacak olan soykırım tasarısının tekrar ertelenebileceği belirtiliyor.
Ankara’ya yollanan “hazırlıklı olun” mesajının ikinci nedeni, soykırım tasarısının kongreden geçme olasılığının artışı.
Türkiye son yıllarda hep direkten dönüyor. Tasarı ucu ucuna durduruluyor. Her defasında Ankara ile Washington ilişkileri geriliyor. Karşılıklı tehditler savruluyor. Bu mücadele her iki tarafı da yoruyor ve yıpratıyor.
İşte buna da hazırlıklı olmak şart.
Eğer Washington ile ilişkilerimizi her yıl böylesine koparma noktasına gelmesini istemiyorsak veya tasarı geçtiği taktirde, İncirliği kapama noktasına kadar gidebilecek bir kriz sürecine girmek istemiyorsak, şimdiden hazırlıklarımızı yapmalıyız.
TÜRKİYE, OBAMA’SINI BULABİLECEK Mİ?
Obama’nın seçilmesi, yazarlarımıza, Türkiye’yi yakından izleyen gözlemcilere hep aynı soruları sordurmaya başladı: Acaba, Türkiye, kendi Obama’sını bulabilecek mi?”
Herkesin kabul ettiği nokta, Türkiye’nin de bir Obama’ya ihtiyaç duyduğu. Geçmişiyle barışmış bir Türkiye, herkesin umudu. Ancak bu olasılık o kadar uzak ki, insan karamsarlığa bürünüyor.
Tayyip Erdoğan, bu toplumun önemli bir kesimi tarafından, Türkiye’nin Obama’sı olarak görülüyordu. Tabuları yıkan, alışılmış uygulamaları değiştiren, resmi ideolojinin dışına çıkan bir liderdi. Cesur adımlar attı. Özellikle de, hem Kürt kökenli vatandaşlar, hem de yıllar boyunca kendilerini ezilmiş, itilmiş-kakılmış gören dindar kesinlerle devleti barıştırmak için kolları sıvamıştı. Ancak, bu durum uzun sürmedi. Bir bölümü kendi siyasi hataları, diğer bir bölümü de kemikleşmiş kesimlerin büyük direnişi nedeniyle hava değişti.
Obama gibi yola çıkan Erdoğan, bugün eski klasik liderlerden birinin konumuna girdi. Devletle uzlaştı, cesur adımlardan vazgeçti. Sinirli, eleştirenleri fırçalayan bir Orta Doğu siyasetçisine dönüştü.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Hala bir Obama arayışı içindeyiz.
Kürt vatandaşlarımızla barışabilmek için, gereken adımları atabilecek...
Kıbrıs’ta gerçekçi davranabilecek...
Ermenilerle yeni bir iletişim kurup, tarihi bir suçlamayı aşabilecek...
Dindar kesimle laik kesimin , ortak değerlerde uzlaşmasını sağlayabilecek...
Türk toplumunu bölen sorunların üstesinden gelebilecek...
Ne dersiniz?
Türkiye, kendi Obama’sını bulabilecek mi?
Paylaş