Neden vergi veriyoruz?

Vergi Haftası kampanyası ilk okul müsamerelerine benziyor. Bunlar halkı saf sanıyorlar galiba. Beyler, önce vergilerimizi çarçur etmemeyi öğrenin, sonra bize gelin.

Çocukluğumuzdan beri vergi vermenin bir vatan borcu olduğunu öğrendik. Vergi kaçıranlara kötü gözle bakıldı.

1970’lerden sonraki uygulamalar, yavaş yavaş toplumdaki bu inancı önce zedeledi, 1980 ve 1990’larda yıktı. Toplanan vergilerin kötü kullanıldığı göründükçe, siyasilerin kendi çıkarlarına göre bütçedeki paraları oya çevirme planları ortaya çıktıkça, toplumun kızğınlığı arttı.

Sonunda gelinen nokta “vergi veren aptaldır” şekline dönüştü.

Aynı Devlet, aynı politikacılar şimdi Özel Haftalar düzenleyip yine vergi sevgisini yaymaya çalışıyorlar. Okul müsamerelerine benzer komik sloganlarla ortaya çıkıyorlar.

Bilmedikleri bir şey var: Önce vergilerimizi iyi harcayın, savurganlık etmeyin, kemerleri sıkın ve ondan sonra bizden vergi isteyin. Bizleri adam yerine koyduğunuz zaman, bizde vergi vermeyi severiz.

İnsanlar, okul müsamerelerine kanıp vergi dairelerine koşacak kadar saf değiller...

YAZARLAR, KENDİ GAZETELERİNİ ÇIKARIYOR...

Gazeteci, yazar ve aydınların ortak girişimi GAZETEM.NET, 11 Mart Pazartesi günü internet ortamında yayına başladı.

Etik duruş, tutarlılık, özgürlükçü demokrat temel ve bağımsız bir gazetecilik anlayışını, asgari müşterekler ve değreleri olarak açıklayan GAZETEM.NET yazarları, öncelikle demokrat bir referans oluşturmayı hedefliyor.

Siyaset, haber analizi, ekonomi, sanat ve spora yer veren GAZETEM.NET’te “Yazarların Mutfağından” ve yazarların kaleminden yemek tarifleri de olacak.

Ahmet Altan, Mehmet Altan, Ali Bayramoğlu, Ferhat Kentel, Alev Er, Ahmet İnsel ve Etyen Mahçupyan’ın siyasi yorumlar yapacağı gazetede, Eser Karakaş ve Erol Katırcıoğlu ekonomi yazılarıyla, Sevin Okyay sinema eleştirileriyle, Pakize Barış’ta edebiyat ve hayata dair notlarıyla, Evrim Altuğ plastik sanatlarla ilgili konulardaki haber ve eleştirileriyle, Yiğiter Uluğ ve Emre Zeytinoğlu da spor yazılarıyla yer alacak.

Ayrıca GAZETEM.NET’te yer alacak olan “Haber-Analiz” köşesinde de hergün gazetenin bir başka yazarı günün önemli haberlerini yorumlayacak.

Araştırmalara kaynak oluşturabilecek anketler de hazırlayan gazetede, sonuçlar dosyalanıp arşive aktarılarak okurların kullanımına sunulacak.

Hayırlı olsun...

LÜTFEN, BANA KULAK VERİN...

“ Ben Erciyes Üinversitesi Kayseri Meslek Yüksek Okulunda okuyan Ozan Çay isminde bir öğrenciyim, hepinizden bir yardım istiyorum. Çünkü çok mağdur durumdayım.. ne yardım parası, ne yatacak yer istiyorum. benim sorunum harç parasını ekonomik sıkıntıdan dolayı zamanında yatıramadım. Şu an param cebimde olmasına rağmen yatıramıyorum. Çnkü zamanı geçmiş. Ve bulaftan dolayı ne vizeye, ne de final sınavına girmeyi hak ediyorum. Yasal faizlerle ödeyeyim diyorum, ama yasa böyle deyip çıkıyorlar. Yol da göstermiyorlar. Mahkemeye dava açmak isterim ama bende o para da yok... Bu olaylar bu kadar basit olmamalı. bir öğrenci hayatı ile bu kadar kolay oynanmamalı. Ben sessiz çoğunluğum sesiyim. Çünkü benim durumumda olan bu fakültede otuza yakın öğrenci var ve diğer fakültelerde kaç öğrenci var düşünün.”

PARAKENDECİLER ALARM ZİLİ ÇALDI…

Geçen haftalarda beni haretler içinde bırakan bir sektör paneline katıldım. Bundan önceki deneyimlerim hep aynı sonucu vermişti. Sektör temsilcileri büyük nezaket içinde girdikleri toplantılardan, genelde birbiriyle çelişen görüşler ve birbirinin boğazına saldıran insanlarıyla ayrılırlardı.

Bu defa bambaşka bir manzara ile karşılaştım.

Posta Gazetesinin düzenlediği Organize Parakendeciler (OP) doruğunda, aklı başında yorumlar, kısa ve özetle durumun röntgenini çeken, özeleştiri yapan, nereye gittiklerini çok iyi bilen sektör temsilcileriyle buluştuk.

Rekabet etmeyi, birbirinin gözünü oyup batırmak olarak görmeyen, krizden ancak birlikte çıkabileceklerine inanmış yöteciler.

Moralim düzeldi, keyiflendim

Organize Parakendeciler (Hipermarketler, Gima, Migros, Tansaş, Kipa gibi ulusal zincirler) halkın nabzını çok iyi tutuyor. Kriz’in müşteri tutumunu nasıl etkilediğini anlattılar.

“Daha az mal alıyorlar. Stok yapıyorlar. Marka’ları bıraktılar, ucuzu tercih ediyorlar. Promasyonlar daha iyi izleniyor…”

2001’de sektör yüzde 30 küçülmüş.

20002’den pek birşey beklemiyorlar.

2003’te ise canlanma ümid ediliyor.

GELİŞMEYİ DEVLET ENGELLİYOR…

Organize Parakendecileri, haklı olarak asıl çileden çıkaran yeni hazırlanan “Büyük mağazaların Kuruluşlarını Düzenleyen Yasa Tasarısı” .

Aslında bu tasarıya “düzenleyen” değil, “durduran” demek lazım.

Tipik bir popülist yaklaşım daha.

Büyük Mağazaların Kent dışına atılmalarını öngörüyor. Nasıl mal satılacağına, nasıl ödeme yapılacağına kadar öylesine ayrıntılı ve herşeye burnunu sokan bir tasarı.

Panel’de konuşanlar, bu tasarının çıksa dahi uygulanamayacağını, yasalaştırıldığı taktirde de Parakende sektörünün öleceğini anlattılar.

Bu yasa’nın altında Bakkal, Büfeci, Kuruyemişçiler (300 bin işyeri/ 1 milyon insan) yatıyor. Oy potansiyeli olduğu için partiler hemen atlamışlar. Oysa Büyük Mağazaları (halen 100 bin kişi çalıştırıyor. Büyüdükleri taktirde birkaç milyona çıkacak) yok etmek, tüketiciye ihanet etmekle eşit.

Ben, kendi açımdan bakıyorum.

1. Büyük mağazaya gidince herşeyi bulabiliyorum. Zamanımı kazanıyorum.
2. aldığım mal daha temiz ve bozuk çıkarsa hesap sorabileceğim bir muhatabım var.

Ayrıca, Büyük Mağazalarda daha fazla insana iş verme potansiyeli var. vergi kaçıramıyor. Bakkal, büfeci gibi ekonomi dışı fişsiz çalışamıyor. Dolayısıyla Devlet’e daha yararlı.

Yanlış anlaşılmasın, Büyük Mağazalar gelsin Bakkal, Büfeci esnafı yok olsun denmiyor. Onlar da olacaklar. Ancak butik mal satacaklar. Özel birşey arayanlar oraya girecek. Çeşit, büyük mağazalarda bulunacak.

OP’cular beni çok düşündürdü.

Değişen dünya’ya bir türlü ayak uyduramıyoruz. Hep arkasından koşuyoruz. Ama sonunda ekonomi kurallarını yine kabul ettiriyor.

İRTEMÇELİK’TEN ISAF UYARISI

Bağımsız Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik, Afganistan’daki çok uluslu barış gücü liderliği konusunda çok kaygılı. İrtemçelik’e kulak vermekte çok yarar var:

Hiç kuşkusuz, Türkiye, uluslararası terörizme karşı net ve aktif bir tutum içinde olmalıdır. Ancak, bu yapılırken ölçü kaçırılmamalı; çıkarlarımızın gerektirdiğinin ilerisinde, güç ve olanaklarımızın ötesinde, ve üstelik belirsizliklerle yüklü rol ve sorumluluklar kesinlikle üstlenilmemelidir. Bu konuda aylardır süren müzakerelerle ilgili olarak kamuoyuna yansıyan bilgiler, Türkiye’nin, neden başkaca talibi çıkmadığı üzerinde düşünülmek gereken bu görev ve sorumluluğu üstlenmeyi sineye çekebilmek için talep ettiği güvenceleri tatminkâr biçimde alamadığını açıklıkla ortaya koymaktadır. Durum böyleyken, ardındaki halk desteğinin ve, bununla yakından ilintili olarak, başlıca yabancı muhataplarının karşısındaki konumunun hangi düzeylerde seyrettiği herkesçe bilinen Hükûmetimizin, maruz bulunduğu çok yönlü dış baskılara direnmeyi göze alamayıp, ileride Türkiye’mize büyük üzüntü kaynağı ve tehlikeli bir yük olabilecek bu göreve yine de “evet” demesi pek çoğumuz gibi benim kanaatimce de maalesef hiç küçümsenemeyecek, güçlü bir ihtimaldir... Hükümet talep ettiğimiz güvenceler tam karşılanmasa dahi “evet” kararını vermeye yönelecek olursa, bu kararına resmiyet kazandırmadan önce ulusal iradenin tecelligâhı olan TBMM’nin rızasını arama basiretini göstermelidir. Özetle, Hükûmet, bir taşla iki kuş vurma; hem kendisine, hem de Türkiye’ye iyilik etme yolunu seçmelidir. Ve Sayın Başbakan müsterih olmalıdır: Konuyu, anayasal bir gereklilik bulunmadığı halde Yüce Meclis’e taşımak, Sayın Ecevit ve performansı itibarıyla giderek kendisiyle daha özdeşleştiğini ulusça artan bir tedirginlikle gözlemlediğimiz Hükûmeti açısından yeni bir zaaf işareti teşkil etmeyecek; bilâkis, sağduyunun emrine uymak erdemi olarak algılanacak ve ileride iyi hatırlanacaktır...Unutulmamalıdır ki, atılacak yanlış adımlar -hele vâki uyarılara rağmen atılacak yanlış adımlar- bu sorumluluklarımızdan bazılarının vebâle dönüşüp, yakamızı ebediyen bırakmamasına neden olabilir.
Yazarın Tüm Yazıları