Paylaş
Berlin’deki törenin heyecanı henüz geçmemişti.
Aydın Doğan’a Altın Victoria ödülü verilmiş, salonda alkış tufanı koqmuş, ardından da resepsiyona geçilmişti. Gecenin starı Aydın Doğanolduğu için, onun etrafı dolup boşalıyor, hep birileri gelip kendini tanıtıp tebrik ediyordu.
Salonun dikkati bizim bulunduğumuz köşedeydi. Zira Başbakan Merkel ve sözcüsü Ulrich de oradaydılar. Gece yarısına doğru, Merkel ayrılınca bizler de topluhalde, Bild’in Genel Yayın Yönetmeni Kai dahil Berlin’in en popüler restoranlarından sayılan ADNAN’a (Schlüter str. 33,10629 Berlin-Charlottenburg Telefon: 00 49 (0) 30 / 54710590 ) gittik. Ulrich’debizimle geldi.
Başbakan Erdoğan için Akif Beki ne ise, Başbakan Merkel için de Ulrich o rolde. Başbakanlığa akreditasyon ilkeleri olsun, Başbakan’ın seyahatlerinde birlikte götürülecekgazetecilerin daveti olsun, her konu onun elinde.
Merak ettim, “Başbakanlığa akreditasyon kurallarınız nedir?” diye sordum.
Güldü, neden sorduğumu anladı.
“Herkes akredite olabilir. Yeter ki, bir gazete, radyo veya TV Genel Yayın Yönetmeninden (o yayın kuruluşunu temsil ettiğine dair) yazılı bir belgegetirsin” dedi.
- Peki akreditasyon reddi olur mu?
- Yüz kızartıcı bir suç işlemez, güvenliği tehdit edecek bir harekettebulunmazsa, akreditasyonu iptal olmaz.
- Durmadan aleyhte yazı yazan olursa...
- Ona biz karışmayız. Hakkıdır ve yazar.
- Yalan haber yazana ne yaparsınız?
- Ona da karışmayız. Yalan yazıyorsa, çalıştığı gazetenin sorunudur.
- Muhalif gazete veya TV’lerinGenel Yayın Yönetmenlerine telefon edip şikayetçi olmaz mısınız?
- Eğer yazdığı haberdeki verileryanlış ise, düzeltilmesi için açıklama yapar veya yönetmenleri ararız ve düzeltme isteriz.
- Başbakan size hiç “şu adamı görmek istemiyorum” demez mi?
- Çok nadir olsa dahi 1-2 defa dedi. Onların da akreditasyonunu iptal etmedik. Sadece, off the record (kaynak gösterilmeden bilgilendirme) toplantılara sokmadık.
- Neden bunu yaptınız?
- Zira kurallara uymadı. Off the record dedik, çıktı toplantıda konuşulanları Başbakan’ın ağzından demeç gibi yazdı. Altın kuralı bozdu.
- Seyahatlerdenasıl bir kuraluyguluyorsunuz? Hangi kıstasa göre gazeteci davet edersiniz.
- Her şeyden önce, ben genel bir oran saptarım. Örneğin, uçakta 20 yer varsa, bunun yarısını TV’lerden, yüzde 10’unu yazılı basın, yüzde 5’ini radyo vs gibi kıstas koyarım. Sonra, başvurulara göre talepleri karşılarız. Fazla talep olursa kura çekeriz. Hiçbir zaman muhalif veyadost gazeteci ayırımı yapmayız.
- Başınız derde girer mi?
- Kurallara bağlı kaldığımız için fazla sorun çıkmaz.Zaten geziye katılan herkes yol ve otel parasını öder.Kişiler Başbakan’ın davetlisi olmaz.
Akif Beki bana, bizim Başbakanlığın kıstaslarının da, üç aşağı beş yukarı aynı olduğunu söylemişti. Ancak, akreditasyonları iptal edilenlerin gerekçeleri ayrıntılı olarak açıklanmadı... Tabii bir de dış gezilerdeki kriterler var ki, o konuda biz Almanlardan çok farklıyız. Uçağa genelde dost gazeteciler çağrılıyor.
Gecenin sonunda Ulrich’e teşekkür ettim. İki farklı dünya, iki farklı uygulama... Türkiye ile Almanya’nınsiyasete yaklaşımınıkonuşmuştuk...
* * *
CEM ÖZDEMİR İLE GURUR DUYALIM...
Cem Özdemir’in Alman Yeşiller Partisinin eşbaşkanlığına seçilmesi, hepimiz için son derece önemli bir gelişmedir. Bu genç adam, tüm zorluklara, tüm çamur atmalara rağmen, direnmesini bildi ve bundan kısa bir süre öncesine kadar, imkansızmış gibi görülen başarıya imzasını attı.
Türk kökenli bir Alman vatandaşının, ülkesinin politikasında böylesine önemli bir pozisyona gelmesinden hepimiz gurur duymalıyız.
Biliyorum, bırakın gurur duymayı, aksine üzüntü duyanlarımız var. Varsınlar, Cem’in yeni pozisyonunu “rahatsızlık kaynağı” olarak görsünler. Rahatsız olmakta da haklılar, zira temsil ettikleri kafa Türkiye’ye uymuyor.
Cem Özdemir, İnsan Hakları, Demokrasi, Kürt sorunu gibi konularda çağdaş dünyayı temsil ediyor.
Türkler 45 yıl sonra, sadece işçi statüsünde kalmak yerine Alman siyasetindeki yerlerini almaya başladılar. Geç oldu, ancak ilk defa sağlam adımlar atılır oldu...
Paylaş