Kuzey Irak Kürtleri de bizi anlamalı…

İstanbul’da Kuzey Irak Kürdistan bölge temsilcilerinin katıldıkları önemli bir toplantıdan söz etmiş, Irak Kürtlerinin Türkiye’ye bakışlarının nasıl değiştiğini anlatmıştım. Bugün de madalyonun öbür yanına bakmak istiyorum. İki toplum arasındaki ilişkilerin giderek yumuşadığı ve yepyeni bir sürece girildiği şu sıralarda, nasıl bizler Kürtlerin duyarlıklarına dikkat etmemiz gerekiyorsa, Kürtlerin de bizim duyarlıklarımıza dikkat etmeleri gerekiyor. Bakın neden...

Haberin Devamı

Dünkü yazımda sizlere, İstanbul’da American University ve Atlantic Counsel’ın birlikte düzenledikleri Türk- Kuzey Irak yakınlaşmasını konu alan konferansından söz etmiştim. Bu konferanstaki atmosferi anlatmış ve Kuzey Irak Kürtlerinin, Türkiye’den beklentilerine değinmiştim.

          

Gerçekten de, çok farklı sözler duyduk. Konferansa katılanların duyarlıklarını anladık. Ancak, madalyonun bir de öbür yanı var. Ben hem konferans sırasında bu konuya değindim, hem de burada açıkça anlatmak istiyorum.

          

Türkiye ile Kuzey Irak’ın birbirilerine muhtaç olduklarına inananlardanım. Kuzey Irak yarın, şu veya buradan gelen bir saldırı veya baskı ile karşı karşıya kalırsa, Türkiye’den daha etkin bir yardım eli bulamaz.

Haberin Devamı

          

Sırtını İran’a dayayamaz. Sünni veya Şii’lerden de destek gelmez.

          

Türkiye ile Kuzey Irak Kürtleri birbirleri için, tüm kötülüklere karşı birer tampon görevi görürler. Ancak bunun gerçekleşmesinin tek bir koşulu vardır. O da, PKK’nın aramızdan çıkmasıdır.

          

Bu konferans sırasındaki tartışmalarda, Iraklı Kürt dostların, PKK’nın Kandil’deki varlığının Türk toplumu açısından ne anlama geldiğini tam anlayamadıkları sonucuna vardım. Genelde, PKK olayına adeta Birleşmiş Milletler gözlemcisi gibi baktıklarını gördüm.

          

PKK sizin bir iç işinizdir. Ne yapıp edip, kendi Kürt sorununuzu çözün de bu dertten biz de kurtulalım...” diyenler vardı. Ben de kalkıp, kendilerine dostça bir öneride bulundum:

 

...Arkadaşlar, eğer gerçekten Türkiye’nin sizin arkasında durmasını istiyorsanız, birkaç noktaya dikkat edin.

 

1.                        PKK’nın Kandil’deki varlığını hafife almayın. PKK sizin iç sorununuzdur. Kendi sorunuzu halledin ki, biz de bu sorundan kurtulalım,yaklaşımını benimsemeyin. Birleşmiş Milletler gözlemcisi gibi davranmayın. Türkiye sizden PKK’ya karşı savaş açmanızı ve Kandil dağına saldırıp, orada bulduğunuz tüm Kürt kökenlileri öldürmenizi beklemiyor. Yapamayacağınızı, yapmak istemeyeceğinizi biliyoruz. Ancak sizlerden duyarlı olmanızı, hafife almamanızı istiyoruz. PKK unsuru aramızdan ayrılmadan hiçbir zaman rahat edemeyeceğiz. İlişkilerimiz gerçekten kökleşemez.

Haberin Devamı

2.                        Çok uzun bir yol alındı ve ilk defa Türkiye ile Kuzey Irak Kürtleri birbirlerini tanımaya başladılar. İlk defa düşmanca bakışlar dağılmaya başladı. Ancak tekrar ediyorum, bunun tek yolu, PKK’yı aramızdan çıkarmaktır. Başka bir yolu yoktur.

3.                        Üçüncü nokta da, Kuzey Irak’taki bazı çevrelerde hala geçerli olan ve Türkiye’yi düşman gibi görme eğiliminden kurtulmaya bakın. Doğrudur, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de Türkiye kadar sizleri anlayacak ve destek verecek başka bir ülke bulamazsınız...”

 

Bana inandılar mı, bilemem. Ancak söylediklerim çok içtendi ve bu ilişkilerin güçlenmesinden yana olan bir insan olarak konuşmuştum.

 

Hala da aynı fikirdeyim.

 

Haberin Devamı

Ne yapıp edip aramızdaki güveni arttırmamız gerekiyor.

 

Bunun yolu da Kandil’den geçiyor.

                                  

                                  *                                *                                *

 

ÖLDÜLER Mİ, ÖLDÜRÜLDÜLER Mİ?

 

Gazeteci-yazar Şamil Tayyar yine ilginç bir kitaba imza atmış: “Pusu, Derin devletin Kurbanları”… Tayyar kitabında, Türkiye yakın siyasi tarihinde ölümleri pek çok soru işareti uyandıran önemli isimlerin ölümlerinin ardındaki sır perdesini aralamaya çalışmış. Turgut Özal’dan Muhsin Yazıcıoğlu’na, Org.Eşref Bitlis’ten Adnan Kahveci’ye kadar ölümleri hala sıkça tartışılan isimlerin ölüm nedenlerini araştırmış. Kitapta ciddi bir arşiv çalışması var. Kitabın arka kapağındaki, helikopterinin “düşmesi-düşürülmesi?” sonucu hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu alıntısı da hayli ilginç: “Her istihbarat teşkilatının uzman olduğu bir alan varmış. Bizimkiler de trafik kazalarında uzmanmış (Timaş Yayınları, 0212 511 24 24)

Haberin Devamı

                                                                      *

 

KOMPLO MU, PROVOKASYON’MU?

 

Pek çok kesime göre Türkiye bir komplolar ülkesidir. Darbeler, suikastlar,patlayan bombaların arkasında hep komplo teorileri vardır. Yaşanan tüm şiddet olayları provokasyon amaçlıdır. Komplolara ve provokasyonlara ister inanın ister inanmayın Atilla Akar’ın kitabı çok ilginç. Akar “Türkiye Komplolar ve Provokasyonlar Tarihi” adlı bu kitapta 1 Mayıs 77’de yaşananların, 6-7 Eylül olaylarının, Sivas katliamının ve Gazi Mahallesi olaylarının perde arkasına bakıyor. (Profil Yayıncılık, 0212 514 45 11)

Yazarın Tüm Yazıları