Paylaş
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğimiz kutlu olsun!
Kutlu olmasına kutlu olsun da, bazen bazı şeyleri öylesine abartıyoruz ki, işin ucu kaçıyor. BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği de bu örneklerden biri.
Haber bütün ülkeyi ayaklandırdı.Birbirimize sarıldık ve bu inanılmaz başarıdan dolayı birbirimizi kutladık!
Yetmiyormuş gibi, Uluslararası kamuoyu ayaklandı ve Türkiye’nin bu büyük zaferini tebrik etmek için kuyruğa girdi!
Başbakan New York’un en ünlürestoranını kapatıp, Türkiye’ye oy vereni de vermeyeni deağırlıyor. Paralar şirketten...
Hızımızı alamadığımız taktirde, dünyanın önümüzde eğildiğini dahi ilan edeceğiz.
Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği güzel birşey, ancak olayı gerçek boyutları içinde tutmak gerekir. Çanakkale Zaferi kazandığımızı ilan eder gibi, büyüklük havasına büründürmesek daha iyi olur, zira madalyonun bir de diğer yüzü var ki, dikkatli davranılmadığı taktirde, Ankara’nın başına epey sorun çıkarabilir.
40 gün 40 gece kutlama programını bir yana bırakalım ve gelin bir de madalyonun öbür yanına bakalım. Bizi bekleyen zorluklara kısaca bir göz atalım.
İLK FİKİR 2003’TE İKİ DİPLOMATTAN ÇIKTI...
Bu fikir ilk defa 2003 yılında, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı Altay Cengizer’den çıktı. New York’daki daimi temsilcimiz Ümit Pamir zamanlamanın çok iyi olduğunu gördü ve ilk telgrafı o tarihte Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’e yolladı.
AK Parti (AKP) iktidarının Kıbrısve Avrupa Birliği konularında attığı adımlar, tabuları yıkan ve dindar bir parti olmasına rağmen batı dünyasına entegre olma çabalarının yarattığı olumlu yankılar, o dönemde çok etkiliydi.
Büyükelçi Ümit Pamir’in önerisini taşıyan telgraf, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün hemen harekete geçilmesi direktifiyle mekanizmaları hareket geçirdi. Ogün bugündür, başta Gül olmak üzere, Dışişleri kadroları ve Başbakanlık bu konuda büyük çaba harcadılar.5 yıl süresince temaslar yapıldı. Bu arada Türkiye’nin Orta Doğu barışına katkıları, C.Başkanı’nın Ermenistan ziyareti, Gürcistan savaşında oynadığı rol de, olumlu yönde etkili oldu.
Sonunda da Türkiye başardı.
BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğine iki yıllığına seçildi. Bu görevi Avusturya ile paylaşacak.
Şimdi 40 gün 40 gece kutlama hazırlıkları yapılıyor. Oysa, fazla övünmeyi bir yana bırakalım da, BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğini doğru dürüst yapabilmek için gereken hazırlıklara ve planlamalara başlayalım.
BU İŞ, BAŞBAKANA SORARAK GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ
Daha önce New York’ta daimi temsilcilik yapmış diplomatlarımızla konuştum. BM Güvenlik Konseyinde görev yapmış yabancı diplomatlarla da konuştum ve Ankara’yı çok zor günlerin beklediğini gördüm.
Herşeyin başında, bugünkü 8-9 kişilik Türk delegasyonunun 15-20 kişiye çıkarılması gerekiyor. Herbiri çok iyi İngilizce bilen, işinin ustası, dikkatle seçilecek diplomatlar ve sekreteryadan oluşacak bir ekibin oluşturulması şarttır.
Daha da önemlisi, bu ekibin başına, Başbakan’ın ve dışişleri bakanının çok güvendiği ve her karar için merkezden yetki beklemeden hareket edebilecek kalibrede bir Daimi Delege getirilmeli veya kim atanacaksa ona gereken yetkiler verilmeli. Zira, Konsey çalışmaları çok hızlı gelişir ve saat farkı nedeniyle, Ankara’daki alışkanlıklar sürdürülemez. Herşeyi Başbakana soran, onun lafının dışında adım atamayan bürokrasi New York’ta çalışamaz. Güvenlik Konseyi üyelerine “Durun bakalım, bir de başbakanımıza sorup ,nasıl oy kullanacağımızı kararlaştıralım” diyemezsiniz.
Diğer önemli sorun, Ankara’nın genel politikalarıyla, ABD ve Avrupa Birliği politikalarında görülecek çelişkilerdir.
Türkiye’nin İran politikası ile BM Güvenlik Konseyindeki yaptırım hazırlıkları çelişmektedir...Yarın yaptırım kararıyla bir oylamaya gidildiğinde, Ankara ne yapacak ? Tahran’ı mı, ABD-AB bloğunu mu destekleyecek ?
Rusya-Gürcistan veya Sudan veya Orta Doğu’daki gelişmelerde nasıl oy kullanacağız?
İşte bu olasılıkların dikkate alınıp, şimdiden diğer Güvenlik Konseyi Üyeleriyle örtüşmeyen politikaların saptanması ve nasıl bir orta yol izlenebileceğinin kararlaştırılması gerekir.Anlayacağınız, madalyonun öbür yanı, Çanakkale Zaferinin yanı sıra zorlukları da beraberinde getiriyor.
Dışişleri ekibi bunun altından kalkacak güçtedir. Yeter ki, Başbakan ikide bir telefonla bu işi yönetmeye kalkmasın.
Paylaş