Paylaş
Avrupa Birliği Komisyonu genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn,haftalardır aynı cümleyi tekrarlıyor : Kutlama Partisi bitti, artık harekete geçme zamanı geldi...
Rehn sık sık aynı cümleyi kullanıyor. Açıkça bir uyarıda bulunuyor. Pazartesi günkü istişare toplantısında, bu cümleden ne kastettiğini daha da ayrıntılıanlattı.
Türkiye’nin, son derece cesur ve önemli reformlar yaptığını, herkesin övgüsünü aldığını, hatta dünyayı şaşırttığını söyleyenRehn, “3 ekim’denitibaren rehavete kapıldınız” diyor.
Uygulamalar aksıyor.
Kağıt üstündeki değişikliklerin önemli bir bölümü raflarda kalıyor.
İfade özgürlükleri (Orhan Pamuk, Hırant Dink gibi davalar) ve İnsan Hakları uygulamalarındaki eksiklikler giderek artıyor.
Yeni hiçbir adım atılmıyor.
Olli Rehn, bu noktalara değindikten sonra, çok önemli bir uyarıda bulunuyor:
Eğer bu gidiş değiştirilmez ve rehavetten kurtulunmazsa, tarama sürecinin ardından, müzakerelere başlanamaz.
Olli Rehn,’in sözlerini ciddiye almakta yarar var.
Türkiye ile resmi müzakerelerin başlamadan ertelenmesi için çok ülke uğraşıyor. Gerekçeler biriktirilecek ve 2006 sonuna doğru “Olmuyor, Türkiye geri adım atmaya başladı. Bekleyelim biraz...” denilecek.
İstenen sonuç bu...
Ertelemeyi engellemenin tek yolu bir yandan uygulamalarda daha fazla titiz davranmak, diğer yandan yeni adımlar atmak ve AB Komisyonunu yanımızaçekmektir.
Türkiye’nin en etkili avukatı AB Komisyonu ve Olli Rehn’dir. Eğer Olli Rehn’i, karşıt bir taraf gibi görür ve birlikte hareket etmek, önerilerini dinlemek yerine, sürekli tekpi gösterirsek, gereksiz şekilde bir müttefik kaybederiz.
Brüksel’deki hava giderek karamsarlaşıyor. Bunun nedeni de, hemen hemen hergün yeni bir olumsuzluk ile ilgili haberlerin çıkması.
Bir yandan, Başbakan konuştukça yeni kavramlara yeni tartışmalara yol açıyor. Öte yandan PKK, bütün gücüyle abanıyor. Olaylar çıkartıyor ve Ankara’yı sıkıştırmaya çalışıyor. Müzakereler öncesinde ödün koparma yarışını sürdürüyor.
Brüksel’in başında bir de Kıbrıs sorunu var. Gümrük birliği çerçevesinde Türk limanlarının açılışı bir koşul olarak önümüzde duruyor.
Özetlemek gerekirse, kafalar giderek karışıyor. Bizler de sahayı boş bırakınca, HAYIR cehpesi güçleniyor.
İşte bütün bunlardan dolayı Olli Rehn’e kulak vermekte yarar var.
* * *
Brüksel’de yetkililerle konuştuğunuz zaman, sadecekaramsar haberler almıyorsunuz. İyimser haberler de var. Bunların başında da Ali Babacan geliyor.
Ali Babacan, bilgisi, vücut dili ve genel yaklaşımıyla övgü alıyor. AB’nin Ankara temsilcisinin, Türkiye’nin oluşturduğumüzakere mekanizmasını eleştirmesine, bunun çok başlılık yaratacağını söylemesine rağmen, Brüksel’in Babacan’a bakışı farklı.
Ali Babacan’ınçok ilginç bir kişiliği var. Diyaloğa son derece açık ve AB yetkililerinin deyişiyle “Kavga etmeden görüşlerini açıklayan, gülümseyerek bazı teklifleri reddeden” bir müzakereci.
AB Komisyonu’nun en tepesindeki kişilerden duyduklarımı aktarıyorum. Doğrusu, Brüksel gibi çok seçici bir merkezde böylesine bir güven yaratabilmek hiçte kolay değil...
* * *
“TÜRBAN’A KARŞI, İÇKİ YASAĞI MI?”
Garip bir durum var.
AKP belediyelerinin hükmettikleri kentlerdeiçki yasakları giderek yaygınlaşıyormuş gibi bir izlenim var.
Bu izlenim doğru mudur, değil midir bilemiyorum. Ancak, kamuoyunun izlenimi çok önemlidir. Yanlış olsa dahi, izlenimler gerçeklerin önüne geçer.
İçki yasakları artıyor mu?
Laik medya arttığını söylüyor. AKP yanlısı medya, aksini iddia ediyor.
Kim ne derse desin, kamuoyunda, sanki AKP belediyelerinin “Kamusal alana türban yasağına karşılık, içki yasaklarını genişletmek çabası içinde oldukları” kuşkusu var.
Eğer gerçekten böyle bir durum varsa, eğer bir direnme, adeta bir meydan okuma söz konusu ise, AKP büyükhata ediyor demektir.
Tüm AKP’lilere, Abdüllatif Şener’in son açıklamasını okumalarını tavsiye ederim. Sağduyu örneği veren Şener’i bakalım dinleyen çıkacak mı?
Paylaş