Paylaş
Galiba bu tartışmanın devam etmesine biraz da ben sebep oldum.
Genelkurmay’ın düzenlediği terörle mücadele konferansına katılmıştım. Sabah erken gittim ve baktım Org. Büyükanıt, etrafında subaylarıyla konuşuyor. Göz göze geldik. Sevecenlikle selamladı. Geldiğimden dolayı memnun olduğunu söyledi. Zaten son derece kibar ve sohbet etmekten hoşlanan bir kişiliği vardır. Eğer ağzımı açmayıp, sadece teşekkür ederek yanından ayrılmış olsaydım, belki de bu tartışma devam etmeyecekti.
Ancak, muhalefet liderlerini hain kelimesini kullanarak suçlayan açıklamayı kimin yazdığını merak ediyordum. Nedeni de, böyle bir açıklama kurum olarak Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanmışsa anlamı başka olacaktı. TSK, kendi muhalefetine muhtıra veren ilk ordu olacaktı.
Genelkurmay Başkanı’nın sevmediği soruları dahi yanıtladığını bildiğimden dolayı “Açıklama çok sertti, siz mi yazdınız? “ diyecek oldum.
Kıyametler koptu.
Zaten önceki gün ve dün bol bol dinlediniz veya okudunuz. Tekrarlamama gerek yok.
Kavga yeniden alevlendi.
Aslında Genelkurmay Başkanı’nın konuşma veya tartışmayı sürdürme niyeti yoktu. Adeta ben çanak açmıştım. Sonradan kendimi kötü hissettim. Ancak şunu da söylemeliyim, eğer ben sormasam, aynı toplantıya gelen diğer gazeteciler mutlaka soracaklardı. Aralarında tek akıllı benmişim gibi bir sonuç çıkmasın. Hepsi deneyimli gözlemciler ve sorularını esirgemeyen insanlar. Genelkurmay Başkanı da, istese yanıtlamaz, bu konunun artık kapandığını söylemekle yetinirdi.
Konuşmaya başlayınca anladım ki, Org.Büyükanıt olayı çok kişisel almış. Çok yaralanmış. Baykal’ın tonundan, Bahçeli’nin de sözlerinin ağırlığından kırılmış.
Konferansa katılan askerlerle konuşurken, dikkat ettim, MHP’de liderin yakınında duran bazı emekli generallerin Bahçeli’yi kışkırttıklarına inanılıyor. Parti’nin türban yaklaşımı ve Ülkücülerin kendilerini askere yakın göstermeleri, bazı emeklilerle birlikte dernekler kurmaları, Genelkurmay’da çok rahatsızlık yaratmış. Hatta bunların nasıl önüne geçilebilineceği kuliste konuşulan konulardan biriydi.
Neyse, bütün bunlar işin biraz perde arkası , ancak olay öyle bir boyuta ulaştı ki , artık gerçekten frene basmak gerekiyor.
Emekliliğine 4-5 ay kala, Genelkurmay Başkanı lafını esirgemiyor. Zaten açıklamayı kendisinin yazması ve kurumsal bir yapı içine sokmaması da, bunun bir işareti sayılabilir.
Gerekçesi ne olursa olsun, TSK’nın ne İktidar, ne de muhalefetle kavga etmesi, kamuoyu tarafından benimseniyor. Aksine, kamuoyu rahatsız oluyor.
Aynı şekilde, muhalefetin de, hakkı olmasına rağmen, ordusuyla tartışıyormuş izlenimi vermesi sevilmiyor.
Artık, sen şunu dedin-ben bunu dedim yerine, Kuzey Irak yönetimi ile ilişkilerin nereye götürüleceği ve Kürt sorunundaki açılımları konuşmak çok daha yararlı olmaz mı ?
* * *
“KÜRDİSTAN” IRAK ANAYASASINA GİRDİ
Irak Cumhurbaşkanı Ankara’dayken bütün konuşmalarında sık sık “Irak Kürdistan Bölgesi” dedi. “Kürdistan Bölgesel Hükümeti”nin faaliyetlerinden söz etti.
Dikkat ettim, bu kelimeler bizim birçok kesimimizde fena halde alerji yaratmış. Fatih Çekirge, Bakan Cemil Çiçek’in bu lafı duyunca suratının asıldığını yazmış. Medyanın önde gelen kişileriyle konuşurken “Büyük gaf. Adam suratımıza karşı Kürdistandan bahsediyor, hem de Cumhurbaşkanlığı Köşkünde bunu tekrar ediyor. Bizler de seyrediyoruz” dediklerine tanıklık ettim.
Nedir bu alerji?
Neden Kürdistan kelimesinden bu kadar korkuyoruz?
Herşeyden önce, Saddam döneminde dahi , Habur’dan geçip Irak’a girdiğinizde “Kürdistana hoş geldiniz“ yazardı. Hepimiz gördük. Zira Saddam onlara geniş otonomi tanımıştı.
Şimdi, Irak anayasasında Kuzey Irak’tan “ Kurdistan region of Iraq- Irak Kürdistan bölgesi”diye söz ediliyor. Aynı şekilde, resmi yazışmalar dahil “ Kurdistan Regional Government- Kürdistan Bölgesel Hükümeti”der.
Bu durumda ne yapmamız gerekiyor.
Adamlara “ adınızı değiştirin “mi diyeceğiz ?
Artık bu kadarına gerek yok.
Koskoca bir Türk Devletini bu kadar küçük düşünmeye zorlamamalıyız.
Paylaş