İzin verseydiniz, bu olaylar yaşanmazdı...

İstanbul ve Diyarbakır savaş alanına döndü. Neden? BDP 21 Mart şenliklerini daha önce başlatmak istediği için. Ne olurdu sanki belirli bir yerde, belirli bir düzen içinde, kontrol altında olmak koşuluyla izin verilmiş olsaydı?. Türkiye’nin iki şehri ateş topuna dönmezdi. Kutlama günleri aynı gün yapılır diye ne bir yasa var, ne de bir kural. Biraz uzlaşı, biraz esneklik çok şey mi kaybettirirdi?

Haberin Devamı

İstanbul ve Diyarbakır birbirine girdi. Her iki şehir ateş topuna dönüştü. Molotof kokteylleri, yangınlar,taş sopa,job… Dışardan bakanlar, Türkiye’de savaş çıktığını sandılar.
 
Hayatımız alt üst oldu.
 
Neden?
 
BDP 21 mart nevruz kutlamalarına bir hafta öncesinden başlamak istedi, ancak Devletimiz “Hayır, Nevruz 21 mart’tır. Siz de 21 mart günü kutlayın. Yasak .” dedi..
 
Böyle bir yasa yok. Her kutlama aynı gününde yapılır ve o günlerim dışına çıkılmaz diye , bir kural da yok.
 
Evet, BDP kendine göre bir programlama yapmış .
 
Devlet de, “Hayır, ben devletim. Onun dediği değil, benim dediğim olacak.” diye tepeden bakınca, işte bu olaylar yaşandı .
 
Söyleyin Allah rızası için, değdi mi?
 
Devlet neyi ispat etti?
 
Savaş ortamı yaratmanın ötesine geçilemedi. Tam aksine BDP, güç gösterisi yapmış oldu. Bir açıdan kazanan onlar oldular .
 
Oysa, belirli bir yerde toplanmalarına izin verilse ve buna karşılık düzen korunabilmiş olsaydı, kötü mü olurdu?
 
Her toplantıyı  silah ve kaba kuvvetle halletmeye çalışıyoruz.
 
Her gösteriyi güçle püskürtüyoruz .
 
Sorun bakın güvenlikçilere , müdahele edilmeyen organize gösterilerde neden olay çıkmıyormuş.
 
Nevruz bu yıl talihsiz başladı .
 
21 inde artık neler yaşanabilineceğini kimse tahmin edemez .
 
Çok gereksiz bir güç kullanıp , işleri daha da zora soktuk.

Haberin Devamı

ARKADAŞLAR BU KAFAYLA BU SORUNU ÇÖZEMEYİZ...

Murat Bardakçı pazar günkü Haber Türk gazetesindeki yazısında  Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt kökenli vatandaşlarına oldum olası yaklaşımının ne kadar zalimce olduğunun dehşet verici bir belgesini daha yayınladı. Somut, sağlam ve tarihi bir rapor. Ben ilk defa gördüm. 1950' lerde devletin yaklaşımını gösteriyor. Aslında yeni ve hiç duyulmamış bir durumla karşı karşıya değiliz, ancak okuyunca dayanamadım . Yazmadan da edemezdim.
 
1959 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı  Celal Bayar'a verilen bir rapor. Alınacak önlemler sıralanıyor. Ayrıca, 38 kişilik bir de liste eklenmiş. Aralarında Cumhurbaşkanı'nın Demokrat Partisi üyesi olanlar da bulunuyor. Hepsi son derece tanınmış isimler . Ancak raporda "Koyu Kürtçüdür" nitelemesinden kurtulamamışlar .
 
Raporun en ilginç yanı , bu gelişmeye karşı alınması gereken önlemler :

Haberin Devamı

 - Şark bölgesindeki istihbarat ve ajanlama işinin takviyesi ve bu bakımdan daha büyük maddi fedakarlıklara katlanılması .
 - İstanbul 'daki gençlik esaslı bir kadro ile ve ajanlarla, hepsinden önce de bazı Türkçü liderlerle murakabe edilmeli (denetlenmeli) ve kılavuzlanmalıdır.
 - Türk ve Kürt kültürü arasındaki fark görünmez şekle sokulmalı ve onların tertip ettiği şark geceleri , folklor ve kültür gayretleri, maarif ve kültür sistemimize göre ele alınıp Türk kültürüne temsil edilmelerine.
 - Yeni teknik imkanlarımızdan faydalanılarak neşriyat yapan üç dış radyonun dinlenmesine mani olunmalıdır.
 - Posta sansürü, Kürt muhaberat ve neşriyatına karşı daha geniş ölçüde işletilmelidir.
 - Bunlarla uyumlu olarak, politik müdahale ve karıştırmalar da tertip olunabilir.
 - İran ile bu konudaki işbirliğinin güçlendirilmesi lazımdır. Irak devleti Kürtçülükle mücadeleye ikna olunmalıdır.
 Şu duruma bakın, 53 yıl öncesinde de sadece asimilasyon, nifak sokmak, karıştırmak, Kürt kimliğini kaybettirmeyi düşünmüşüz .
 
T.C Devleti yukarda okduğunuz cinsten yüzlerce rapor yazmıştır ve emin olun hemen hemen hepsinin genel çizgileri aynıdır. Hiçbirinde bir sevgi belirtisi , Kürt vatandaşları kucaklamaya yönelik bir tek satır yoktur. Bu insanları kendimizden görmemişiz.
 
Şimdi de kalkmış, utanmadan "Bu ülkede Kürtlere kısıtlama yoktur. Bakan- Cumhurbaşkanı dahi olmuşlardır" diyebiliyoruz. Onlara, elimizi uzatıp "Gelin birlikte yeni bir gelecek hazırlayalım" diyemiyoruz.
 
Özür dileyemiyoruz.
 
Yıllara dayanan bu ezici politikaların sonucu ortaya çıkan PKK'yı gerekçe yaparak , hala dayak atıyor, hala öldürüyoruz .
 
Afganistan'da kaybedilmiş bir savaşa 12 şehit verdik . Güneydoğu'daki kaybedilmiş savaşa da binlerce gencimizi veriyoruz.
 
Yazık değil mi?
 
Bu belgeyi okuyunca, bir defa daha düşündüm...Arkadaşlar, gerçekten biz bu kafayla bu mücadeleyi kazanamayız .

Haberin Devamı

KAYBEDİLMİŞ BİR SAVAŞA 12 ŞEHİT VERDİK ...
 
Kimse itiraz etmesin.
 
Bizim de dahil olduğumuz Afganistan'daki savaşı NATO kuvvetleri kaybetmiştir. İki yıl içinde bu ülkeden çıkılacak ve Taliban kendi yönetimini kuracak . Bunca yıldır boşu boşuna insanlar öldü, öldürülüdü . Bir hiç uğruna milyarlarca dolar harcandı .
 
Bugünkü manzaraya şöyle bir bakarsanız, durumun nasıl kurtarılamaz bir noktaya geldiğini görürsünüz .
 
Büyük bölümünü Amerikan askerlerinin oluşturduğu NATO, boşu boşuna çabalıyor. Başkent Kabil dışında muhalif güçler kontrolü ellerinde tutuyorlar. Karzai'nin kokuşmuş yönetimi, günü gününe yaşıyor ve son günlerini sayıyor.
 
Afganistan'ı ilerde Taliban'ın asıl sponsoru olan Pakistan yönetecek. Tabii o zaman da kıyametler kopacak. Hindistan ayaklanacak, iç çatışmalar tekrar başlayacak ve bu ülke eski günlerine dönecek.
 
İşte biz böylesine kaybedilmiş bir savaşa 12 aslan gibi evladımızı kurban verdik.
 
Aynı savaşta, Amerikalılar, İngilizler ve daha niceleri, binlerce çocuğunu kaybetti.
 
Artık yetmez mi?

 

Yazarın Tüm Yazıları