Paylaş
Bu yazıyı, Çarşamba gecesi, maçtan sonra gece Türkiye saatiyle 02.00'de kalkan THY uçağında yazıyorum. Her kafadan bir ses çıkıyor ve nefesler kesilmiş, sadece şarkı söyleniyor.
Maçın teknik analizini, genç spor uzmanlığına tırmanan Hasan CEMAL'in dün Milliyet'teki yazısından okumuşsunuzdur. Ben onunla yarışmam. Buna karşılık size maçtan izlenimler derledim.
Sabah İstanbul'dan Porto'ya uçtum. Ünal Aysal'ın uçağındaydım. Yönetim kurulundan davetlileriyle birlikte yaklaşık 5 saat yol aldık. Yol bol dedikodu, bol tahmin ve biraz da kestirmeye geçti.
Ünal Aysal'ın tahmini 2-1 galibiyetti. Tabii kimse sesini çıkaramadı. Hepimiz galibiyetten eminiz. Ben de tweet atıp, takipçilerime sürekli gaz veriyorum
Önce Porto, oradan da Braga'ya geçtik. Hava alanından 45-50 dakika.
Otelin önü taraftar dolu, Fatih Terim kendinden emin. Albayrak neşe içinde...
Stada girdiğimizde maçın başlamasına 30 dakika var ve tribünler bomboş. Şaşırdık.
Maç başladı, siz de görmüşsünüzdür, neredeyse yarı yarıya boş.
Aramızda konuşuyoruz, kendimizden çok eminiz.
"Braga taraftarları sanki yenileceklerini anlamışlar, seyirci gelmemiş!" diye espri yapıyoruz. Kahkahalar atılıyor...
Aaaa, ilk 15 dakika, Galatasaray dökülüyor.
Dökülmenin de ötesinde. Koşmuyor takım.
Bir de gol gelmez mi? Aman Allah... Gidiyor maç... Oysa ne hayaller kurmuştuk... Şimdi Fenerbahçeliler kıs kıs gülüyorlardır herhalde, diye düşünüyorum.
Devre arasında hepimizin suratları bir karış. Ağzımızı bıçak açmıyor. O ana kadar göklere çıkardığımız herkesi yerden yere vurmaya başladık.
"Olmaz ki kardeşim... Böyle takım yönetilir mi?... Böyle oyun oynanır mı?..."
Ne futbolcusunu bırakıyoruz, ne yönetimi, ne teknik adamları. Adeta kavga edecek birilerini arıyoruz. Braga Başkanı kibar adam, hiç yanımıza yanaşmadı. Biz de bir kenarda toplaştık, birbirimizi yiyoruz.
Ben de kendi kendime kızıyorum: " B.. mu vardı bunca yol tepip buraya gelmeye. Evde de bu rezaleti izleyebilir ve de yorulmazdım..."
-------------------------------------------------
ÖLDÜK ÖLDÜK DİRİLDİK DİYE BİR
SÖZ VARDIR YA... İŞTE TAKIM BİZE
BUNU YAŞATTI. ÖNCE YERDEN YERE
VURDUK, SONRA OMUZLARDA TAŞIDIK.
---------------------------------------------------
Baktık işler kötü, bu defa başladık hesaplamalara... Eğer Mancester United yener, biz yenilirsek yine tur atlarız hesapları...
Bir tek moralini bozmayan yine Aysal idi. Hala 2-1 bitecek diyordu. Hiçbirimiz inanmadık, ancak yine de kulağa hoş geliyordu. Bir de 300-400 kişilik taraftar grubu müthiş bir performans gösterdi. İnanılacak gibi değil. Bir dakika bile susmadılar. Sadece onların sesi duyuldu. Ancak ilk devrede onların tezahüratı da takımı kendine getiremedi...
İkinci devrenin başında, bir de Mancester United yenik duruma düşmez mi?
Tam anlamıyla batıyoruz. İşte o andan itibaren, nankör futbol edebiyatına girildi. Melo'nun takıma zarar verdiği, Hamit'in zaten bir işe yaramadığına dair, bilen bilmeyenimiz konuşmaya başladı. Tam bir "Battı balık yan gider..." havasındaydık ki her şey değişiverdi.
İşte ne olduysa 50. dakikadan sonra oldu. İlk devredeki takım gitti ve yerine bambaşka bir takım geldi.
Belki komik, ancak durum 2-1 olunca, o ana kadar kimi eleştirmişsek ona ve futbolculara inanılmaz övgüler yağdırmaya başladık.
Tam "Kahrolsun bu dünya..." “ARSLAN GS” haykırışları ve kucaklaşmalarla kendimizi kaybettik. Dönüş yolu sadece Cimbom şarkılarıyla geçildi.
Gün doğarken İstanbul’a indik. Ben de keyif içinde " İyi ki gelmişim..." demez miyim !!!!
Güler yüzler, çoşkulu insanlar. Taraftar dediğiniz işte böyle. Bir yerlerde sürükler, sonra omuzlara çıkarır...
Paylaş