Bir Türk diplomatına göre, ABD’deki görüşmeler, tüm beklentilerin aksine “şeker gibi geçti”. Gül, ikinci bir Tezkere olayı yaşanmayacağı güvencesi verdi. Amerikalılar da, PKK’nın Kuzey Irak’tan çıkarılacağı güvencesini tekrarladılar.
Bu köşe’yi izleyenler bilirler. Gül’ün ziyareti öncesinde (23.7.2003 Çarşamba günü), Washington’un hiçbir zaman “başarısız gezi yapılmasına izin vermediğini” yazmıştım. “Kapalı kapılar ardında neler söylenirse söylensin, dışa yansıyacak olan görüntünün, Gül gezisinin büyük başarı, yeni bir başlangıç veya yeni bir sayfa açılması, gibi sloganlarla kamuoyuna yansıtılacağını” vurgulamıştım.
Ve böyle oldu...
Bir Türk diplomatı, “Gezi öncesinde felaket senaryoları yazıldı. Bazı Amerikalı kaynaklar, Rumsfeld’in kavgaya hazır olduğunu belirttiler, oysa şeker gibi görüşmeler yapıldı” diye ziyareti resmi açıdan özetledi.
Gerçekten doğru mu?
Gerçekten herşey iyi gitti?
Washington, nihayet Türkiye’ye muhtaç olduğunu görüp, Ankara’ya bağımlılığını mı gösterdi?
O kadar da değil...
Ayaklarımız yere basmalı ve gelin gündem maddelerini teker teker gözden geçirelim. Kararı sizler verin...
1. PKK KONUSUNDA GÜVENCE
Türk yetkililerin verdikleri bilgiye göre, Amerika Birleşik Devletleri (Savunma Bakanı Rumsfeld’in ağzıyla) Türkiye’ye güvence verdi: PKK, Kuzey Irak’ta yaşamayacaktır.
Türk tarafını en çok memnun eden de bu haber oldu. Washington, “Eve dönüş” yasasının PKK kampının kapatılması konusunda çok yardımcı olacağını belirtti. Gül de, muhataplarına yasanın önümüzdeki Salı günü TBMM’den geçeceğini belirtti.
2. TÜRK VARLIĞI SÜRECEK
İkinci unsur, PKK kampı kapanana kadar Kuzey Irak’taki Türk varlığının devam edeceği. Kamp kapandıktan sonra, Türk askerinin de bölgeyi terkedeceği Amerikalılar tarafından belirtildi.
3. SÜLEYMANİYE : ARTIK KONUŞMAYALIM
Sadece Rumsfeld görüşmesi sırasında Süleymaniye olayına değinildi. Kimse kimseyi suçlamadı ve karşılıklı olarak “Dostlar arasında kavga dahi çıkabilir. Artık üstünde durmayalım ve bir daha tekrarlanmaması için önlem alalım” dendi. Belki anılardan hiç çıkmayacak, ancak şimdilik dosya kapandı.
4. GÜNEY IRAK’A TÜRK ASKERİ
Başkan yardımcısı Cheney, Dışişleri Bakanı Powell, Savunma Bakanı Rumsfeld, Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz, Irak Valisi Bremmer ve Genelkurmay Başkanı Meyers ile görüşen Gül ile muhatapları arasında şu konularda ortak bir anlayış çıktı:
• Türkiye mi asker yollamak istedi, yoksa ABD’mi istedi tartışmasına nokta kondu. Powell “Türkiye önerine bulundu, bizde ek isteklerde bulunduk” diyerek orta yolu seçti. • Gül, Tezkere olayının deneyiminin tekrarlanmayacağını, Washington’un çok gecikmeden Ankara’nın kararını alacağı konusunda güvence verdi. • Buna karşılık Gül, “Türkiye polis veya jandarma görevi yapacak paralı asker olmaz. Böyle bir güç göndermeyi düşünmez “ dedi. Türk tarafı, asker yollamasının koşullarını şöyle sıraladı:
- Bosna veya Afganistan’daki gibi, Türk askeri görevlendirildiği bölgenin (Bağdat’ın Batısı ve Kuzeyi) sorumluluğunu almalıdır. Genelde koalisyon gücüne bağlı çalışabilir, ancak sorumluluk aldığı bölgenin yerel kararlarını kendi verir. - Etkili çalışabilmek için, Vali Bremmer ve Komutan Abuzaid’in karargahında birer Türk temsilci veya yardımcı görevlendirir. - Özetle, Türkiye Irak’ta geniş bir rol alabildiğini anlar, ülkenin yeniden yapılanmasına katkıda bulunabilirse (ihale ve ticaret payı) öneriyi TBMM’den geçirebilir. NATO ve BM şemsiyesi olursa, AKP hükümetinin işi kolaylaşır. Ancak, bu vazgeçilmez bir koşul değil. - Powell, Türkiye’ye bir liste verildiğini, ekonomik ve askeri alandaki olası işbirliğinin boyutlarının işaret edildiğini söyledi.
5. YENİ BİR IRAK POLİTİKASI
Türk tarafı konuşmalarında artık tüm ilgisinin Kuzey Irak değil, tek bir Irak’a yöneldiğini belirtti, Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğüne çok önem verildiğini, tüm etnik grupların bir arada yaşayacakları bir ortam ve herkesi temsil eden bir hükümetten yana olduğunu vurguladı. Bu çerçevede, yeni Konsey’deki Kürt temsilcisinin PKK ile yakınlığından dolayı rahatsızlık duyulduğu, Türkmenlerin de TC vatandaşı yapılmaya çalışılmadığı belirtildi. Türkmenlerin yeterince temsil edilmediklerine özellikle dikkat çekildi.
Amerikan tarafı bunları not etmekle yetindi.
6. KIBRIS-AB BAĞI
Gül bu görüşmelerinde ilk defa böylesine açık bir şekilde AB- KIBRIS bağını kurdu. Çok özetlersem, “Biz, Kopenhag kriterlerine uymak için herşeyi yapıyoruz. Üstelik uygulamayı da görecekler. Bütün bunlardan sonra bize kimsenin söyleyecek sözü olamaz” diyen Gül, AB’nin Türkiye’ye tarih alacağının işaretini verdiği taktirde Kıbrıs konusuna bakışımızın değişeceğini çok açık biçimde Amerikalılara söyledi ve destek istedi. Powell ise, bunun karşılığında Annan planının ölmediğini ve bu fırsatın kaçırılmasını istedi. Yani her yönden bağ kurulmuş oldu.
7. ERMENİSTAN KAPISI
Amerikalılar, Ermeni soykırım tasarılarından kurtulunmasının tek yolunun, Ermenistan ile kapının açılması olduğunu söylediler. Türk tarafı bu konuyu not ettiğini belirtti.
8. VE DİĞERLERİ...
• 8.5 milar dolarlık kredi, IMF’in 5 inci gözden geçirmesini onaylamasından sonra hareketlendirilecek, • İran-Suriye konusu açılmadı. • Asker yollanması durumundaki harcamaların paylaşılması konuşulmadı. İlerde (Türk hükümeti kararını verdikten sonra) askerler arası görüşmelerde ele alınacak. • ABD, El Kaide ile ilişkili olduğundan kuşku duyduğu 5 Türkten 4’ünü bırakacak, ancak 1’inin tutukluluğu sürecek. • Filistin konusunda, Türk tarafı Arafat’ın silinmemesi ve Başbakan Abbas’ın elinin güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.
9. SONUÇ
Bütün bunları okuyup, kararı siz verin. Kararsız kalır ve benim ne düşündüğümü merak ederseniz, yarın bu köşede yine buluşalım...(!)
* * *
BBC KAVGASI, BİZDE OLSA NELER YAŞANIRDI?
Biliyorsunuz, BBC radyosu ile İngiliz Hükümeti birbirlerine giriyorlar.
BBC, Blair hükümetinin Irak savaşını haklı gösterebilmek için bazı istihbarat bilgilerini bilerek abarttığını, yalan veriler eklediğini açıklamıştı. Bu haberi de, 90’lerde Irak’ta BM gözlemcisi olarak görev yapmış ve geçen hafta intahar eden Dr. Kell’ye (adını açıklamadan) dayandırmıştı.
Haber yayınlanınca, hükümet küplere bindi ve BBC’ye inanılmaz baskı yaptı. Amacı. Kaynağın açıklanmasını sağlamak ve büyük olasılıkla da Dr. Kelly’i yalancılıkla suçlamaktı.
BBC, sonuna kadar direndi ve kaynağını açıklamadı. Hükümetin tüm baskılarına göğüs gerdi. Dr. Kelly’nin intaharından sonra ailesinin isteği üzerine, kaynağın Dr. Kelly olduğunu bildirdi.
Olay henüz bitmiş değil. Blair bundan dolayı büyük yara aldı. İngiliz toplumu Irak konusunda aldatıldığı sonucuna vardı.
BİZDE ACABA NE OLURDU?
Aslında BBC ile TRT arasında, kağıt üstünde pek büyük fark yok. Her iki kurum da parasını devletten alıyor ve her iki kurum da, kağıt üzerinde özerk (!)
Aradaki tek ve önemli fark birini İngiliz gazetecilerin yönetmesi, diğerini Türk gazetecilerin... Birinin patronu olan İngiliz hükümeti, özerkliğin çizgilerine saygı göstermesi; diğerinin patronu olan Türk hükümetlerinin ise bu kurumu babalarının çiftliği olarak görmeleri. “parasını veriyoruz düdüğü biz çalarız” diyerek, TRT çalışanlarını itaatkar bir devlet memuruna dönüştürmeleri...
BBC olayı TRT’de çıksaydı TRT genel müdürü önünü ilikleyip hemen bakanına koşar ve bu önemli haberi arzederdi (!) Bakan bey’de derhal Başbakana gider ve hemen kendini bilmez muhabirin işine son verilir, bu fahiş hataya, zamanında müdahele edip el koyan Ggenel müdürün sırtı sıvazlanırdı.
Genel müdür kendini iktidarın olduğu kadar, Türkiye’nin çıkarlarını da korumakla yükümlü gördüğü için (tabii Bakanın ve Başbakanın onaylarıyla) bu olayı orada bırakmaz ve konuyu mutlaka MGK Genel Sekreterlerine de intikal ettirirdi...
Olacak iş mi?
Türkiye, ali çıkarları için bir plan yapmış, -belki biraz- abartılmış, belki gerçek olmayan bazı bilgiler de bu planlamada kullanılmış, ancak herşey Türkiye adına uygulanmış (!). Ardından zıpçıktı bir bürokrat belirmiş –sanki üstüne vazife imiş gibi- ukelalık edip bir muhabire, yapılan açıklamaların abartılı olduğunu, kamuoyunu aldatmaya yönelik bilgi verildiğini söylemiş.
Bu vatana ihanet değil de nedir? Düşmanlıktan başka ne olabilir?
MGK hemen bir araştırma yapar , birkaç savcı ve yargıca telefon edilip mekanizma işletilmeye başlanır. Ardından da, başkalarına da iyi örnek olması için, dost bazı gazetecilere telefon edilip kanlı-canlı birkaç köşe yazısı yazmaları sağlanır, hatta TRT’deki “yakın çalışma arkadaşlarına” program ısmarlanırdı.
Böylece, Türkiye’deki dosya kapanırken, devlet memnun (!) İngilteredekiler ise hala hesap veriyor olurlardı.
ÖZEL MEDYA OLSA SANKİ FARKLI MI OLURDU?
TRT’in fazla hakkını yemeyelim. Garibanlar ne yapsınlar, kendilerini hükümetlere ve devlete mahkum görüyorlar. Üstelik, zaman zaman devlet tarafından köle muamelesine tabii tutuluyorlar.
Peki, aynı durum özel sektörün elindeki medya’da yaşansa acaba çok mu farklı bir tutumla karşılaşırdık?
Yani, BBC gibi, özel bir Türk televizyon veya gazetesi, hükümet veya devlet açısından son derece önemli bir açıklamayı sızdırsa, konu MGK veya Genelkurmaya kadar tırmansa acaba ne olurdu?
İngiltere’de olduğu gibi, yargıç veya kurulacak bir parlamento soruşturma heyetinin davet edeceği Başbakan veya sorumlu bir komutan gidip görüşlerini mi açıklar yoksa, o televizyon veya gazetenin sahibine veya genel yayın yönetmenine telefon edilip “atın bu herifi” deyip dosyanın kapatılmasını mı sağlamaya çalışırlardı?
O medya patronu acaba ne yapardı?
Emin olun, bazı patronların TRT Genel Müdüründen farklı davranmadıklarını çok iyi biliyorum, zira canlı tanığıyım...
İşte fark bu noktada...
Yasada değil, kafalarda...
Birinin İngiliz, diğerinin Türk olmasında da değil... Kuralların doğru çizilmesinde, herkesin kendi işlevini farklı görmesinde, devlete tapılmasında ve ilkesizliğe, sistemsizliğe alışılmasında...
Bütün bunlardan dolayı, Türkiye’yi bu karmaşadan sadece AB’nin kurtarabileceğine, bizleri değiştirebileceğine inanıyorum.
SÖZ GAZİ ERÇEL’DE...
Türkiye’nin son dönemde yaşadığı finansal krizler bir çok ekonomistin ardından bir kez de Merkez Bankası Eski Başkanı Gazi Erçel tarafından kaleme alındı. Erçel; “Bıçak Sırtında” ismini verdiği kitabında kriz ortamında geçirdiği beş yıllık başkanlık görevini ve yaşadıklarını birebir okuyucuya aktarıyor.
Yaşanan o çalkantılı dönemi bir de bu işin uzmanının kaleminden okumak hepimiz için çok keyifli olacak...
* * *
ZAMAN’DAN
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, Zaman Kitap’tan çıkan “Medya” isimli kitabında Editörün Notu başlığı altında yanınlanan bölümündeki Türk medyası ve gazetecilik üzerine yazdığı yazıları derledi. Kitap hem genç gazeteciler hem de medyaya eleştiri oklarını tutan herkes için okunması ilginç bir kitap...
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)