Gösterici dayak yiyiyor, basın hapse giriyor, fatura Erdoğan’a çıkıyor…

Protesto etmek, eleştirmek hatta sesli şekilde muhalefet etmek demokrasinin temel haklarıdır. Ancak son dönemlerde polis, savcı ve kraldan çok kralcı AKP'lilerin bu özgürlüklere tepkileri sertleşiyor. Faturayı ise Başbakan yükleniyor.

Haberin Devamı

Giderek otoriter, gazetecileri hapse atan, gösterilere tahammül etmeyen bir kimliğe bürünüyor.

 

İşte Ak Parti, için en büyük tehlike budur.

 

Ben Erdoğan’ın, bu ülkenin demokrasisine önemli katkılarda bulunduğuna inananlardanım.

 

Ancak son dönemlerde referandumun getirdiği aşırı özgüvenden, muhalefetin cılızlığından veya her istediğimi yapabilirim inancından mı kaynaklanıyor bilemiyorum, AKP'liler değişmeye başladı. Özellikle de, basın özgürlüğü ve protestocular konusunda uzun süreli iktidarların hastalığına kapılıyormuş gibi bir hava var.

 

Haberin Devamı

Bunun Adı, özgürlük tuzağıdır.

 

Güçlü liderler veya güçlü olduklarını, kimsenin onları rahatsız edemeyeceğine inanan liderler, özellikle etrafındakilerin körüklemesiyle genelde bu tuzağa düşerler.

 

BİZLER DE ABARTIYORUZ ANCAK…

 

Eleştiri,kişisel haklar ve hakaret arasındaki ince çizgi karıştırılır.

 

Bazılarımız gerçekten ölçüyü kaçırırız. Bırakın iktidara karşı, kendi içimizde dahi, eleştiri yerine hakareti ön plana çıkarırız. Terbiyesizliği bir ayrıcalıkmış gibi görenlerimiz vardır. Bırakın köşe yazarlığını, apartman gözetimini dahi teslim etmeyeceğimiz tipler, büyük isimler altında yazılar yazarlar.

 

Bazı protesto gösterileri de abartılı oluyor. Amacını aşıyor. Protesto ile saldırı birbirine karışıyor. Ancak emin olun bunların sayısı fazla değil. Emin olun bugün Türk Basını ve öğrenciler genelde, eskiye oranla çok daha dikkatli, çok daha uysal, gösteriler çok daha barışçıldır.

 

AKP ise, bunu dahi yeterli bulmuyor.

 

Haberin Devamı

Liderlerinden politikacısına belediye başkanından ilçe başkanına, iktidar yanlısı köşe yazarından ekrana çıkan yeni yetmelerine kadar farklı görüştekileri hırpalıyor, polis derseniz

en basit protestoyu inanılmaz sertlikte tepki koyuyor. Savcı ve yargıçlarda önüne geleni cezalandırıyor. Başbakan sert tepki koydukça liderine sempatik görünmek isteyen yargı, bürokrasi ve partililer basının üstüne yürüyor.

 

Maliyeciler defter incelemeye başlıyor.

 

Belediyeler ellerinden gelen güçlüğü çıkarıyor.

 

Kısır döngü bir defa başladı mı, önüne geçemiyorsunuz.

 

Bütün bunların faturası da Başbakan’a çıkıyor.

 

İstediği kadar kendini savunsun, anlatamıyor. Zira bu özgürlükler öylesine uluslararası ölçüdür ki, siz istediğiniz kadar, demokrasi nutukları atın, hatta gerçekten demokrasiyi genel anlamda yaygınlaştırın, yine bir işe yaramaz. Üniversite öğrencilerinin görüntüleri o kadar etkiledi ki, iktidarların üstüne yapışır. Basına baskı yapan iktidarlar, ne kadar zenginlik yaratırlarsa yaratsınlar, hiç hak etmeseler dahi, diktatörlük damgasından kurtulamazlar.

 

Haberin Devamı

İşte AKP’nin düşmek üzere olduğu tuzak budur.

 

İstediğiniz kadar içeride her şeyi kötü gösteren muhalif fitnecileri suçlayabilirsiniz.

 

İstediğiniz kadar, iktidarınızı yıkmayı planlayan yabancı güçlere işaret edebilirsiniz. Ne yaparsınız yapın, çarklar bir defa dönmeye başladı mı, bir daha kendinizi temize çıkaramazsınız.

 

Üstelik AKP iktidarı, hiç kendine yakışmayan şekilde, hiç ihtiyacı da olmadan baskıcı bir rejim izlenimi veriyor.

 

Eğer bu tehlikeyi hala göremiyorlarsa, kimsenin yapabileceği bir şey yoktur.

 

Bu iktidar, iç ve dış kamuoyunda otoriter rejim damgası yemek üzeredir.

 

AK Parti bu tutumuyla kendi bindiği dalı kesiyor, ancak farkında değil.

EVET, BEN DE KENDİMİ BASKI ALTINDA HİSSEDİYORUM…

 

Haberin Devamı

Şimdi bana “M.Ali, sen kendini baskı altında hissediyor musun?” diye sorabilirsiniz. Bütün gazetecilik hayatım, Devlet korkusu altında geçti. Askerin baskısı ve sansürünü bizzat yaşadım. Davalardan zor kurtuldum. Tam rahat edeceğimi sandığım, eski devlet terörünün bittiğini ve AKP döneminde fikir özgürlüğünün artık gelişeceğini sandığım dönemde tekrar aynı karamsarlığa girdim. Üstelik bu defa sorumluluklarım çok daha fazla…

 

-Türkiye’nin en çok seyredilen Ana Haber Bülteni’nin başındayım.

-Türkiye’nin en güvenilir Haber kanalı olan CNN TURK’ ün de Genel Yayın

Yönetmeniyim.

-       Haftada 5 gün, Türkiye’nin en büyük tiraja sahip gazetesi olan Posta’da köşe yazıyorum.

Haberin Devamı

-       Haftada 5 gün, Number 1, Klas ve Kanal D Radyo’ya yorum yapıyorum.

-       Hafta da bir Türkiye’nin en çok izlenen programlarından biri sayılan 32. GÜN’ü yapıyorum.

-       Yılda en az 50 TV programına konuşmacı olarak katılıyorum.

 

Sürekli dinlenen telefonlarımı ise saymıyorum.

Böylesine bir haber, haber programları, tartışma programları ve köşe yazılarıyla yaşıyorum. Bunların büyük bir bölümü de anında müdahale edemeyeceğimiz canlı yayınlardır.

 

Bütün faaliyetlerimin büyük bölümü RTÜK tarafından her an izlenir.

 

Yazılarımı da, iktidarın başka kanalları izler.

 

Evet, kendimi baskı altında hissediyorum.

 

Hiçbir resmi yetkili telefon edip tehdit etmiyor. Gözdağı veren de yok.

 

Ancak ortam öylesine ağır ki, kendi kendimi kontrol etmek zorunda hissediyorum.

 

Acaba RTÜK ne der? Yine ceza alır mıyız?” diyor ve inandığımız ve alıştığımız haberciliği yapamıyoruz. Başka birilerinin istediği haberciliği yapıyoruz.

 

“Acaba gazetemde su yorumu yapar, Köşem de gözlemlerimi yansıtırsam, iktidarlardan alacağım sert tepkilerle başa çıkabilir miyim?” diye düşünüyorum.

 

Bir çok konuya el atmak istemiyor veya kelimelerimi çok dikkatli seçiyorum.

 

Bunun adına Devlet Korkusu veya İktidar Korkusu diyebilirim.

Yazarın Tüm Yazıları