Paylaş
TÜRK VE YUNAN GENELKURMAY BAŞKANLARINA TEŞEKKÜR EDERİZ
Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt’ın Atina gezisi yeterince yansımadı. Üstünden bir hafta geçmesine rağmen, yeni ayrıntılar ortaya çıktıkça, ziyaretin önemi daha iyi anlaşılıyor.
Türk ve Yunan Genelkurmay Başkanları sorun çözücü değiller. O iş siyasete ait. Ancak iki1’inci Başkan’ın anlaşması, hem siyasilerin hayatını rahatlatıyor, hem de kamuoyundaki gerilimi yok ediyor.
Bunun en önemli adımı, Ege’de hava sınırı tartışmasında (6-10 mil) iki ülkeye çağ atlatacak derecede önemli. Buna göre, artık her iki taraf, resmi pozisyonlarını koruyabilmek için kaldırdığı uçaklarını silahsız uçuracaklar. Yani kazara dahi olsa birbirlerini vuramayacaklar. Böylece Ege göklerindeki korkunç tehlike ortadan kalkacak.
Bu anlaşmanın diğer önemli yanı, uçaklar birbirlerine belirli bir mesafeden daha fazla yaklaşmayacaklar. Bu şekilde “it dalaşı” diye gazete ve TV’lerde sık sık konu edilen, bir süre önce bir Yunanlı pilotun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan talihsiz kazalar da tarihe karışacak.
Şimdi Türkiye ve Yunanistan’dan bazıları “Yine ne ödün verdik?” diye haykırabilirler. Boş yere çırpınmasınlar zirakimse kimseye ödün vermedi. Yunanistan Ege’deki milli hava sınırının 10 mil olduğunu iddia etmeyi, Türkiye de bu sınırın sadece 6 mil olduğunu söylemeyi sürdürecek.
Genelkurmay Başkanları bu adımla, her iki ülke kamuoyunun duyarlığına kulak verdiklerini gösterdiler. Anlamsız ve tehlikeli bir iddialaşmaya son verdiler.
Atina ziyaretinde daha başka önlemler üzerinde de çalışıldı. Aynı konular, bu hafta Brüksel’dekiNATO askeri komite toplantısı sırasında da ele anılacak.
Bu şekilde, Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir süreç başlıyor. Buna “sorunlarımızla yaşamaya alışmak, gerilim yaratmak yerine sorunları çözmek için elverişli ortam yaratmak” diyebiliriz.
Özellikle bu konuda çok yayın yaptığım için, kamuoyları adına Türk ve Yunan Genelkurmay Başkanları’na teşekkür etmek isterim.
İran’ın eski Cumhurbaşkanı Hatemi, Türk kamuyounu fethetti. Daha öncelerde, Cumhurbaşkanlığı döneminde de karşılaşmıştım. Ancak bu kadar yakından tanımamış, uzun uzun konuşma olanağı bulamamıştım.
Rıza Şah Pehlevi’yi defalarca gördüm ve konuştum. Humeyni ve Rafsancani ile de birlikte oldum. Ancak hiçbirinde, Hatemi’nin bakışlarındaki pırıltı, sevecenlik yoktu. Konuşmaya başladığı zaman, etrafındakilere güven saçıyor. Diğerlerindenonu ayıran en önemli farkı ise, müsamahalı yaklaşımı. İşte, çok basit bir örneğini Ankara’da yaşadık. Tercümanı beklendiği gibi, çeviri yapamadığı zaman sinirlenmedi. Sempatiyle, sevecenlikle baktı ve güldü. Allah korusun bu olay, bir Türk Başbakan veya Bakanın başına gelse, o zavallı tercüman kendini Güneydoğu’da Kürtçe’den Türkçe’ye çeviri yaparken bulurdu.
Hatemi’nin İran’da neden başarılı olamadığını şimdi daha iyi anlıyorum. Din ilkelerine göre yönetilen ve İslamcılar’ın böylesine egemen oldukları bir ortamda Hatemiler’in başarı göstermeleri imkansızdır. Hatemiler’in getirdiği ışık, ne yazık ki henüz İran toplumuna ulaşamıyor.
Hatemiler egemen olduklarında, İran bölgede çok daha güçlü bir ülke olacaktır.
“WASHİNTON, TÜRKİYE’DE DARBE GÖRMEK İSTEMEZ”
“İstanbul Politikalar Merkezi’nin” Perşembe günü son derece ilginç bir semineri vardı. “Türk-Amerikan İlişkilerinin Geleceği” üzerine çok önemli saptamalar dinledik. Eski Dışişleri Bakanımız İlter Türkmen, Türk-Amerikan ilişkilerinin en eski ve güvenilir gözlemcilerinden biri sayılan Dr.Ian Lesser, geçmişten bugüne gelişmeleri özetlediler ve ileriye baktılar.
Bence en önemli saptama, bir soru üzerine Ian Lesser’den çıktı. Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na çıkması durumunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin olası bir müdahalesine, Washington’un nasıl bir tepki gösterebileceği soruldu.
Bush yönetimi eski gücünü kaybetmiş olsa dahi,daha iki yıl kontrolü elinde tutacak. “Türbanlı eşi olanı Köşk’e çıkartmayız” diyenlerin girişebilecekleri bir çılgınlığa, Washington’un nasıl bakacağı sorusuna Lesser, “çok olumsuz tepki gösterir” diye yanıt verdi. “Türkiye’de artık darbeler döneminin kapandığına, ne Türk kamuoyunun, ne de Batı kamuoyunun böyle bir girişimi hazmedebileceğine” dikkat çeken Lesser çok açık konuştu. Washington’daki kırmızı ışığa özellikle dikkat çekti.
BU KİTABI MUTLAKA ALIN...
İngiliz Middlesex University Press’in yayınladığı bu kitap, neresinden bakarsanız bakın, Türkiye’nin Avrupa’dan nasıl göründüğünden başlayıp, tarihi, politik ve kültürel kimliğine kadar uzanan geniş bir yelpazeyi inceliyor. İçinde öylesine ipuçları ve analizler var ki, kendi kendinize “Demek bizler böyleymişiz” diyorsunuz.
Gerald MacLean’in editörlüğünde hazırlanan kitap, 13 Mayıs 2006’da, Middlesex Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferanstaki konuşmaları ve tartışmaları içeriyor: “Writing Turkey: Then and Now” Osmanlı İmparatorluğu’ndan, bugün Avrupa kapılarını çalan Türkiye’ye kadarki süreçte “kimlik” verilerini büyüteç altına alıyor.
Kitaba katkıda bulunanlar arasında, benim de dahil olduğun şöyle isimler var:
Alev Adil, Tunç Aybak, David Bachard, Andrew Finkel, Maureen Freeley, Fadi Hakura, Reina Lewis, Nancy Micklewright, Gabriel Piterberg, Elif Şafak, Nükhet Sirman, Mehmet Uğur, Fazile Zahir
Dr. Mehmet Ali Dikerdem: Bu girişim ile ilgili olarak daha detaylı bilgi için bağlantı kurulacak kişi. 44 (0) 20 8411 6230, m.dikerdem@mdx.ac.uk
Kitabı elde edebileceğiniz adres şöyle: Middlesex University Press, North London Business Park, Oakleigh Road South, London N11 1QS. Telefon: 44 (0) 20 8411 5734 – 44 (0) 20 8411 4162. www.mupress.co.uk.
HEM TEMPO, HEM DE BİLGİLİ’YE BRAVO...
“Tempo Dergisi” yılbaşından bu yana “Engelleri Kaldıralım” kampanyasını başarıyla yürütüyor…
İsimleri ve cinsiyetleri farklı ama kaderleri aynı olan kişileri sayfalarına taşıyan Tempo, işyerinde, sokaktaki engellilerin dünyasına girdi. Karşılarına “engel” olarak çıkan “engelli” olmanın zorluklarını cesur yürekleriyle nasıl aştıklarını haftalarca dile getirdi.. Bu kez farklı bir projeye imza atıyor Tempo…. Engellilerin dünyasını fotoğraf karelerinde dile getiriyor.
Üstelik bu fotoğrafları Türkiye’nin önde gelen aydınlara ve edebiyatın usta isimlerine yorumlatıyor.. Yaşamdan uzak kalmayan, spor yapıp hayatın sundukları nimetlerden faydalanan, uluslararası başarılara imza atan engelliler kendileri için kurulan özel stüdyo da ünlü bir isme poz verdiler; Serdar Bilgili…
Bilgili ilk kez stüdyoya girdi 2 bin 500 kare fotoğraf çekti, acıktığını, susadığını unutup kimi zaman onlarla güldü kimi zaman da gözyaşlarını içine akıttı. Ama,onların gözlerindeki azim ve pırıltıyı sabitleştirmeyi başardı. Cesur Yürekler, hayata cesurca kafa tutuşlarını, gerçek yaşam öykülerini bir kez daha dile getirirken Bilgili’nin çektiği fotoğrafların alt yazılarını ise ünlüler kaleme alıyor…
Paylaş