Paylaş
Ergenekon davası benim açımdan çok önemli. Göz altına alınan ve iddianamedesuçlanan öyle isimler var ki, bir çoğumuzun rahatını bozmuş, tehditleriyleveya düzenledikleri baskınlar ve gösterilerle topluma ve demokrasiyeönemli bir “tehdit” oluşturduklarını göstermişlerdir.
Bu guruplar, bazen gizlice, bazen açıkça devletten, hatta güvenlik kuvvetlerinden destek almışlardır. Kendilerine Sivil Toplum Örgütü rolübiçen, demokrat-liberalgörüşlü kesimler üstünde fırtına estirmişlerdir.
Bu tehditlerden bazılarına ben de hedef oldum.Çeşitli konulardaki görüşlerimden dolayı, hem kişisel olarak, hem de ailem hedef olarak gösterildi. Vatanseverlik adına, mafya ile işbirliğinden tutun, kaba kuvvete kadar, yapmadıklarını bırakmadılar.
İşte bu açıdan da baktığımda Ergenekon olayınıçok önemsiyorum. Bu yapının kırılmasını, yıllardır etrafa dehşet saçanların cezalandırılmasını istiyorum.
Ancak, bütün soruşturma ve gözaltına alınan bazı isimlere bakınca da, garip bir izlenim ile karşı karşıya kalıyorum.
Benim gibi çok kişinin kafasında da binlerce soru işareti doğuyor.
Savcı değilim ve bir soruşturmanın nasılyapıldığını bilmiyorum. Buna rağmen, Ergenekon soruşturmasını tam anlayabilmiş değilim.
Gözaltına alınan, kimi serbest bırakılan öyle medyatik isimler var ki, kamuoyu gözünde darbe düzenlemeleriveyaDevlet yapısını devirmeleri imkansız. Bunlar demokrasilerdeki muhalefet hakkını kullanan veyakarşı görüşlerini seslendirmekleyetinen kişiler olarak tanınıyorlar.
Zaten işler bu noktada karışıyor.
Ya savcı bey, bizim bilmediğimiz gizli bilgilere sahip ve iddianamedeki suçlamalarını kanıtlayacak veya bir süre sonra, gözaltına alınanların bir bölümü serbest kalacak.
İşte Ergenekon davası, bu nedenlerden dolayı ince bir çizgide yürüyor.
İki seçenekle karşı karşıyayız.
Yargı sistemimiz, son derece önemli bir süreçten geçiyor. Umarız, soru işaretlerimizde haklı çıkmayız ve gerçekten bir dönüm yaşarız. Aksi halde bu ülkeye kötülük edilmiş olacaktır.
* * *
TÜRK DIŞPOLİTİKASI ÖZGÜVEN KAZANIYOR
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan, şu sıralarda Birleşmiş Milletlerde son derece keyifli bir açılış yapıyorlar. Nedeni de, iç politikada ne kadar büyük bir istikrarsızlık varsa, dış politikada da Türkiye tam tersine herhalde altın döneminden geçiyor. Bu noktaya gelinmesinde en önemli rolü oynayanların başında Gül geliyor. Gayet tabii, bugünün dışişleri bakanını ve Başbakanı bu oluşumun dışına çıkaramayız. Ancak, Gül’ün hakkını da Gül’e vermek gerekir.
Uzman olmanız gerekmiyor.
Dosyaların ayrıntılarını bilmeniz ve ona göredeğerlendirmeler yapmanıza da gerek yok.
Genel gidişe bakmanız yeterli.
Eğer farklı bir görüşe gereksinme duyuyorsanız, yabancı kaynakların yorumlarını okuyabilirsiniz.
Türkiye’nin dış politikasındansöz ediyorum. Yaklaşık 50 yıldan beri izlediğim ve deneyimlerime dayanarak, rahatlıkla görüş beyan edebileceğim bir konu hakkındakonuşuyorum.
Türkiye’nin dış politikası, ÖZAL’lı yıllardanbaşlayarak, son derece dengeli, sağlıklı ve başarılı bir çizgide yürüyor.
Özellikle bu iktidar sırasında, yukarda saydığımkaliteler daha da belirginbir hale girdi. Yani, eski kalıpların, tabuların yıkıldığı, özgüvenin arttığı ve şimdiye kadar görülmediği derecede çeşitlendiği bir sürece girdik.
Bazı örnekler vereyim.
Kıbrıs’ta ilk defa gerçek bir çözüm yönünde adımlar atılır oldu. Yavruvatan edebiyatından vazgeçildi.
Ermenistan ile ilk defa, bir kapı aralandı.Ermenidüşmandır, ne pahasına olursa olsun konuşulmaz, yaklaşımı terk edildi.
İran ile dengeli bir ilişki sürdürülür oldu.
Suriye gibi, eskiden baş düşman diye nitelenen bir ülke ile iç içe yaşanır duruma girildi.
Kuzey Irak’taki Kürt tabusuyıkıldı. Başka bir yaklaşım benimsendi.
Irak’ta etkinlik arttırıldı.
İsrail ile ilişkilerebüyük önem verilirken, Filistinliler, özellikle Hamas köşeye sıkıştırılmadı. Aksine ön plana çıkarıldı.
Lübnan’ın yüzüne bakmazdık, şimdi anlaşmazlığın çözümünde rol alınır oldu.
Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri (beklenenden yavaş gidiyor olsa dahi)sürdürülüyor.
ABD ile ilişkiler daha düzeldi,(eskisi kadar olmasa ve artık pek fazla anlam taşımasa dahi)ve Stratejik Ortak konumuna gelindi.
Gürcistan savaşına rağmen, Rusya ile sıcak bir işbirliği sürecine girildi.
İslam Ülkeleri, birden bire Türkiye’yi keşfettiler. Hem yatırımlarıyla, hem siyasi temaslarla Ankara’ya farklı bakar oldular.
Bu listeyi uzatabiliriz, ancakbence bu kadarı dahi yeter. İktidarları eleştirelim, ancak yapılan iyi işleri de görmezden gelmeyelim.
Paylaş