Paylaş
Ergenekon, toplumdaki bölünmüşlüğü giderek daha da arttırıyor. Soruşturmayı sürdüren ve de yönetenler mutlaka ne yaptıklarını biliyorlardır. Ancak “tarafsızlık” adına konuşmak istemediklerinden dolayı olacak, gelişmeler kamuya tam yansıyamıyor. Tam olarak ne yapılmak istendiği anlatılamıyor. Daha da kötüsü olay giderek siyasileşiyor.
Bir kesim, “cumhuriyet değerlerini korumak” adına faaliyet gösteren muhalif güçlerin yok edilmek istendiğine inanıyor.
Bir başka kesim,toplumda kargaşa yaratarak Silahlı Kuvvetlerimüdahele etmeye zorlamak isteyenlerin yakalandığına inanıyor.
Şimdiye kadar 10-11 gözaltı dalgası yaşandı.Genel beklenti veya genel kanaat, artık gözaltılar dalgasının sonuna gelindiği şeklinde.
Ben sanmıyorum.
Edindiğim izlenim her gözaltı ve her yeni aramanınsoruşturmalarda yeni bir kapı açtığı, dükkanın “artık yeter” diye kapanmayacağı,hatta bir süre sonra daha da önemli bir dalga ile karşılaşacağımız yönünde.
Ergenekon hakkındaki spekülasyon soruşturmaya şu veya bu şekilde katılanlar tarafından da giderek artan bir rahatsızlıkla izleniyor.Ancak, çeşitli gerekçelerle “ bu davayı yönetenler” sessizliğini sürdürüyorlar ve “artık söz yargıçların” demekle yetiniyorlar.
Ancak, bazı soru işaretlerinin arttığını da unutmamaları gerekiyor.
Gelecek olan 2 inci iddianameden ne çıkacak bilemiyorum. Ancak şu ana kadar ki veriler, kamuoyunun gözünde “muhalefet etmekle, suç örgütü üyesi olmak” arasındaki sınırın pek net şekilde ve inandırıcı delillerle ortaya koyulmadığıdır. Toplanan yeni deliller ve bir süre sonra açıklanacak olan yeni iddianame bu zayıf halkayı ortadan kaldırır ve somut bir bağortaya çıkarırsa ne ala. Aksi halde, Ergenekon soruşturması beklenen(en azından varması gereken) sonuca varamayacaktır.
AKP, AB için yol ayırımında...
Egemen Bağış’ın AB başmüzakereciliğine getirilmesi, Ak Partinin tam üyelikle ilgili yol ayrımına geldiğinin en önemli işaretlerinden biridir.
Bu partinin önünde iki seçenek görülüyor:
Biri, bu süreci kendi kendine eritip zamana yayacak bir yaklaşım; diğeri ise ciddi şekilde bir canlandırma operasyonunun başlatılmasıdır.
Egemen Bağış’ın seçimi, bu iki seçenekten hangisinin sinyalini veriyor, henüz belli değil.
Ak Parti, kendilerine özgü gerekçelerle Avrupa Birliği sürecini 2006’dan bu yana askıya almıştır. Bu konuda ne heyecanı kalmış, ne de ciddi bir çabası. Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasıyla birlikte, sanki AB dosyası rafa kalkmıştır.
Sayın Başbakan istediği kadar aksini iddia etsin, ne Türk kamuoyunda, ne de Brüksel’deki uzmanları inandırabilir.
Başmüzakereciliğe Bağış’ın atanması, bu açıdan çok ilginçtir. Sanki yeni bir açılımın hazırlığı yapılıyor ve AKP yerel seçimlerden sonra, hepimizi bu konudagerçekten şaşırtacak ve yepyeni bir girişimde bulunacak. Raflarda tozlanmaya başlayan dosyalar inecek, bürokrasi hareketlendirilecek. Eğer Başbakan, AB müzakerelerini bugünkü ritmini bozmak istemese, Bağış’ı atamazdı. Babacan ile yoluna devam etmeyi tercih ederdi. Dışişleri Bakanı onca işinin arasında AB’ye yeterli vakit bulamamasını hepimize anlatmayı başarırdı.
Bu yavaşlatılmış tempo AB’yi de memnun ediyor. Baksanıza, Çekler de başkanlık dönemlerinde,2 başlığı daha müzakereye açmaya çalışacaklarını açıkladılar. Yani her dönem başkanlığında (her 6 ayda bir) 2 başlık hesabıyla gidilmek istendiğ anlaşılıyor. Bu tempoyla da başlıkların müzakere masasına gelmesi (askıya alınanlara da yeşil ışık yakılırsa) 2014’leri bulacak.
Ben, Bağış’ın atanmasını artık AB müzakerelerinin hızlandırılması kararının bir parçası gibi görüyorum veya görmek istiyorum. İnşallah yanılmam.
Unutmayalım ki, bu adımı atmak Erdoğan açısından da kolay olmamalı. Çok sevdiği ve taktir ettiği Babacan’ı kırma pahasına ve Başmüzakereciliği Dışişlerinin elinden almanın yaratacağı tüm iç huzursuzlukları ve sakıncaları göze almacasına verilmiş bir karardır.
Ankara’ da birçok çevre, Bağış’ın AB’den anlamadığı, ABD’ci olduğu, dolayısiyle iyi bir seçim olmadığını söylüyor.
Ben aynı kanıda değilim.
Başmüzakerecinin mutlaka AB konularını yutmuş olması gerekmez. Onun en büyük gücü, son kararı verecek olan kişiye yakınlığı, iyi bir organizatör ve hem yetenekli, hem de dengeli bir müzakereci olmasından kaynaklanır.
Bağış Başbakana çok yakındır. Siyasi ağırlığı da, Başbakana olan yakınlığından kaynaklanacaktır. Bürokrasiyi ve ilgili bakanlıkları gerektiği gibi çalıştırabilmesi de, yine Başbakan’ın ona sağlayacağı desteğe bağlıdır.
Geriye, Uluslararası bilgisi ve müzakerecilik yetenekleri kalıyor ki, varsa, bu konulardaki açığını da yanına iyi yerli ve yabancı uzmanlar alarak kapatabilir.
Sonuçta iş dönüp dolaşıp, Başbakan’ın gerçekten bir karar verip vermediğine bağlanıyor. Eğer Erdoğan, partisinin bu ülkeyi farklı yerlere çekmeye başladığı hakkındaki kuşku ve kaygılarıgidermek ve iktidara geldiği zaman söylediklerinde durmakta ciddi ise, Bağış doğru bir seçimdir.
Bağış bu işi başaracak donanımdaki bir insandır. Aksi ispat olana kadar da, desteğimizi esirgemeyeceğiz.
Paylaş