Paylaş
Kamuoyundaki soru işaretleri giderek artıyor. Belki sürekli aynı noktalara değiniyorum, ancak çok önemli bir aşamaya geldik. İstanbul barosu ve yargı çevrelerinden yapılan açıklamalar çok ağır ve Ergenekon soruşturma ve yargılama sürecine, savcılığın uyguladığı yönteme öylesine sert eleştiriler getiriyor ki, kamuoyundaki kuşku ve kaygılar daha da derinleşiyor.
Ergenekon çerçevesinde gözaltına alınanlar, tam bir karmaşa yaratıyor. En olmadık isimlerle, kamuoyunda suçlu görülen ve kirli işlere karışmış olanlar aynı potanın içine atılıyor.
8-9 aydır içerde tutulup, neden gözaltına alındıkları dahi bilinmeyenler var… Daha da önemlisi, gözaltına alınanların arasındaki ilişki, nasıl bir örgütlenme planladıkları belli değil.
Şu anki genel görüntü, savcılığın sanki daha dosyasını tamamlayamadığı ve mahkeme süresince yeni gözaltılarla işi daha da genişletmek istediği şeklinde.
Yine dönüp dolaşıp aynı kaygılara saplanıyoruz.
- Acaba savcının bilip, henüz ortaya çıkartmadığı yeni deliller, somut veriler mi var?
- Kamuoyunda sadece “sivri dilli muhalif” olarak tanınan bazı isimlerin, devleti devirmeye yönelik silahlı terör örgütü kurmak için bir araya geldikleri kamuoyuna neden bir türlü anlatılamıyor.
- Yoksa yargının büyük bir beceriksizliği, karmaşasıyla mı karşı karşıyayız?
Aksi, inandırıcı olarak ortaya konmadığı sürece, Ergenekon davasının, muhaliflere gözdağı vermek ve “biz askere de el atarız, gerekirse cezalandırırız” mesajını verebilmek için sürdürüldüğü kanısı silinmeyecektir.
Ben, adına ne derseniz deyin, bu ülkede Susurluk veya Ergenekon tipi örgütlenmelerin bulunduğuna ve devletin desteği ile karanlık işler yapıldığına inanıyorum. Bu kişiler, vatan adına, Devleti koruma adına cinayetler de işlediler, resmi görüşe karşı gelen muhalifleri tehdit ettiler, kan kusturdular. Bu oluşumların ortaya çıkarılması ve cezalandırılması gerektiğine bütün kalbimle inanıyorum.
Ergenekon soruşturmasının ilk başladığı aylarda da, çok ümitliydim. Karanlıkların aydınlanacağını sanmıştım. Hele öyle isimler gözaltına alınmıştı ki, “Oh, nihayet oluyor..” demiştim. Sonra ardı ardına gariplikler başladı. Herkes gibi bende “Bu insanlar neden gözaltına alınıyor?” sorusunu sormaya başladım.
Şimdi, kamuoyunun yargı tarafından ikna edilmesi gerekiyor. Soru işaretlerine yanıt almalıyız.
Gazze için, Ankara ile Paris arasında kırmızı hat
Türk-Fransız ilişkilerinde son derece ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir süre önce, Sarkozy’nin Avrupa Birliği konusunda, Erdoğan’a verdiği sözleri büyük oranda tuttuğunu yazmıştım. Gerçekten de Fransa, Türkiye’nin tam üyeliği konusundaki kuşkularını değiştirmeden, müzakerelerini sağladı. Yeni iki başlığı müzakereye açtı. Gizli engelleme yapmadı. 2008 sonu doruğundaki Türkiye ile ilgili açıklamada dahi tam üyelikten söz edilmiştir.
Bu listeyi uzatmak mümkün, ancak benim üstünde durmak istediğim konu çok yeni bir gelişmeyi kapsıyor.
Özetle, Orta Doğu konusunda Ankara ile Paris arasında ,şimdiye kadar görülmeyen bir yakınlaşma, hatta stratejik bir işbirliği yeşeriyor. Bunu gerçekleştiren de, bir zamanlar düşman gözüyle baktığımız Sarkozy ’dir.
Fransız Devlet Başkanı, AKP hükümetinin Orta Doğu’daki etkinliğinden etkilendiğini çok açık jestlerle gösteriyor. Türkiye’nin bölgedeki ilişkilerini de yanına alıp, birlikte önemli adımlar atılabileceğine inanıyor.
Ankara’nın Suriye ile güvene dayanan ilişkileri, Lübnan’daki C.Başkanlığı seçimine katkıları, Hamas ile dirsek teması, Tahran ile diyaloğu, Paris’in bölgedeki çalışma ortağı olarak adeta Türkiye’yi seçmesine yol açıyor.
Sarkozy Gazze istilasına diplomatik bir çözüm bulabilmek için Şam’a hareket etmeden önce, geçen Pazar günü Erdoğan’ı aradı. Erdoğan orta doğu turundan yeni dönmüştü. İzlenimlerini sordu ve ortak hareket etme kararı aldılar. İşin en ilginç yanı, bu görüşme sırasında, Fransız Devlet Başkanı’nın, Şam’da hem Suriye’lilerle hem de Hamas ile çok iyi ilişkileri olan Davutoğlu’nun Fransız resmi heyetinin genel toplantısına katılmasını istemesi oldu. Şimdiye kadar böyle bir yaklaşım görülmemiştir.
Gerçekten de Davutoğlu geçen gün Şam’daki Fransız-Suriye görüşmeleri sırasında toplantıya katıldı. Fransızları bilgilendirdi, Hamas’ın görüşlerini anlattı.
Yetmedi, New York’ta Babacan ile Fransız meslekdaşı Kouchner ile sıkı bir işbirliğine girdi ve ateşkes anlaşması metninin Güvenlik Konseyinden geçmesi için birlikte hareket ettiler.
Yetmedi, önümüzdeki pazartesi günü Fransız Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Errera Ankaraya geliyor ve Dışişleri müsteşarı Apakan ile görüşecek.
Diplomatik servislerin deyimiyle, Türkiye ile Fransa arasında yaşanan bu ortak çalışmanın adı “Stratejik İşbirliği”. İki ülkenin orta doğudaki yaklaşımları birbirine çok yakın ve açıkça bir ortak gibi davranıyorlar. Paris ile Ankara arasında artık bir direkt telefon hattı, bir sıcak temas hattı oluşturulduğu söylenebilir.
Sarkozy yüksek sesle söylemiyor, ancak Türkiye’nin AB’ye katkısını galiba yeni yeni ve somut şekilde anlamaya başladı.
Paylaş