Paylaş
Şimdi Kürt sorunuyla ilgili birşeylerin değiştiği ve PKK’ya silah bıraktırmak amacıyla ciddi adımlar atılmaya başlandığı tartışılıyor. Ancakbunun ne anlama geldiği tam olarak anlaşılamadı.
İktidarın söylemleri değişmeye başladı.
Kürt sorunundaki dayatmalar teker teker kaldırılıyor.
TRT’nin Kürtçe yayınlarından sonra, şimdi de köy isimlerinin geri verilmesinden başlayın da, PKK’ya yönelik yeni adımlara karşı herkesi merak ettiren bir sürece girildi.
Yaşananların ne anlama geldiği ve doğrusunu söylemek gerekirse, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği de tam anlaşılamıyor.
Kimine göre “Tarihi bir fırsat ile karşı karşıya bulunuyoruz”, bazılarına göre ise, “Gerçekleşmesi güç bir hayalden söz edilebilir, o kadar .“
Falcılığı bir yana bırakalım ve elle tutulan gelişmelere geçelim.
Son açılımların bir yenisini, belki de birkaç gün içinde görebileceğiz.
DTP çevrelerinden verilen bilgiye göre, Başbakan uzunca bir süredir DTP’ye yönelik uyguladığı ambargoyu kaldıracak.
Biliyorsunuz, Başbakan DTP’lilerle el sıkışmıyor, PKK’yı reddetmedikleri için, hemen hemen hiç temas etmiyordu.
İşte bu tutum değişiyor.
DTP lideri Ahmet Türk’ün bir süre önceki görüşme davetine Başbakan’dan yanıt gelecekmiş. Özel kalemden “Randevu isteminize yakında yanıt verilecek” mesajı gelmiş.
Başbakanın böyle bir adım atması son derece önemli. Başından beri ambargo koyması hataydı. Milyonlarca kişinin oylarıyla seçilmiş kişileri görmezden gelmenin hiç anlamı yoktu.
Nihayet ilişkiler rayına girebilecek.
Unutmayalım ki, Kürt sorunu PKK ile değil DTP ile çözüme ulaşacaktır. Terör örgütüyle konuşulamayacağına göre, Kürt sorununu tartışacak tek kanal yine DTP’dir.
Eğer bu adım gerçekleşirse, önemli bir viraj alınmış olunacaktır.
BUNUN, TİCARİ BİR YARIŞMA OLDUĞUNU HALA ANLAYAMADIK...
Gerçekten de bir türlü anlayamıyoruz.
Eurovisyon’un ticari bir yarışma olduğunu anlayamıyoruz.
Bizim için Eurovisyon Milli maçtır.
Yenilen milli gururunu kaybeder, kazanan diğerlerini dövmüş olur.
Bize oy verenler, Türk dostudur. Oy vermeyenler düşmanlarımızdır.
Oysa, bu yarışmanın temelinde eğlence vardır. Her yıl yeni şarkılar ve şarkıcılar çıkar ve müzik sanayi canlanır. Tam anlamıyla bir müzik festivalidir. Birinciler çok kazanır, altlarda kalanlar dahi, hiç değilse kendi ülkelerinde iyi satış yaparlar.
Bu arada da Televizyon kanalları günler boyunca hem seyirci, hem de iyi reklam toplarlar.
Hadise başarılı bir başlangıç yaptı ve bu gece büyük olasılıkla iyi bir sonuç alacak. Mutlaka birinci olması da gerekli değil. Sahnesi renkli, giysileri seksi, şarkısının temposu da insanların dikkatini çeken cinsten.
Bir de, ticari bir yarışmayı Çanakkale savunması ile karıştırmamayı öğrensek çok daha rahat edeceğiz.
BELEDİYELER BU GÜNAHI ÖDEYEMEYECEKLER...
Sizler Tv’lerinizde yıkım sahnelerini heyecanla izliyor olabilirsiniz. Hatta bazılarınız, polis tarafından dayak yiyen bu insanlara acıyabilir veya onları haksız bulabilirsiniz.
Ancak asıl suçluyu kolay kolay bulamazsınız.
Yıkım olaylarında iki kesim suçsuzdur.
Bunların başında, başlarını bir yere sokabilmek için, ellerindeki döküp o binaları yapanlar gelir. Diğerleri de, çoğu zaman kızıp eleştirdiğimiz polis. Üstelik onlar emir kulu. Ne denirse, onu yapmak zorundalar. Bazen kendilerini kaybedip, vur dendiğinde öldürüyor olabilirler, ancak işin sonunda gerçek sorumlular arasında tutulamazlar.
Asıl sorumlu olanlar Belediyelerdir.
Seçim dönemlerinde oy peşinde koştuklarından dolayı, kaçak inşaatlara göz yumarlar. Seçim olmadığı dönemlerde de, ya Belediyeye rüşvet alabilmek veya bu işleri örgütleyen mafya ile uyuşup bu insanları görmezden gelirler.
Sonra , birden bire celallenirler ve kazma kürek girişirler.
Tüm kaçak inşaatların bu şekilde gerçekleştiğini iddia etmiyorum. Ancak bir bölümünün gerçek sorumlusunun Belediyeler olduğunu biliyorum. Bundan dolayı da ateş püskürüyorum.
YASEMİN DÜNDAR’IN DIŞ GEZİLERİNDEN SİZE NE
Bu köşede sürekli şekilde Ergenekon davasının önemini vurgular ve ardından da “ancak davanın yönetiminde öylesine hatalar yapılıyor ki, işin önemini yok ediyor ve adeta bir muhalefet avına dönüştürüyor” diye eklerim.
Bu izlenimi edinmemin en önemli nedenlerinden biri de, Uğur Dündar’ın eşi Yasemin Dündar’ıntek başına dış gezilere çıkmasını konu eden garip bir belgenin de iddianamedegörünmesi. Bunun gibi daha yüzlerce olay var, ancak Yasemin Dündar’ınki en dikkat çekici olanı.
Hele buna bir de, Vakit Gazetesi’nin Yasemin Dündar’ıngezilerinin tarihlerini açıklayarak bir kampanyaya dönüştürmesi, Ergenekon hakkındaki soru işaretlerini daha da arttırıyor.
Ne olmuş? Dündar tek başına seyahat edemez mi? Eğer işin içinde bir suç varsa söyleyin. Yoksa bu tip manidarbelgelerin iddianameye konması, ardından da Vakit Gazetesinin işi kampanyaya dönüştürmesi, benim kafamda “Uğur sert muhalefet yapıyor. Onu susturmak için, eşini kullanıyorlar” çağrışımı yapıyor.Vakit için belki, bir kadının tek başına seyahat etmesi suç olabilir, ancak bu ülkenin büyük çoğunluğu ve hukuk önünde, somut suç işlememiş hiç kimse böylesine lekelenemez.
Bu çarpıklıklar, yakın tarihimizin belki de en önemli davasının prestijini yerle bir ediyor.
Okuyan: “DTP’li Kaplan’ın sözlerinin altına imzamı atarım”
32.Gün’de bu hafta “Kürt sorunu”nda çözüme yaklaşıp yaklaşmadığımızı tartıştık. Çok hararetli geçen tartışmanın benim için en önemli kısmı MHP geleneğinden gelen Yaşar Okuyan DTP‘li Hasip Kaplan’ın “sözlerinin büyük bir bölümünün altına imzamı atarım” demesi oldu. Bu çözüme ne kadar yaklaştığımızı gösteriyor. Bir dönem “Güneydoğu’daki en güçlü adamı”, Cizre eski belediye başkanı Haşim Haşimi’nin “DTP muhattap alınmadan bu işin çözülemeyeceğini” söylemesi dikkatleri çekti. Ancak herkesin hemfikir olduğu şey bu “fırsat”ın kaçırılmaması gerektiği. Programı www.32gunhaber.com’ dan izleyebilir, bize konu ile ilgili yorumlarınızı gönderebilirsiniz...
SİZ KÜRT OLSANIZ KIZMAZ MISINIZ?
Ahmet Hakan dün köşesinde değinmiş. Bende Perşembe akşamki 32.GÜN’de aynı konuyla ilgili duyarlıkların ne kadar yüksekolduğunun farkına vardım.
Mardin’de aile içi kavga sonucu 44 kişinin öldürülmesi olayını “Kürt kültürünün bir parçası” gibi göstermek, Kürtlerin töre cinayetlerini normal karşıladıkları, hayatlarının bir parçası gibi gördüklerini iddia etmenin ne kadar kırıcı, ne kadar aşağılayıcı olduğu apaçık ortada.
“Kürtsorunu nedir?” diye sorulan sorulara, “İşte Kürtlere böylesine hoyratça muamele etme nedenlerden biridir” yanıtını getiriyor.
Yıllar boyunca bu insanları horla, savaş koşullarını değiştirme yolundahiçbir adım atma, eğitmek için hiçbir çaba harcama, sanki Türkler birbirlerini hiç kesmezlermiş gibi, milyonlarca kürdünarasından bir ailenin yediği haltı çekip çıkart ve “İşte Kürtler böyledir” damgasını vur.
Biz Kürt kökenli vatandaşlarımızıbenimseyemediğimiz ve eşit görmediğimiz sürece Kürt sorununu da çözemeyiz.
TİPİK BİR TÜRKİYE HİKAYESİ
Bir süre önce bu köşede Davutlar Belediyesi ile ilgili bir haber yayınlanmıştı.DavutlarBelediye Başkanı Tuncay Uysal, durumu inceletip bir açıklama yollamış. Zira sular altında kalan yerDavutlar Belediyesine ait Esat bey sitesi. Bundan sonrası birTürkiye klasiği.
Karayolları müdürlüğü kavşak genişletmesi yapıyor, ancak suların birikmemesi için denize kadar kapalı kanalı herhalde parası kalmadığı için yapmıyor.Belediyenin parası çıkışmıyor. Oradaki sitelerde oturan zenginlerde ellerini ceplerine atmadıkları için, şimdi bu pislik içinde oturuyorlar. Eğer DPT bu yıl kanalizasyon projesi için para bulur ve kolları sıvarsa ne ala, yoksa zenginlerimiz çamur içindeki yaşamlarını sürdürecekler.
Paylaş