Paylaş
Geçen hafta Şemdinli, Yüksekova ve Hakkari’de, ardından İstanbul’daki olaylar, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde neler yaşayacağının sinyalleriyle dolu.Üstelik bu defaki durum, 5-6 yıl önceki PKK mücadelesiyle karşılaştırıldığı taktirde, karşımıza çok farklı bir manzara çıkarıyor. Son haftalardaki gösterilerde sivil göstericiler ağırlıklıydı. Arka planda kimlerin yönettiği belli, ancak sahaya sürülenlere baktığınızda çoğunluğun gençler, çocuklar, yani sivillerden oluştuğunu görüyorsunuz. Dışardan izleyenler, eskisi gibi silahlı PKK teröristleri değil, protesto için sokağa dökülen sivilleri görüyorlar. PKK kendini gizliyor, teröristgibi görünmemek için sivillerin ve çocukların arkasına saklanıyor.
Bu görüntü de, devletin kolluk güçlerinin işini çok zorlaştırıyor.
Peki ne yapılmalı?
Giderek artan bu güç gösterisine nasıl yanıt verilmeli?
Bir kesim, siyasi iktidarın olayları umursamadığını ve gerektiği kadar sert tepki göstermediğini belirtip ateş püskürüyor. Bu eleştirilerin bir bölümü öylesine sert ki, Güvenlik Kuvvetlerini kışkırtmaya yönelik görülüyor.
Güvenlik kuvvetlerinin gelişmeleri seyretmesi, gayet tabii ki söz konusu değil. Ancak, öylesine zor bir durumla karşı karşıyalar ki, büyük güç kullanmak ve yüksek ateş gücüyle karşılık vermek, bu defa sivil halktan oluşan göstericilerin ölümüne yol açacak. Ölümler, tepkilerin artmasına yol açacak. Kısır döngüye girilmesiyle sonuçlanacak. Zaten PKK’nın istediği de bu. Sivil bir direniş, bir ayaklanma görüntüsü yaratmak.
İşte verilecek tepkinin güçlüğü de buradan kaynaklanıyor.
Son derece riskli, çok iyi koordinasyon gerektiren, yepyeni politikalar üretmeye bağlı bir durumla karşı karşıyayız.
Artık 1990’lardaki PKK yok. Taktik ve yaklaşım farklı.
Üstelik Uluslararası koşullarda değişik.
Bir yanda Irak’taki durum, öte yanda Türkiye’nin Avrupaya yürüyüşünü engellemek isteyen Avrupalı çevrelerin pusuda bekleyişleri, Türkiye’nin tepkilerini etkiliyor.
Bu kafa karışıklığı ve arayışlar Ankara’ da da hissediliyor. Herkesin sorusu aynı : Ankara’ nın bir oyun planı var mı ?
* * *
ANKARADA BİRŞEYLER BEKLENİYORMUŞ GİBİ BİR HAVA VAR
Genel olarak beklenen, Ankara’nın bu değişik durum karşısında hem güvenlik, hem sosyal, hem de ekonomik önlemlerle harekete geçmesi.
Bilinmeyen, bu konuyla ilgili ortak bir politika çalışması olup olmadığı.
Dışardan bakıldığı zaman, sanki hükümetin kendi köşesinde düşündüğü, Askerinkendi içinde çalışmalar yaptığı, Çankaya’nın da kendine özgü görüşler taşıyormuş gibi bir manzara ile karşılaşılıyor. Sanki ortak bir politika yokmuş, olayların gelişmesine göre hareket ediliyormuş gibi bir hava algılanıyor.
Bunun en ilginç örneği, Başbakan Erdoğan’ın ünlü Diyarbakır konuşmasında “Kürt sorunu vardır...Bizimde geçmişte hatalarımız oldu” demesinden sonra, yeni bazı açılımların geleceğinin sanılması, ancak bu konuşmanın arkasının gelmemesi. Gözlemciler arasındaki değerlendirme “Demek ki Başbakanın bir hazırlığı yokmuş. Bu sözünü fiilen devam ettirmedi.” şeklinde oldu.
Ankara’daki bekleyişin mutlaka bir nedeni vardır.
Büyük olasılıkla, Irak Kürdistanındaki gelişmeler izleniyor, Kürtçü hareketin nereye gideceği daha ayrıntılı şekilde ortaya çıkması bekleniyor. ABD ve AB’ nin tutumları izleniyor.
Herkes merakla Ankara’nın atacağı adımları çözmeye çalışıyor.
* * *
Bizler hala onu Aşiret reisiymiş gibi görelim, önem vermeyelim, ancak Mesud Barzani’ nin engellenemez yükselişi sürüyor.
Bunun en açık sinyali son gezisi sırasında görüldü.
Önce Bush ile Beyaz Saray’da buluştu. Amerikan Cumhurbaşkanı tarafından,”Mr. President” diye adlandırıldı. Ardından Londra’da, Başbakan Tony Blair tarafından kabul edildi. En ilginç buluşması da, Vatikan’da Papa ile gerçekleşti.
Bu randevuların bir mesajı var: Irak Kürdistanının artık bağımsızlığa bir adımı vardır. Eğer Irak’taki Şii-Sunni çatışması yatışmaz ve Irak’ın toprak bütünlüğü tehlikeye girecek olursa, Barzani bağımsızlığını ilan edebilir.
Bu durum ister istemez Türkiye’deki Kürt hareketini de etkiliyor. İlk defa “neden bizde de olmasın” diye düşünenlerin sesleri yükseliyor. Artık sosyal haklar kazanılmasıyla yetinilmiyor. Daha fazlası hesaplanıyor.Diğer ilginç bir değişim, Barzani ile Türkiye’deki Kürt hareketi arasındaki ilişkilerde görülüyor. Eskiden birbirlerine ters bakarlardı. Barzani güçleri, PKK’ya karşı savaşırdı. Bugün Barzani, PKK ve Türkiye’deki Kürt hareketiyle sürtüşmek değil, aksine uyumlu davranma politikası izliyor. Artık Kuzey Iraklı Kürtlerle, Türkiye’deki Kürt liderler belirli belirsiz bir dayanışma içinde görülüyorlar.
Barzani’ nin sözleri de bu değişimi gösteriyor. O da, eskiye oranla daha sık şekilde Türkiye’nin hareketlenmesi gerektiğini söylüyor. Genel Af’tan söz ediyor. “Siz genel af ve diğer önlemlerle şu PKK’yı eritin de, bende kurtulayım” demeye getiriyor. Ankara ise, önce Barzani’nin Kandil dağını boşaltmasını bekliyor.
Yani, iç içe girmiş bir yumak parçasıyla karşı karşıyız.
* * *
ABD VE AB NE YAPMAK İSTİYORLAR ?
Türkiye politikalarını saptamak için, Washington ve Brüksel’in tutumlarının netleşmesini bekliyor.
ABD, tüm açık sözlerine rağmen, PKK’yı Kandil dağından indirmek ve Kuzey Irak’tan çıkartmak için askeri bir harekata niyetli değil. Buna karşılık, PKK’yı terörist diye adlandırarak, Danimarka’dan Roj TV’yi kapatmasını istiyerek Ankara’nın gönlünü alıyor. Washington, Kürt sorunuyla ilgili olarak ne yapacağını henüz bu aşamada bilmiyormuş veya bekleyip Irak’taki durumu izledikten sonra karar vermeyi arzuluyormuş gibi bir tutum içinde.
Avrupa Birliğinin tutumu ise daha da karmaşık.
PKK’yı terör örgütü olarak niteliyor, ancak öte yandan da Güneydoğu’ da yaşananları sivil bir gösteri gibi görüyor. PKK’nın kendini ikinci plana çekip, sahaya sivilleri sürmesi, Avrupa’daki kafaları karıştırıyor.
Brüksel de, Washington da, Türkiyenin genel af çıkarıp yeni bir başlangıç yapmasını istiyorlar. Bu konuda baskı da uyguluyor. Ancak Ankara önünü göremediğinden olacak, bu yönde bir adım atma niyetinde değil.
Paylaş