Paylaş
Tipik bir Türkiye olayı yaşıyoruz.
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesiyle ilgili olarak yaşanan tartışmalar, tam anlamıyla bir komedi.
Nedenini anlatayım…
Biliyorsunuz, 1958-59 döneminde, Suriye’den Türkiye’ye yönelik kaçakçılığı önleyebilmek için, sınır boyunca, yaklaşık 250 bin dönüm araziye 650-700 bin civarında mayın döşenmiş.
Türkiye, şimdi bu mayınlardan kurtulmak istiyor.
Ancak mayın temizlemek teknik bir iş. Herkes yapamıyor. Elinizde haritası olsa dahi, zaman içinde oynamalar oluyor ve işin içinden ancak özel deneyimli şirketler çıkabiliyor.
Özel şirketlerin maliyeti yüksek. Yaklaşık 800-900 milyon dolar civarında bir fatura ödemek gerekiyor.
Türkiye işi önce Türk Silahlı Kuvvetlerine devretmiş, ancak onlar işin altından çıkamayacaklarını anlayınca, NATO’nun bu konudaki uzman kuruluşu NAMSA’ya topu attılar.
Doğrusu da buydu.
NAMSA, hem düşük maliyetli çalışan, hem de işin ehli olan bir kuruluş.
Ancak gelin görün ki, NAMSA bu işi 5 yılda bitiremeyeceğini belirtip çekildi.
Nedeni de, imzalanan anlaşmaya göre, mayınların 2014’te tamamen kaldırılmış olması gerekiyor.
Durum böyle olunca da, hükümet özel bir şirkete faturayı ödetmeyi, karşılığında da 44 yıllık “tarımcılık yapılması koşuluyla” işletme hakkını vermeyi planlamış.
Tabii bunun üzerine kıyametler koptu.
250 bin dönümlük mümbit arazi, bölgede herkesin ağzını sulandırmaya yetti.
Üstelik, bu işi yapabilecek şirket sayısı da fazla değil.
İsrail’liler var.
Kanada’lılar var.
Tabii hemen komplo teorisi üreticileri harekete geçti ve topraklarımızın Yahudilere peşkeş çekilmesinden tutun da, o topraklarda yeni bir Gazze yaratılacağına kadar, inanılmaz senaryolar yazıldı.
T.C Devletinin bu durumlara sırf unutkanlıktan geldiği kimsenin dikkatini çekmedi.
Baksanıza, sözü edilen Ottowa anlaşması 1999 yılında imzalandı. Mayınların 2014’e kadar temizlenmesi anlaşmanın koşuluydu.
Türkiye bu anlaşmayı 2003 yılına kadar bekletti. Raflarda unuttu ve hiç ilgilenmedi. 2003’te TBMM’den geçti ve yine bugüne kadar üzerinde hiçbir çalışma yapılmadı. Ne zaman ki 2014’e sadece beş yıl kaldığı birinin aklına geldi, o zaman telaşlanıldı.
O zaman da işte bu hale düşüldü.
Gelin de halimize ağlamayın.
Türkiye kendini ayağından mı vuruyor?
Sabancı Üniversitesindeki, Darwin etkinliklerine katılan, Harvard Üniversitesinin Genetik Bilim dalındaki en önemli isimlerinden biri olan Prof. Andrew Berry, son derece önemli bir uyarıda bulundu. Çok merak ediyorum, acaba Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu bu uyarıyı duydu mu ? Eğer duyduysa acaba birşeyler yapmak gerektiğinin farkına vardı mı? Yoksa, partisinin oklarını üstüne çekmekten çekindiğinden dolayı görmezden mi geldi ?
Prof Berry, Türkiye’de ilk ve orta öğretimin birçok kademesinde evrim teorisinin ders olarak okutulmamasını “Delilik ve trajik bir durum” olarak nitelemiş. Milliyet muhabiri İpek Yezdani’nin söyleşisi bu ülke için son derece önemli bir uyarıyı içeriyordu.
“Eğer çocuklarınıza biyolojinin bilimsel temelini öğretmiyorsanız, kendi kendinizi ayağınızdan vuruyorsunuz demektir.”diyen Prof. Berry, hepimizi bekleyen bir tehlikeye dikkat çekmiş.
Çocuklarımıza böylesine bir bilimsel gerçeği öğretmediğimiz taktirde, yavrularımızı dincilerin yorumlarına bırakmış olacağımızı söyleyen Prof. Berry, hepimizin kulak vermesi gereken bir noktaya dikkat çekiyor.
Çocuklarımızın yetiştirilme şeklindeki tehlikeyi gösteriyor.
Dincilerin Darwin konusundaki yorumlarını, Darwin’i reddetme çabalarına karşı uyarıyor.
Ne yazık ki, bu bir gerçek.
Bu ülkede Darwin teorisinin yayılmamasını isteyen bir kesim var ve bunlar AKP iktidarından güç alıyorlar.
Türkiye’nin geleceğini yapacak olan çocuklarımızın kafasına nasıl bilgiler sokulduğunu bilmek ve bu konuda duyarlı olmak hepimizin görevi olmalı. Bu açıdan, Prof.Berry’nin çaldığı alarm çanlarını dilemekte çok yarar var.
İşte bundan dolayı, Nimet Çubukçu’nun da bunları duymasını dilerdim.
Neler yapmayı düşündüğünü öğrenmek isterdim.
Paylaş