Paylaş
Geçenlerde, Enis Berberoğlu’nu okurken ne denli hata ettiğimizi anladım. Berberoğlu, yazısında DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile yaptığı bir söyleşiden söz ediyor ve Türk’ün “PKK’dan, Güneydoğu’ya döşenmiş mayınların haritasını alabileceklerini, ancak hiç açılım olmadığından dolayı, hareket edemediklerini” sözlerini yansıtıyordu.
Açıkçası, DTP Genel Başkanı “Devlet biraz kıpırdansa, bizler de araya gireceğiz ve orada burada patlayan mayınların planlarını PKK’dan alacağız”demeye getiriyordu.
Bu sözler iki hatalı yaklaşımı aklıma getirdi.
İlki, DTP’nin yaklaşımı. Çünkü önemli olan ölümleri azaltmak ve sonunda da tam anlamıyla yok edecek bir ortamınoluşturulmasıdır. Oysa DTP koşullu hareket edermiş gibi bir izlenim yaratmış oldu. Aslında söylemek istedikleri çok farklı. Ortaya bir koşul öne sürmek yerine ellerinin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.
Ankara’nın bu nüansı anlayıp “tam hareket zamanıdır” demesi gerek. Zira Ahmet Türk aynı zamanda “halk bizi yalnız bıraktı, desteğini çekti” demeye gelen cümleler de kuruyor. İşte Ankara tam da bu ortamı iyi okuyabilirse, artık silahların konuşmayacağı, konuşmaların sadece siyasi arenada kalacağı bir ortam yakalanabilir.
İkinci hata da tam burada başlıyor. Daha kısa bir süre öncesine kadar hergün TV’lerden çığlıklar yükseliyordu. Canı yanan anaların haykırışlarını izliyorduk. “Yeter artık, durdurun bu katliamı” diye çığlık atıyorlardı. Bugün artık bu görüntülerle her gün karşılaşılmıyor. Ama aradan şu kadar ay geçmesine rağmen, köklü bir çözüm için atılan akılda kalıcı adımlar neredeyse yok.
Bu iki tutum arasında ince bir çizgi vardır. Her ikisinin lehine veya aleyhine çok gerekçe bulabilirsiniz. Ancak her şeyin başında, insanlarımızın hayatını korumanın Güneydoğu’da huzur ortamını tesis etmenin geldiğini de kabul etmek gerekmektedir.
Çok açıkça söyliyeyim, Ankara’nın ne yapmak istediğini anlayamıyorum.
Tabii en korktuğum, Ankara’nın kafasında ortak bir hedef veya politikanın bulunmadığı ve bundan dolayı, şaşkın biçimde etrafını izlediği olasılığı.
İşte en büyük tehlike de bu…
Plan ve programsızlık.
Asker- Çankaya ve Hükümet’in ilişkileri öylesine gergin ki, bir araya gelip ortak bir tutum saptanamıyor.
Eğer durum böyleyse, çok acı.
Zira ne olacağını şimdiden görüyorum: İlkbahar ile birlikte hareket yeteneği artacağı için PKKbir fırsatını bulup tekrar harekete geçecek. Hele seçim dönemine girileceğinden dolayı, milliyetçilik fırtınası estirilecek. Herkes hamasi konuşmalar yapacak.
Olan ise, hayatını kaybedecek insanlarımıza olacak.
* * *
PKK ve DTP DE KENDİ HESAPLARINI YAPMALILAR
Ahmet Türk’ün sözleri arasında bir başka ayrıntı daha var ki, PKK ve DTP’nin de kendi hesaplarını doğru yapmaları gerektiğini gösteriyor.
PKK’nın en başta vermesi gereken karar, bir terör örgütü olarak mı yoluna devam edecek? Yani, cinayetler işleyerek T.C’ne kanlı dayatmalarla bazı şeyleri kabul ettirecek, yoksa terörden aranıp siyasi bir organa mı dönüşecek ?
Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, terörle bir yere varamadıklarını artık görmüş olmaları gerekiyor. Silahların kullanılması sadece ortamı gerecek, insanları sinirlendirecek ve bu ülkeyi iç savaşa götürecek. Bu olasılıktan da PKK hiçbir şekilde yararlanamayacaktır.
DTP’nin de vermesi gereken karar var.
Onlar da, PKK’nın kuyuruğu olarak mı kalacaklar, yoksa kendi kimliklerini mi bulacaklar?
Gözle görülen köy kılavuz istemiyor.
Güneydoğu halkı giderek hem PKK, hem de DTP’ye ilginç sinyaller yolluyor. Toplumun, yaşananlara soğuk bakmaya başladığı gözleniyor.
Paylaş