“Burası Türkiye, Buradan çıkış yok!”

Böylesine önemli günler yaşanırken, sizlerden bir süre için izin istiyorum. Siyasette böylesine karmaşa varken, yazıyı bırakmak büyük hatadır, ancak mecburum. Tatile çıkmıyorum. Bir sağlık sorunumu halledebilmek için, yarın kendimi doktorlara teslim edeceğim. Bu süre içinde de yazı yazamayacağım. Bu sürenin ne kadar olacağını da şu anda bilemiyorum. Kusuruma bakmayacağınızdan eminim. Ne olursa olsun, sağlık her şeyin başında geliyor. Yakında tekrar buluşacağız. Hepinizi çok özleyeceğimi bilmenizi isterim. Dualarınızı eksik etmeyin yeter.

Haberin Devamı

Ben artık ne YSK’ ya kızıyorum, ne de birbirinden farklı kararlarından dolayı yargımızı eleştiriyorum.

          

Artık vazgeçtim.

          

Şu yaşadığımız karmaşayı hepiniz görüyorsunuz.

          

YSK seçimler öncesinde bir karar veriyor ve BDP’ li adayların seçime katılamayacağını belirtiyor. Ardından, tepkiler çıkınca, çok garip bir gerekçe yaratıp kararını geri alıyor.

          

Onlara soracak olursanız, her iki karar da şu anda geçerli olan yasalara göre doğru.

“Bize kızmayın, gidin yasaları değiştirin” diyorlar.

          

Bakıyorum, haklılar.

          

Haberin Devamı

Sonra, tutuklu olup milletvekilliği kazanmış kişilerin serbest bırakılması konusunda mahkemelere dönüyorum.

          

Yargıçların bir bölümü farklı gerekçelerle, farklı kararlar veriyor. Diğer bir bölümü, aynı yasaları değişik şekilde yorumlayabiliyor veya çok ilginç gerekçelerle bambaşka kararlar verebiliyorlar.

          

Hepsi yasalara dayanıyorlar.

          

Bu şekilde de kendimizi bir çıkmaza sokuyoruz.

          

İşte kördüğüm buradan kaynaklanıyor:

 

Eski yasalar ve eski kafalar.

 

Hem yasalar, hem de bu yasaları yorumlayan kafalar değişmedikçe biz bu karmaşanın içinden çıkamayız.

 

Geçmiş yıllarda terörle mücadele adına öylesine yasalar yapılmış ve hepimizin beyni öylesine yıkanmış ki, kendi kendimizi hapsetmişiz. Örümcek ağı oluşturmuş ve kendimizi de bu ağa bağlamış durumdayız. Bu tuzağa kendi kendimize düştük. Anayasa başta olmak üzere bu yasaları ve Kürt sorununa bakışımızı değiştirdiğimiz gün düzlüğe çıkarız. Aksi halde, bir tuzaktan kurtulsak bir diğerine düşeriz.

Haberin Devamı

          

Bu gerçeği görelim ve kollarımızı sıvayalım.

          

“Burası Türkiye buradan çıkış yok!” şarkısıyla bir yere varamayacağımızı bilelim.

          

Türkiye’yi Kürt kökenli vatandaşlarımız için cehenneme dönüştürmeyelim. Eğer bunu yaparsak, onlar da boş durmayacaklardır...

 

                                 * 

ÖCALAN, BDP’ Yİ MECLİS’ TE TUTMALI...

          

BDP’ deki genel eğilim,Dicle girmediği sürece Meclis çalışmalarına katılmama şeklinde.  Ahmet Türk de sokakların alev topuna döneceğini açıkladı.

          

BDP’ lilerin sıkıntılarını ve kızgınlıklarını anlıyorum, ancak Meclis’i boykot etme ve sokakları karıştırma tehdidine kesinlikle katılmıyorum…

Haberin Devamı

          

Güneydoğu halkı onları bir misyon için seçti. Siyasi haklarını almaları ve sorunu çözmeleri için Meclis’e yolladı. Savaşıp gösteri yapmaları için değil. Meclise girmedikleri takdirde, geriye kalan seçenek sadece kavga ve dövüş. Bu seçenekle de hiç bir yere varamayacaklarını kendileri dahi biliyor.

          

Hayır, BDP Meclis’e girmeli ve sokakları da karıştırmamalı.

          

Öcalan’dan başkası da, BDP’ deki tepkileri yatıştıramaz. Bu konuda sağduyulu yolu onlara göstermeli.

                                 *  

BU DÜĞÜMÜ ANCAK ERDOĞAN ÇÖZEBİLİR...

          

Yaşadığımız kargaşayı herhalde açıkça görüyorsunuz.

 

YSK başka telden çalıyor, yargı tamamen farklı yaklaşıyor. Onları da suçlayamıyorum. Yıllar boyunca öylesine bir örümcek ağı yaratılmış ki, artık işin içinden çıkmak imkansızlaşmış.

 

Haberin Devamı

Bu kördüğümü birinin kesmesi, kopartması gerekiyor.

 

Şimdi tüm okurlarıma soruyorum.

 

Kürt sorununu çözüp, PKK’yı dağdan hangi siyasi lider indirebilir?

Hiç birbirimizi aldatmayalım. Daha da önemlisi yandaş veya candaşlık suçlamalarını bir yana bırakıp, ciddi bir yanıt arayalım.

 

Sizce, seçimlerden yüzde 50’lik bir oy oranıyla çıkmış olan Erdoğan’dan başkası bu yükün altından kalkabilir mi?

          

Erdoğan’dan başkası bu toplumu, PKK’yı dağdan indirebilmek için özveride bulunmaya ikna edebilir mi?

          

Erdoğan’dan başkası böyle bir cesareti gösterebilir mi?

          

Bence, başka hiçbir liderin böylesine bir gücü yok.

          

Yeter ki, gerçekten bu konuyu kafasına koysun, çözümü benimsesin ve Kürt sorunundan ne anladığını netleştirsin.

Haberin Devamı

          

Benim bu konuda bazı kuşkularım doğmaya başladı.

          

İlk yıllarda farklı söylemle karşımıza çıkan bir Erdoğan vardı. Daha ilk adımlar atıldığı için, sorunun derinlerine inilmedi. Fazla soru sorulmadı. En cesur ve gerçekçi yaklaşımı sergileyen liderdi. Hem Kürtleri, hem de Türklerin önemli bir bölümünü sevindirdi.

 

Hele ünlü Kürt açılımını başlatınca, toplumdaki ümitler daha da arttı. Ancak ne yazık ki, tepkiler karşısında fazla direnmedi veya direnemedi. MHP’ye oy kaptırmamak için geriye çekildi. Seçim bitti, oyları kazandı, artık harekete geçme zamanı geldi.

 

Ancak tereddütler var.

 

Özellikle, seçim kampanyası sırasındaki TV söyleşileri, meydanlardaki konuşmaları, BDP’ yi hırpalayan yaklaşımı, eski Erdoğan’ı aratır oldu. Karşımızda farklı bir Erdoğan vardı.

 

Sanki Erdoğan’ın kafasındaki Kürt sorunu başka, bölgede konuşulan Kürt sorunu başkaymış gibi bir izlenim doğdu.

 

Erdoğan için bu sorun, ülkenin Kürt kökenli vatandaşlarının kişisel ihtiyaçları ve beklentilerinden kaynaklanıyor ve bunları karşıladığınız takdirde, her şey yoluna girecek.

 

Bölgede konuşulan Kürt sorunu ise, PKK’ya af, Öcalan’ın ev hapsine çıkarılması, kimlik sorunu, ana dil eğitimi ve kendi kendilerini yönetmelerine izin verilmesi sorunu.

 

Yanılıyor olabilirim, ancak kuşkularım hala geçerli.

 

Erdoğan önce Anayasa, aynı anda da Kürt sorununa el atacak. Bunun başka çıkış yolu yok. Şimdi Başbakan’dan beklenen, bir an önce gerçek Kürt sorununa bir teşhis koyması ve harekete geçmesi.

 

Eğer önümüzdeki dönemde bunu başaramazsa, Türkiye yine terörle boğuşacak, kan akacak ve önü kapanacaktır...

 

Ne 2023 projeleri kalacak, ne de bunca yıldır sarf edilen çabalar...

                                 *
230 EMNİYET MÜDÜRÜNDEN, BİR DOKUNDUM, BİN AH İŞİTTİM...

 

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün çok güzel bir eğitim programı varmış, benim haberim yoktu. Birinci Sınıf Emniyet Müdürlüğü’ne terfi edenleri bir araya topluyor ve iki gün süreyle “Üst Düzey Yönetici Seminerine”katılmalarını sağlıyor. Bu defa 230 kişi salonu doldurmuştu. Hepsi Temmuz başından itibaren, büyük sorumluluklar alıp üst düzey yönetici olacaklar. Salona girdiğimde, İhsan Bal hoca dış politikayı anlatıyordu. İnsan hakları, demokrasi başta olmak üzere, her konuda eğitimden geçiyorlar. Benden de, medya ile ilişkiler konusunda konuşmam istendi. Doğrusu, ben bir şeyler anlatamadım. Daha çok sorgulandım. Çok iyi oldu, zira nelerden rahatsız olduklarını, medyanın nelere dikkat etmesi gerektiğini öğrendim. Tek söyleyebildiğim, polisin 1960-1990 arasındaki ikinci sınıf güvenlik gücü statüsünden kurtulup, şimdi altın dönemine girdiği. Ancak bunun çok önemli sorumluluklar da beraberinde getirdiğini, bu dönemin uzamasını istiyorlarsa, içlerindeki çürük elmaları temizlemeleri gereğini dile getirdim. Kurumlarına sahip çıkmaları gerektiği yönünde tavsiyede bulundum. Bilmem ne demek istediğimi iyi anlatabildim mi?

                                                                     *

ATATÜRK’ÜN CAN YOLDAŞI NURİ CONKER  

 

Gazeteci Yaşar Gürsoy’ un Atatürk ve çocukluktan beri yanından hiç ayrılmayan Nuri Conker’ i anlatan kitabı beni çok heyecanlandırdı. “Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker” isimli kitap Alfa Yayınları’ndan çıktı. Kitap Selanik yıllarından beri Kemal Atatürk ile Nuri Conker’in dostluklarını anlatıyor. Cumhuriyetin kuruluş döneminde “Çankaya’nın Silahşoru” olarak anılan Conker’in Atatürk ile hem Latife Hanımın hem de İnönü’nün arasını bozduğu söylenegelmiştir… Bu yoldaşlığı gerçek belgeler ve anılar ile okuyacaksınız. (www.alfakitap.com)

                                                                     *

ADI KONMAMIŞ DARBE 93

 

Muhsin Öztürk’ün son kitabı “Adı Konmamış Darbe 93Zaman Kitap’dan çıktı. Öztürk, Türkiye’nin yakın tarihinde çok önemli ve bir o kadarda karanlık olayları içinde barındıran 1993 yılını anlatıyor. Uğur Mumcu Suikastı, Turgut Özal’ın ölümü, Eşref Bitlis’in ölümü, 33 er olayı, Madımak Katliamı ve Başbağlar… Bu olayların hepsi kısacık bir zaman diliminde gerçekleşti. Ve biz o zamanlar bunların ardı ardına nasıl gerçekleştiğini netliği ile göremiyorduk. Adı Konmamış Darbe 93’de derin devletin bu olaylarda ne kadar rolü vardır sorusu dönemin önemli aktörleri ile beraber yorumlanıyor. (www.zamankitap.com)

                                                                     

Yazarın Tüm Yazıları