Paylaş
Emin olun kulaklarıma inanamıyorum.
Hapishanelerimizin ve tutukevlerinin durumunu dışardan tahmin ederdim, ancak artık modernleştirildiği ve insani bir yaşama kavuşturulduğunu sanmıştım.
Meğer durum tam tersineymiş...
Silivri 'den çıkan meslekdatlarımızın anlattıklarını hayretler içinde dinliyorum.
Tamam, tutukevleri otel konforunda olmayabilir. Oraları idare edenler de, eğitimli işletmeciler sayılmayabilirler, ancak bu kadarı da değil...
Bu ne kabalıktır?
Bu ne biçim muameledir?
Batı standartlarına göre, Silivri, neredeyse işkence evi gibi bir duruma sokulmuş...Üstelik buralar göz önünde, bir de diğer hapishaneleri düşünün!
Ne sağlıkla ilgilenen var, ne dağıtılan gıda, ne de insanoğlunun akli dengesini korumaya yönelik bir önlem var...
Yüz karası bir durum.
ERGİN SAYGUN’UN HESABINI KİM VERECEK...
Adli tıp bir rapor yazmış.
“Eğer diyetini, tedavisini ve poliklinikkontrollerini yaptırabilirseniz, hastanede kalmadan, cezaevinde yatabilir...”
Bu rapor üzerine de Saygun tutuklandı ve cezaevine konuldu.
Hayırlı olsun!
İnanılır gibi değil. Adli Tıp’tan bu kadar topu taca atan bir açıklama olabilir. “Aman, bizi askerci sanmasınlar” demişler , aynı zamanda Saygun’un başına birşey gelirse sorumluluğu da paylaşmak istemediklerinden dolayı güya orta yol aramışlar.
Cazaevinde kimin ne tedavisinden söz ediyorsunuz? Kozinoğlu dahi hastaneye geciktirildiği için kalpten gitti.
Saygun, kalpten bypass ameliyatı geçirmiş,EF(kalbin pompa gücü) değeri %30 olan kronik atriyel fibrilasyonlu bir kroner arter, üst düzeyde hipertansiyon, diyaset ve diyabetik nöropatisi olan bir hastadır.
Daha ne olsun?
Bu hastalıkların her biri başlı başına bir ölüm riski taşır.
Saygun’a özel yemek mi çıkacak?
Poliklinik kontrollerini kim nerede yapacak?
Diyabet kan şekeri ve PTZ/INR ölçümleri yapılıp ilaçları nasıl düzenlenecek? Tansiyonu nasıl kontrolde tutulacak?
Bu tedaviler için cezaevinde bir tek imkan yok.
Saygun’u cezaevine yollamak, onu ölüme mahkum etmektir. Bunun iyi bilinmesi gerekir.
ESAD HAKKINDAKİ HESAPLAR YANLIŞ ÇIKTI...
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad çoğumuzun beklediği gibi "Birkaç demeç verdik mi, birkaç ay içinde devriliverecek bir lider" olmadığını gösterdi. Elindeki kartları çok iyi kullandı ve konjontürü “Şimdilik” kendi lehine çevirmeyi bildi.
Sırtını İran-Rusya-Çin üçlüsüne dayadı ve hem içerideki muhalefeti hem de dış baskıyı “Bir miktar” hafifletti. Esad' ın diğer önemli kazanımı içeriden kaynaklandı. Bunlardan biri, muhalif gurupların dağınık olmaları, birleşik hareket edememeleri ve bundan dolayı da dış destek elde edememeleri ise, diğeri ülke içindeki Kürt ve Hristiyan kesimlerin verdiği destek oldu. Her iki kesimin de korkusu, Esad sonrasında radikal dincilerin iktidara gelmesi. Bu kuşkuları giderilemediğinden dolayı da, Esad' ı açıkçası “Ehven-i-şer” görüyorlar. Bu da Suriye Devlet Başkanı’nı rahatlatıyor.
Ankara' ya önce Annan' ın, ardından da CIA Başkanı’nın gelmesi boşuna değil. Avrupa başkentlerinden Erdoğan' a "Ne yapmayı planlıyorsunuz?" telefonları da boşuna gelmiyor. Suriye konusunda kilit ülke Türkiye. Hem coğrafi yönden hem de konuya gösterdiği ilgi ve tutumundan dolayı.
Ancak gelin görün ki başta Türkiye olmak üzere, Esad yönetiminin gitmesini isteyenler güç durumdalar. Zira Suriye muhalefeti, beklenenden daha dağınık ve daha bölünmüş çıktı. Güven vermeyince de gereken silah ve para desteğini elde edemedi. Bu durumda da Esad yavaş yavaş iç direnişi yok ediyor. Muhalefetin ele geçirdiği şehirleri tek tek geri alıyor. Şu sıralarda beşinci büyük harekatı tamamlanmak üzere ve yakında hemen hemen hiçbir direniş noktası kalmayacak.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Esad açısından son derece zor bir durum. Artık rahat edebilmesi imkansız. Sürekli kaynayan bir Suriye' yi yönetmek zorunda kalacak. Hem de öyle bir Suriye ki, hemen her yanından birilerinin kışkırtmaya çalışacağı, silah sokmaya çabalayacağı bir Suriye. Eskiden Esad iktidarına birkaç ay veriliyordu, bundan sonra birkaç yıl vermek gerekiyor.
Ankara açısından da zor bir durum var. Türkiye, yanıbaşındaki bir ülkenin iktidarını devirmek konumuna düşmek istemiyor. Sırf bu nedenle, şimdiye kadar muhalefete silah ve para yardımı yapmadı . Bundan dolayı da muhalif güçler tarafından sert şekilde eleştiriliyor. Washington ise, ne yapıp edip Türk topraklarını kullanmak istiyor, ancak ABD yönetimi de muhalefetin hangi kanadına destek olması gerektiğini bir türlü hesaplayamıyor. Muhalif gurupların birleşmelerini istiyor, ancak birleştiremiyor.
Şimdi yeni bir yaklaşım aranıyor.
Bunun ne olacağı ve nasıl sonuçlanacağı belli değil .
Anlayacağınız, önümüzde uzun ve ince bir yol var.
Esad bir gün gidecek de, bunun “Kanlı mı, kansız mı?” olacağı bilinmiyor.
Paylaş