Paylaş
Kriz giderek derinleşiyor.
Herşeyden önemlisi, önümüzü göremiyoruz. Çıkmazdan nasıl kurtulacağımızı da bilemiyoruz.
Gelin birlikte düşünelim.
Önce AK Parti kapatma davasını ele alalım.
Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatmaması ve uyarı anlamına gelecek bir karar vermesinin mucize olacağı tahmin ediliyor. Ergenekon soruşturmasının son gözaltılar süreci öncesinde yapılan tahminlerin yüzde 30’u kapatılmayabileceği şeklindeydi. İki haftadan beri Ergenekon’un geldiği nokta,yaniözellikle de Eruygur-Tolon paşaların tutuklanmaları, AKP’nin kapatılacağını tahmin edenlerin oranını yüzde 25’lere kadar yükseltti.
Eğer bu tahmin doğru çıkar ve AKP kapatılıp, Başbakana siyaset yasağı getirilirse ne olacak?
Bir süre öncesine kadar, AKP’nin mecliste hükümet edecek yeterli sayıda “bağımsız” milletvekili kalacağı, dolayısıyla yeni bir Başbakan (örneğin Babacan) ile yola devam edileceği ve Erdoğan’ın, 2009’da yenidenbağımsız milletvekili seçilip, AKP’nin isim değiştirerek yoluna devam edeceği ve iktidarını sürdüreceği hesaplanıyordu.
Doğrusu, yine 2-3 hafta öncesine kadar bu senaryonun gerçekleşebileceği tahmin ediliyordu.
Ancak artık değil.
Ergenekon soruşturması ve son gözaltılar, bambaşkagerginlikler yarattı ve dengeleri daha da değiştirdi.
Tam bir hesaplaşma havası doğdu.
Öyle bir kaos ortamı var ki, kimse işin nereye gittiğini göremiyor. Daha da önemlisi, AKP’nin kapanma sonrası senaryosunun yürümeyeceği giderek kabul ediliyor.Kılıçlar öylesine çekildi ve hesaplaşma öyle noktalara uzanıyor ki, Babacan veya bir başkasının geçici Başbakanlığı, Erdoğan’ın bağımsız seçilip tekrarMeclise sokulması ve AKP’nin adını değiştiripülkeyi yönetmeyi sürdürmesi artık son derece güç. Üstelik, Erdoğan’ın bir daha seçilmemesi için gereken herşeyin yapılacağı daanlaşılıyor.
Bu düğümü çözecek bir formül veya güç yok.
Tek çözüm, düğümü bıçakla kesmek. Yani geriye, AKP kapatıldığı taktirde derhalerken seçime gitmek, güven tazelemek ve halka sormak seçeneği kalıyor.
Başka türlü bu karmaşadan çıkılamaz.
Erken bir seçim, AKP’nin daha da güçlenmesiyle sonuçlanır mı,henüz bilinemez. Ancak ne olursa olsun, bu krizin bizi götürdüğü yer sandıktır.
* * *
ATTAN DÜŞENİN HALİNDEN EN İYİ KİM ANLAR?
Ergenekon olayı, Adalet mekanizmamızın, daha açıkçası polis ve savcılarımızın soruşturma yöntemlerinin ne kadar hoyratça, ne kadar gaddarca olduğunu ortaya çıkarması açısından çok hayırlı oldu.
Şimdiye kadar, bu uygulamaları sadece attan düşenler bilirdi. Onlar da ya seslerini çıkaramadıklarından veya kimselere dinletemediklerinden dolayı, gerçek durumu anlatamazlardı.
Paşalar ve tanınmış isimler gözaltına alınınca, hepimiz dikkat kesildik. Kapalı kapıların ardında nelerin yaşandığını ilk defa tüm açıklığıile öğrendik.
Sanki normalsaatlerde davet edilseler kaçacaklarmış gibi, sabaha karşı yapılan baskınlar...
Sağlık muayenesine gece yarısından sonra götürülmeler...
7-8 saatlik sorgulamalar...
İnsanları 4-5 saat süreyle, tahta bir bank üzerinde oturttuktan, yani iyice perişan ve yorgun duruma soktuktan sonra savcıkarşısınaçıkartmalar...
Bütün vücudunu kanser sardığı bilinen bir zanlıyı, bırakın evine yollamayı, en basit tedavisini dahi yaptırtmamak...
Neyle suçlandığını dahi öğrenemeden devletin gözetiminde ölmesine göz yummak.
Yani yargısız infaz.
Bu uygulama, Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’un dediği gibi, insanlık dışıdır. İnsan Haklarına ve Avrupa sözleşmesine aykırıdır.
Tek kelimeyle ayıptır, hoyratlıktır.
Bu uygulamalar yıllardır sürüyor.
Ancak hiçbirimiz oralı olmadık.
PKK’lı oldukları, Kürtçülük yaptıkları veya cinayet işledikleri için bu muameleye tabi tutulanları görmezden geldik. “Oh olsun” dedik. “Ne yani, lüks otelde mi tutulacaklardı?” diye sorduk.
Ancak, bakın dün gözümüzü kapadığımız bu uygulama bugün, her kesime dokunur oldu.
Bu yaklaşım, “Ne yapalım, asmayalım da besleyelim mi?” mantığının bir devamıdır.
Paylaş