Paylaş
Geçenlerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bir iletişim konferansına katıldım.
Öyle şeyler duydum, öyle konuşmalara tanıklık ettim ki, başıma ağrılar girdi. Tam karşımızdan tüm hızıyla gelen bir trenin altında kalacağımızı biliyoruz, ancak hala çıkar hesapları yapılıyor.
Meclis 'ten geçirilmeye çalışılan Kentsel Dönüşüm yasası bile sürükleniyor. (Bu isim çok antipatik. Son derece soyut, vatandaşın tam algılayamadığı bir şey. Adına açıkça Deprem Yasası demek gerekiyor.)
Erdoğan Bayraktar'a bakıyorum , adam tek başına çığlık atıyor. Kelimenin tam anlamıyla, her konuşmasında bir çığlık yükseliyor.
Nasıl atmasın ki...
Deprem, hergün İstanbul'a biraz daha yaklaşıyor.
İstanbul ise, Türkiye demek.
Beklendiği gibi 7'leri bulacak bir deprem, bu kenti yok edecek. İstanbul'un yok olmasını bırakın yarı yarıya yıkılması bile, Türkiye'nin durması ve iflası anlamına geliyor. Bu gerçeği de herkes biliyor. Sanayi çökecek, ülkenin en önemli ve en pahalı yatırımları, ulaşımı duracak. Okullar, hastaneler yerle bir olacak, köprüler denize inecek. Zarar tahminleri 200-300 milyar dolar arasında olacak.
En basitinden, bu kentte irili ufaklı, 3.5 milyon bina var. Bu rakkamın sadece 500 bini , yüzde 7'lik bir depreme dayanabilecek, geriye kalanı, içindekilerle birlikte çökecek. Milyonlarca insan ölecek. Çok daha az güçteki bir depremde ise, öncelikle sayıları yüzbinleri bulan gecekondular, hasarlı ve sakat yapılar gidecek.
DEPREM YASASI SON KURTULUŞ ÜMİDİ...
Halen meclis'te bir bölümü kabul edilmiş , öbür bölümü hala bekleyen Deprem Yasası, yeterliymiş-değilmiş veya sakıncaları varmış bir yana bırakalım, son ümidimizdir.
İlk defa, bir depremden önce harekete geçiliyor. Bu ülke'de şimdiye kadar yaklaşık 8 dev deprem yaşandı ve 85 bin insanımız öldü ve çok azından ders alındı. Şimdi ilk defa bir seferberlik hazırlanıyor. Projenin tüm ülkeyi kapsaması 15-20 yıl sürecek ve 100 milyar dolara mal olabilecek. Özellikle B2'den gelecek para buraya tahsis edilecek. Yani kaynağı da belli.
Bu yasa ile birlikte, öncelik İstanbul 'a verilecek .
Önce riskli yapılar tespit edilecek. Bunu da, uzmanlar ve Üniversite hocalarından oluşturulacak bir heyet yapacak. Ardından, tespit edilen bir bölgedeki gecekondu ve yıkılması kaçınılmaz ev veya apartman sahiplerine "Verin evinizi, size yeni ve sağlam yer yapalım veya istiyorsanız siz yaptırın, ancak artık burada oturamazsınız" denecek... Direnen olursa , yasa gücüyle oradan çıkarılacak ...
Bence , Türkiye açısından en hayati proje budur.
Ancak gelin görün ki, hala buna direniş var.
Direnenler, 1 veririm 3 isterim diyen aç gözlülerden, oy peşinde koşan Belediyelere ve nihayet gecekondu-arsa mafyası...
Eğer bir defalığına , bu işi iktidar- muhalefet çıkmazından kurtarabilir ve destekleyebilirsek, emin olun ilerde kendimizle gurur duyarız...
"BELEDİYELER ve EV SAHİPLERİ İHANET ETMESİNLER YETER..."
Geçen hafta sonu, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) Genel Müdürü Murat Kurum'un bizim gazetedeki bir demecini okudum ve tüylerim diken diken oldu . Yine eski oyunların pazarlanmaya başlandığını gördüm. Yıkılıp yapılacak projeleri bu Genel Müdürlük gerçekleştireceği için , bu açıklama çok önemli .
Kurum, kibar bir bürokrat olduğundan dolayı , ölçülü kelimelerle ilerde nasıl bir kıskaç içine düşeceğimizi anlatıyor: “...Arsa sahipleri yüzde 55-60'larla pazarlığa oturuyorlar...Kat sahiplerinin ilk depremde yıkılacak 70-80 metrekare üzerine oturtulmuş bir binası var, karşımıza 200 metrekare yeni bina isterim diye çıkıyor...”
Dahası da var...
Bazı belediyeler, dönüşümü kendileri yapmak için kolları sıvıyorlar ve katsayıyı arttırıyorlar. Bir örnek, diğer tüm projelerin mahvolmasına yol açıyor. Mal sahipleri ne kadar aç gözlü kar avcısı gibi davranıyorsa, belediyeler de oy avcılığındalar.
İlerde tanıklık edeceğiz .Göreceksiniz , dizlerini dövecekler. “Ah nasıl akılsızlık etmişiz" diyecekler. Ancak bunlara artık göz yummamak gerekiyor. Zira bu ahmaklıklar sonucunda bizler kaybedeceğiz.
Hadi bir defalığına popülizm yapmaktan vaz geçelim.
NAMUS CİNAYETLERİ
Ayşe Önal’ın “Namus Cinayetleri” adlı kitabı İKÜ Yayınevi’nden çıktı. Ayşe Önal, “Güldünya cinayeti” ile gündeme taşınan ama yüzyıllardan beri bu topraklarda çok can acıtan bir sorununu yazmış: “Namus Cinayetleri”ni. Tarih, olay, kim şeklinde değil de, içimizi acıtan, okurken hayretler içinde bırakan tüm detaylarla birlikte anlatmış. Kitapta, 9 namus cinayeti öyküsüne yer veriliyor. Olayların failleri ile yapılan uzun röportajlardan yola çıkan Önal, bize yanı başımızda hala yaşanmaya devam eden cinayetleri tüm çirkinliği ile gözler önüne sermiş… “Namus Cinayetleri” bu konu hakkında yazılmış çok önemli bir çalışma. (www.iku.edu.tr/ikuyayinevi)
Paylaş