Böyle ceza vermek yerine, neden caydıramadığınızı düşünün…

Haberi okuduğum zaman hayretler içinde kaldım. RTÜK, 33 TV kanalına, Bostancı görüntülerini kullandıklarından dolayı ceza yağdıracakmış. Bunun kadar yanlış, bunun kadar haksız bir ceza görülemez. Dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir uygulamayla karşılaşamazsınız.

Haberin Devamı

Gazete haberlerine göre, RTÜK 33 TV kanalına ceza yağdıracakmış.

          

Gerekçesi de, Bostancı’da polisin hafta içindeki hücre evi baskınıyla ilgili yayın yasağına uyulmamasıymış.

          

Ceza, kişi veya kurumları yasaklara uymamaları durumunda verilir. Bir nevi caydırıcı unsurdur. Cezayı alanların, aynı durumla karşılaştıklarında, korkup, aynı suçu işlememeleri beklenir değil mi ?

          

Ancak, ya konulan yasak “uygulanamaz ve abartılı” bir yasak ise ne olacak ?

          

Ne demek istediğimi biraz daha açayım.

          

Bostancı’daki baskın başlayınca, Haber Kanalları canlı yayına geçtiler. Bundan daha doğal hiçbirşey olamaz. Dünyanın neresine giderseniz gidin, büyük bir kentin göbeğinde böylesine dev bir operasyon yapılırsa, bu önemli bir haberdir. Haber kanallarının görevi de bunu yansıtmaktır.

Haberin Devamı

          

Operasyon 5 saat sürünce, anlaşılan, polis Başbakanlığa başvurup, “canlı yayınlar teröristlerin işini kolaylaştırıyor. TV’den seyredip ona göre hareket ediyorlar” demiş olabilir ki, bir yayın yasağı geldi. (Aslında evde tek bir kişi vardı ve polisin elektriği kesmesi yeterdi.)

          

Haber Kanalları da buna uydular.

          

Çarpıklık bundan sonra başladı.

          

RTÜK, herhalde yine Başbakanlığın emriyle, bu defa yeni bir bildirimle “Bostancı olaylarından hiçbir görüntü yayınlanmayacaktır” yasağını getirdi.

          

Operasyon bitmiş. Terörist öldürülmüş. Bina aranıp, yol herkese açılmış. Yani hayat normale dönmüş. Akşam saatlerindeki Ana Haberler başlamak üzereyken görüntü yasağı geliyor.

 

Neden ?

Haberin Devamı

          

Nedeni yok.

          

Böylesine genellemeli, “ hiçbir görüntü verilemez” türünden yasak olmaz.

          

Olur derseniz, o zaman kimsenin uymayacağını da bilmelisiniz.Dünyanın hiçbir yerinde de, ne böyle bir yasak konulur, nede buna uyan TV kanalı bulunur.

          

Anlarım, operasyon devam ediyordur. Etraf için hala tehlike yaratabilecek bir durum mevcuttur, o zaman yasağı genişletirsiniz. Bunu da zamanlı yaparsınız.

          

Yasaklar makul ölçülerdeyse caydırıcı olurlar. Aksi halde yürümez.

HAS MÜZESİNDEKİ SESSİZ TANIKLARI GÖRÜN...

 

Geçen haftalarda Has Üniversitesindeydim. Rektör Prof. Dr. Yücel YılmazGurur duyduğumuz müzemizi size göstermeliyiz” dedi ve hep beraber aşağı indik.

Haberin Devamı

          

Hayretler içinde kaldım.

          

Nefis bir çalışma. Müthiş bir titizlik. Harika bir müze.

          

Söyleyecek kelime bulamıyorum.

          

Adı “Neolitik’ten Selçuklu’ya Sessiz Tanıklar”

          

Yaklaşık 10 bin yıl önceden Selçuklulara kadar ki dönemde yaşayanların kullandıkları eşyalar sergileniyor. Antik çağ’daki tıp aletleri, tanrıçalara sunulan insan uzuvları,figürinler, mühürler, silahlar vs...Toplam 2 bin eser var.Türkiye’nin en önemli kolleksiyonerlerinden Haluk Perk’in müze ve kolleksiyonlarının bir bölümünden oluşan bu şahane dizi mutlaka görülmeli.

          

Bazılarınız mutlaka duymuştur, ancak duymamış olanlara seslenmek istiyorum.

Haberin Devamı

           

Ne yapın edin ve bu müzeye gidin. Üniversiteden çok tarihi bir eseri andıran Has Üniversitesinin, bir de müzesini görün. Kadir Has, bugün kalkıp izleyebilse, çocuklarıyla tüm ailesiyle iftihar eder. Bıraktığı mirasın ne kadar iyi ellerde olduğunu görür.

          

0212-5336532’yi arayın ve Cibali’deki Üniversiteyi ziyaret edin.

MİLLİ MARŞI ARZ EDERİM (!)

 

Bülent Arınç’ın birçok görüşüne katılmayabilirsiniz, ancak bazen öyle noktalaradeğinir ki, alkışlamadan da edemezsiniz. 6 nisan tarihli Yeni Şafak’ta Mehmet Gündem’e verdiği demeçte, benim de çok paylaştığım bir noktaya değindi. Gündem çok doluydu, bundan dolayı bugüne kaldı. Soğukkanlı şekilde incelersek, Arınç’a hak vermemek imkansız.

Haberin Devamı

“...Siviltoplantılarda birisi çıkıp programı arz ediyorum diyor. Askeri bir toplantıda olsa anlarım. Amasivil bir toplantıda “arz ederim”. Ardından saygı duruşu, İstiklal Marşı, konuşmalar, plaket töreni diyor ve sonunu yinearz ederim diye bağlıyor. Garnizon kültürü... 12 Eylül'den kalma bir şey. Çoğu valiye bunu söyledim, neden arz etsin, saygıdeğer konuklar diye başlasın. Benim İstiklal Marşı ile bağımı kimse sorgulayamaz ancak Türkiye'de bazı şeyler sulandırılıyor, gereksiz yerlerde kullanılıyor. Milli törende, resmi toplantıda saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın gerekli olduğunu ben de düşünürüm. Amakonsere, konferansa saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlanılmamalı. Adana'da bir sivil toplum örgütünün düzenlediği ekonomik istikrar konulu toplantı da İstiklal Marşı vearz ederimle başlayınca garip oluyor... Meclis Başkanı iken eşimle birlikte bir huzurevine ziyarete gittik. Hediyelerimizi verdik, ellerini öptük, yanlarına oturduk. Bir sunucu çıktı, programı “arz ediyorum” dedi. Ardındansaygı duruşuna çağrı yaptı. Hem üzüldüm hem kızdım. Yerindenkalkamayacak yaşlı ve hasta kadınlar vardı. Neyapacaklarını şaşırdılar. Kollarınagiren görevliler oldu, ayağa diktiler. Huzurevinde resmi törenin ne anlamı var? Siz şirketin yönetim kurulu toplantısında saygı duruşu, İstiklal Marşı okur musunuz? Her şeyin bir adabı var. Bu işin de bir kuralı olmalı…”

Bunlar gerçekten de çok doğru saptamalar.

Sivil ToplumKuruluşlarında olsun, resmi toplantılarda konuşan veya sunuş yapanlar olsun “Arz ederim” alışkanlığından mutlaka kurulmalılar. Askere sevimli görünmek için midir, yoksa onlardan korkmak mıdır, anlayabilmiş değilim. Üstelik askerlerin böyle bir talepleriolduğunu veya telkinde bulunduklarını da hiç duymadım.

Olduk olmadık yerlerde Milli Marş okuma merakı da 1990’lardan kalma bir alışkanlık. PKK’nın en azgın olduğu dönemlerde, birlik beraberliği teşvik eder diye, kendi kendine başlayan bir uygulama bugüne kadar sürdü.

Şimdi de, kimse vazgeçemiyaor. “Vay vatan haini” diye kovalanmaktan korkuluyor. Kimse “artık buna ihtiyaç kalmadı” diyemiyor. Oysa, Milli Marşın önemi vardır. Tribünlerde küfürler arasındamarş söyletmek, tam aksine ters tepki yapar. Üstelik, Milli Marşın nerede okunması gerektiği de yazılıdır, ancak kimse dikkate almaz.

Bu değişikliği AKP iktidarı da yapamaz. Hemen farkı yönlere çekilir. Atatürkçülüğü unutturmakla suçlanırlar.En doğrusu, Milli Güvenlik Kurulubu yöndebir karar alır ve basit bir yönetmelikle düzenlemeye gidilir. Nerede ve hangi durumlarda Milli Marş söyleneceği yeniden hatırlatılır.

Bunun, vatanı sevip sevmemekle ilgisi yoktur. Önemli olan belirli değerlere saygı göstermektir.

ANNE BAK, PORTAKAL...

Sümeyye Erdoğan’ın keman çalması ve şan dersi almasını hayretle karşıladığımdan dolayı, bazı dostlar tarafından geri zekalı çocuklara benzetildim. Hele  Akif Beki’nin yazısının başlığı (Anne bak, portakal) çok hoşuma gitti.

 

Konu, Kürşat’ın o nefis programında açılmıştı.

 

Süher Pekinel söyledi. Sümeyye’nin keman çaldığı ve şan dersi aldığını bilmiyordum ve gerçekten de hayret ettim. Sizler hayret etmeye bilirsiniz, ancak benim için çok ilginçti.

 

Beki gibi birçok yazar, biraz da küçümsiyerek “Ne yani, türbanlı biri şan dersi alamaz, keman çalamaz mı? Bu ne cahilliktir yarap” demeye getiriyorlar.

 

Herhalde böyle bir çağdışılığı benden bekleyemezsiniz. Ancak, özür dilerim amma , ne zamandan beri türbanlı-muhafazakar vatandaşlarımızın şan derslerini doldurduğu, klasik müzik hayranı olduklarını, keman kurslarını kaçırmadıklarını görüyoruz?

 

Yoksa var da ben mi bilmiyorum?

 

Sümeyye, son derece alkışa layık bir istisna değil midir?

 

Yoksa ben mi başka bir ülke de yaşıyorum?

 

Sümeyye’yi tebrik ederim.

 

Ailesini de tebrik ederim ki, böylesine aydınlık bir kız yetiştirmişler.

 

Keşke tüm muhafazakarlarımız onları bu yönleriyle taklit etseler. Sümeyye gibi kız yetiştirseler. Harem- Selamlık merakıyla yanıp tutuşmak yerine, dünyaya açık olsalar.

 

Bu açıdan bakılırsa, Beki’nin başlığı Sümeyye olayı açısında çok yerinde:

 

Anne bak, portakal...

Yazarın Tüm Yazıları