Paylaş
Belçikalılar, Fehriye konusunda büyük hatalar işlendiğini, 1999’dan bu yana (yani yakalanışından, kaçtığı güne kadar) olaya son derece yanlış yaklaşıldığını kabul ediyorlar.
“ Hem yargı, hem de hükümetler bu işi çok hafife aldılar” diyen bir üst düzey hükümet yetkilisi, artık pişmanlığın para etmediğini, kaybedilen prestijin, hiç değilse bir bölümünün geri alınabilmesi için ellerinden geleni yaptıklarını, Fehriye’nin yeniden yakalanması için bir insan avı başlatıldığını söyledi.
Bu pişmanlık duygusunu açık demeçlerde duymuyorsunuz tabii. Özel konuşmalarda ise son derece rahatsız olduklarını gözlüyorsunuz.
Fehriye dosyasının açmak, nerede ne hata veya nasıl bir değerlendirme yanlışı yapıldığını anlamak için, hem dışişleri Bakanı Karel De Gucht , hem de Adalet Bakanı Laurette Onckelinckx ile konuştum. Her ikisi de samimi şekilde, işlerin bu noktaya nasıl geldiğini ve neden bu sonuca varıldığını anlattılar.
Ben Belçika’nın, Fehriye’yi kasten ve sırf başından savmak için kaçırdığı izlenimi edinmedim. Unutmayalım ki, hükümet bu nedenle çok eleştiri aldı. Belçika polisinin beceriksizlikleri geçmişte de çok ün kazanmıştır. Eğer işin içinde gizli istihbarat servislerinin bir oyunu var ise, işin bu tarafını bilemem. Görebildiğim ve hissedebildiğim, büyük bir beceriksizlik, yanlış değerlendirmeler, adalet mekanizmasının konuya yanlış veya farklı yaklaşmasıdır.
Olan oldu.
Şimdi ileriye bakalım.
Bakalım, Belçikalılar gerçekten bu kızı bulup cezalandıracak ve daha da önemlisi Türkiye’ye iade edecekler mi?
Brükseldeki hava, şimdilik böyle görünüyor.
Ancak somut adımları beklemek gerekir.
* * *
DIŞİŞLERİ: FEHRİYEYİ TUTUKLAYAMAZDIK
Belçika Dışişleri Bakanı kelimelerini pek yuvarlamayan bir kişi. Düşündüklerini de hiş saklamıyor. Diplomatik çukulata şekerinin içine gömmeden açıkça söylüyor.
“ İlk yakalandığında neden Türkiye’ye iade etmediniz ?” diye sordum.
Yanıtı son derece netti:
“…1999’ da Türkiye’ de idam cezası vardı. Hiçbir Avrupa ülkesinden, idam cezası olan bir ülkeye suçlu iade edilmiyordu.Yasalarımız böyleydi. İkinci bir unsur daha var ki, unutmayın, 1999’larda terör olayları ile politik eylemler arasındaki çizgi çok daha genişti. Bizde yargı ile hükümet gerçekten ayrıdır. Yargı gerçekten bağımsızdır. Yargıyı etkileyemeyiz. Yargı, Fehriye’nin sınır dışı edilemeyeceği yaklaşımındaydı. Yargı kararı olmadan da bizşey yapamazdık.”
İşte işin başındaki sorun da bu.
1999’da DHKP-C, o günün koşulları çerçevesinde, Belçika yargısı ve politik çevrelerce terör örgütü olarak nitelenmedi. İdeolojileri nedeniyle, Türkiye’deki sisteme, devlete muhalefet eden ve bu arada da -ne yazık ki !- silah kullanmış bir grup gözüyle bakıldı. Fehriye, 1996’daki Sabancı cinayetini reddettiğinden dolayı da, Belçika yargısı bu olayı bir yana bıraktı. Sabancı cinayetinin Belçika’da görülmemesi ve bu dosyanın en kısa sürede kapanması eğilimine girildi. İzinsiz silahla dolaşmak, sahte kimlikle yakalanmak gibi, sudan suçlarla yargılanır oldu. Bu arada DHKP-C’nin eylemlerle Belçika’da huzursuzluk yaratmasından da korkulduğu için, dosya sümen altı edildi.
Adeta, Fehriye ve DHKP-C’ ye sempatiyle bakan, gaddar (!) Türk devleti ve yasaları tarafından kötü muamele edilmesin, asılmasın diye kollanan bir tutum takınıldı.
Bu tutum, hem yargı da, hem savcılıkta, hem de içişlerinde hakimdi. Hükümetlerin de işine geldi.
Ancak bütün bu tutum, 2001’deki 11 Eylül saldırısından sonra değişmeye başladı. Sonunda bugünkü noktaya gelindi. Bu defa DHKP-C ve Fehriye terörist ve katil gözüyle görünür oldular.
Bakana ikinci soruyu sordum:
“ Peki, son davadan bir tutuklama çıkacağı biliniyordu. Adalet bakanı İçişlerini dahi uyarmış, kızın kaçabileceğini söylemişti. Neden daha once tutuklanmadı veya neden çok önemli önlemler alınmadı ?”
Aslında bu soruyu İçişleri Bakanına sormak istemiştim, ancak başaramadım. İçişleri çok eleştiri aldığından dolayı olacak, kimseyle konuşmuyor. İçine kapanmış durumda. Ancak Dışişleri Bakanı nedenlerini çok açıkça anlattı:
“28 şubat davasından once tutuklayamazdık. Zira yargı, tutuklanmadan yargılanmasına karar verdi. Sadece uzaktan gözlüyorduk. Artık durum değişti. Yargı, Fehriye’nin bir terörist ve DHKP-C’ nin de bir terör örgütü olduğuna karar verdi. Bizim için de artık durum budur…Yani durum değişmiştir…Ancak ne yazık ki elimizden kaçırdık. Dünya’nın her ülkesinde, Türkiye dahil her yerde bu tip talihsizlikler yaşanabilir. Üzüldük, ancak bir defa oldu. Bu bir hata değil, şanssızlıktı. Olmamalıydı, ancak oldu…Bundan sonrasına bakalım.”
* * *
ADALET BAKANI: MUTLAKA YAKALANACAK…
Adalet Bakanı ile de, bundan sonrasını konuştum.
Fehriye kaçtı da, nerelerde olduğu tahmin ediliyor mu, acaba bulunabilecek mi ?
“ Savcılık, Fehriye’nin terrorist olduğunu yargıya artık inandırdı.Ne yazık ki elinden kaçırdı. Ancak şimdi her yerde aranıyor. Adeta bir insane avı var. Nerede olduğunu tahmin etsek dahi bunu size söylemem, zira hemen kaçar…Polis adeta bir tutku içinde Fehriye’nin peşinde…Şunu da söyliyeyim, eğer başka bir ülkede yakalanırsa da, mutlaka buraya getirilecek ve burada cezasını çekecek. Yani, bir daha Belçikaya gelmesin ve nereye giderse gitsin gibi bir tutumumuz asla yok.”
Adalet Bakanına bundan sonrasını sordum. Fehriye yakalandığı taktirde, Sabancı cinayeti suçundan dolayı Belçikada yargılanamayacağına göre, bu defa - -yeni değişen koşullar karşısında Türkiye’ ye iadesi söz konusu olur mu ?
Bakan EVET diyemedi. Zira bunun kararını yargı verecek. Ancak EVET anlamına gelen bir dil kullandı.
“…Eskiye oranla iki önemli değişim yaşandı. Bunlardan biri, Türkiye’de artık idam cezası yok. Bu daha önceki kararı etkileyen çok önemli bir unsurdu. İkinci önemli unsur da, Belçika’da bir mahkeme Fehriye’yi terörist olarak niteledi. Ancak bu kadarını söyleyebilirim.”
Adalet Bakanı da, Fehriye davasının gerçek rayına oturmasının çok uzun sürdüğünü kabul ediyor, ancak artık doğru bir yola girildiğini de vurguluyor. Pişmanlık göstermiyor, ancak içlerinde pişmanlık olduğu açıkça görülüyor.
“…Çok uzun sürdü. Haklısınız. Ancak Belçika olarak bu dosyayı çok ciddiye alıyoruz. Zira 28 şubat mahkeme kararından itibaren Fehriye artık bizim için terörist oldu. Peşinde koşuyoruz ve peşini bırakmayacağız.”
Belçika adaleti, polisi ve yargısı Fehriye konusunda büyük hatalarını,şimdi önce kendi kamu oylarına, ardından da Türkiye ve dünya kamu oyuna affettirmek istiyor.
Bakalım becerebilecekler mi?
Paylaş