Paylaş
Başbakan’ın son TRT söyleşisi, ben dahil herhalde nice gazetecinin ağzının sularını akıtmıştır.
Fehmi Koru, Derya Sazak, Prof. Mustafa Erdoğan, Prof. Fuat Keyman`ın soruları ve söyleşinin genel havası da çok güzeldi. Kimse aksini söyleyemez, her soruyu da sordular. Başbakan’a şirin görünme telaşları olmadığı gibi, hiçbiri lafını dagevelemedi. Her biri tebriği haketti.
Başbakan da çok ilginç bir performans sergiledi. Verdiği her yanıt manşetlikti. Tabii, özellikle TSK ile ilişkiler hakkındaki söyledikleri , sivil iktidar - asker ilişkilerinde bir yol ayrımının perçinlenmesi gibiydi.
Herşey, 27 nisan 2007 gecesiGenelkurmay’ın internet sitesine konan ve AKP’ye oy verilmemesini isteyen elektronik mesajla başladı.
Kamuoyunun alıştığı, bu uyarının siyasi iktidar tarafından görmezden gelinmesi veya iktidarın başındaki kişinin çıkıp, Komutanların kendilerini yanlış anladıkları şeklinde yuvarlak bir açıklama yapmasıydı.
Ancak, tam aksi gerçekleşti.
Hükümet son derece sert bir tepki gösterdi.
Hele bu sürtüşmenin ardından, aynı yılın temmuz ayındaki genel seçimlerde, AKP’ nin oy oranı kendilerini dahi şaşırtacak oranda artınca , 80 yıllık sivil iktidar- asker ilişkileri somut şekilde değişme sürecine girdi.
SONRASI PAMUK İPLİĞİ GİBİ ÇÖZÜLÜVERDİ...
Ardından, gelişmeler çorap söküğü gibi çözülmeye başladı.
Önce NOKTA dergisinde, 2004 yılında hazırlanan darbe planları kamuoyuna yansıdı.
Darbe çalkantıları tartışılırken, Ergenekon soruşturması geldi.
Kamuoyu ilk defa, emekli Orgenerallerin tutuklanmasını izledi. Kimse birşey diyemedi, birşey yapamadı. Askerin gelişmeleri seyretmekten ve mahkemenin sonucunu beklemekten başka çaresi yoktu. Eski yaklaşımların artık geride kaldığı ve yeni bir ilişki düzeninin kurulduğu kanısı yaygınlaştı.
Bu gelişmeler yaşanırken ortaya çıkan İrtica ile Mücadele planı, bardağı taşıran damla oldu. Başından itibaren, Genelkurmay’ın sert şekilde yalanladığı olay, bir ihbarcının yolladığı mektuplarla giderekciddileşti.
Nihayet, Başbakan’ın TRT söyleşisiyle, sivil iktidar- asker ilişkileri bence tam bir yol ayrımına girdi. Erdoğan’ın, Genelkurmay Başkanını görevden alma opsiyonunu dahi düşündüğü ortaya çıktı.
Şimdiye kadar, askerle sorun yaşayan hiçbir Türk siyasetçisi, özellikle de bir Başbakan “gerekeni yapacağını” söylememiştir.
Bu söz bir milattır ve kamuoyunun tepkisi çok farklı olmuştur.
Erdoğan’ın bu tutumu iki farklı şekilde yorumlanıyor.
Bir bölüm, Başbakan’ın korkusuzca davrandığını ve bu şekilde sivil iktidar- asker ilişkilerinde tarihi bir dönemeç yarattığına inanıyor.
Şimdiye kadar hiçbir politikacının böylesine kararlı bir tutum sergilemediğine dikkat çekenler, Başbakan’ın bu ülkede darbelerin önünü kestiğini söylüyorlar.
Bir diğer kesim ise, Başbakan’ın bu yaklaşımının cesurca olduğunu kabul etmekle birlikte , değişen dünya ve Türkiye koşullarından çok yararlandığını, bu rüzgarı arkasına alıp başkaldırdığını söylüyor.
“12 mart veya 12 eylül tarihlerinde Başbakan olsaydı, acaba Demirel’den ne kadar farklı davranırdı ?” diye bugünkü tutumunu sorgulayanlar, o günlerde asker müdahalelerinin, hem Türkiye’deki güçlü bir sivil destek, hem de Uluslararası konjonktür nedeniyle ABD ve Avrupa’dan aldığı teşvikle gerçekleştiğine dikkat çekiyorlar. Askerin Uluslararası ve Türkiye’deki değişimi tam algılayamadığını, Başbakanın ise daha iyi kavradığına dikkat çekiyorlar.
Kim ne derse desin, ortada büyük bir gerçek var. O da, sivil iktidarlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki ilişkilerin tümüyle değiştiğidir. Bu sıkışma belki bazı yol kazalarına yol açabilir, ancak abartılmadığı taktirde zaman içinde kendi içinde bir dengeye oturacaktır.
Paylaş