Paylaş
Gündemimizden düştü, ancak bir süre sonra yeniden tartışmaları başlayacak olan Anayasa değişiklikleri paketi, şu sıralarda Anayasa mahkemesinin elinde. Dikkat edecek olursanız, bu değişiklikler konusunda Avrupa Birliği pek bir açıklama yapmadı. Genelde olumlu karşılandığını söylemekle yetindiler.
Önceki akşam, Avrupa Parlamentosunun Türkiye raportörü Ria Oomen Ruijten ile yemek yedik. Kriter dergisi Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Karauçak ve Ruijten’in danışmanı Ali Yurttagül ile birlikteydik. Tabii söz döndü dolaştı ve Anayasa değişikliklerine geldi.
Brüksel’deki havanın çok farklı olduğu anlaşılıyor.
Herşeyin başında, bu paketin yetersizliği üzerinde duruluyor. Avrupa Birliği kriterlerine uyum sağlanacak ise, anayasadaki daha birçok maddenin değiştirilmesi gerektiği belirtiliyor.
Paket bu haliyle değerlendirildiğinde ise, Brüksel’in onayladığı ortaya çıkıyor. “Brüksel’de hemen herkes atılan adımın önemini görüyor” diyen Ruijten, anayasanın tümüyle değiştirilmesinin tercih edildiğini de saklamıyor.
Avrupa Komisyonu, ve Avrupa Parlamentosu paketi dikkatli şekilde incelemişler. Yargının bağımsızlığının ortadan kalkacağı yolundaki muhalefet itirazını geçerli görmüyorlar. Avrupada da birçok ülkede aynı yöntemle yargıç atamaları ve Anayasa Mahkemesi seçimi yapıldığı belirtiliyor.
Özetlemek gerekirse, Avrupa Anayasa değişikliklerine yeşil ışığını yakmış durumda.
27 MAYIS AYIBI HALA İÇİMİZDE YAŞIYOR...
Anlaşılan, üstünden 50 yıl geçmesine rağmen, toplum olarak 27 Mayıs ihtilalinin ve ardından yaşanan dramların ayıbını içimizde yaşatıyormuşuz. Perşembe günü TV’lerdeki haberleri ve tartışma programlarını dinleyince anladım ki, bu ayıptan kolay kolay da kurtulamayacağız.
Gerçekten de, bir hukuk katliamı, bir siyaset cinayeti, bir insanlık dramı yaşanmış. Ne yazık ki, aziz Türk milletinin önemli bir bölümü de bunu hem onaylamış, hem de alkışlamış.
Gayet tabii, bugünün değer yargılarıyla 50 yıl önceki bir olayı değerlendirmek doğru değildir. Ancak herşey bir yana, siyasi idamlar bir yana. İşte ayıbın en büyüğü de zaten budur.
Siyasetçi asmak kadar gaddarlık olabilir mi?
Hem de son derece çarpıklıklarla dolu suçlardan dolayı, insanların hayatlarını sonlandırmayı kabul edemiyorum.
Ne yazık ki, 27 Mayıs’ı ilk günlerinde ben de desteklemiştim. Galatasaray Lisesi'nin 10'uncu sınıfındaydım ve o heyecanla kendimi sokaklarda buldum. Aradan zaman geçtikçe darbenin ne anlama geldiğini anladım. CHP’nin bu darbenin gerçekleşmesindeki rolünü gördüm. Medya’nın ve kamuoyunun aymazlığını gözledim.
Açıkçası kendimden utandım.
Demirkırat belgeselinde de, açıkça özür diledim. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen hala utanıyorum.
ÇOK ÖNEMLİ İKİ GELİŞME...
Ankara 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi, tarihi bir karar verdi. Sabah gazetesinde okudum ve heyecanlandım. Fikir Özgürlüğüne bundan daha büyük bir katkıda bulunulamaz.
Öcalan’ın eski avukatlarından Medeni Ayhan, 2004 yılında bir toplantıda “1915’te Ermenilere soykırım yapılmıştır” demiş ve mahkemeye verilmişti. Mahkeme bu sözleri “Düşünceyi açıklama” olarak niteledi ve beraat kararı verdi.
Ayhan bu defa da 2008 yılında, Maraş ve Madımak’ı kastederek “Alevi soykırımından” söz etmişti Yine dava açılması ve 301’inci maddeden yargılanması için başvuruda bulunuldu. Bu defa da Adalet Bakanlığı izin vermedi.
Bakanlık “Düşünce şok edici de olsa şiddet içermediği taktirde, hoş karşılanmalı”gerekçesiyle davaya karşı çıktı.
Bu iki olayı ben çok önemsedim.
Çok sevindim.
Türkiye’deki fikir özgürlüğü sınırlarının artık fiilen genişlemeye başladığının en belirgin iki örneğini yaşadık.
HABUR DAVASI KOMİKLİĞİ VE ROJ TV REZALETİ...
Ben Habur davasını anlayamadım, gitti.
Eğer yanılmıyorsam, bu insanları biz davet ettik. Gelmelerini özellikle istedik. İsimlerini dahi çok önceden biliyorduk. Ayaklarına kadar savcı ve yargıç yolladık.
Bunların hepsi doğru adımlardı.
Peki şimdi neden mahkemeye veriyoruz?
Terör örgütü hakkında övücü sözler söyledikleri gerekçesiyle, hapse gidebilecekler.
Ne yapmalarını bekliyorduk ki?
Ayrıca PKK’yı lanetlemelerini mi bekliyorduk?
İşte bundan dolayı, yaşananları komik buluyorum. Bundan sonra, Devletin sözüne de kimseler inanmayacak demektir.
İkinci komiklik de, Danimarka’da yaşanıyor.
Roj TV’nin eski Genel Yayın Yönetmeni, bu kanalın bir PKK organı olduğunu açıkladı ve resimlerle de bunu ispatladı. Buna rağmen Danimark'da hala bu kanalı yaşatıyorlar. Bunu hala İnsan Hakları adına değerlendiriyorlar.
Kabul edilmeyecek bir yaklaşım sergiliyorlar.
Bunun Avrupalılıkla hiçbir ilgisi yok. Buna tek kelimeyle düşmanlık denir. Masum insanları öldüren bir örgütün TV kanalını yaşatmanın hiçbir izahı olamaz.
Komiklikten de öte bir durumla karşı karşıyayız.
SİTEME GİRİN VE 30 SICAK GÜN’Ü OKUYUN
İnternet siteme gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederim. E maille yolladığınız önerileri bir bir okuyup dikkate alıyorum. Gelecek günlerde değerlendirildiğini göreceksiniz. Lütfen isteklerinizi bana www.mehmetalibirand.com.tr’deki iletişim bölümünden yollamaya devam edin. Bu hafta ana sayfamda meslek hayatımda başıma en fazla bela açan röportajı izleyeceksiniz. Andıçlanmama, iftiraya uğramama ve işsiz kalmama neden olan röportaj. Kararı siz verin; Abdullah Öcalan ile yaptığım bu röportaj sonucu yaşadıklarımı hak etmiş miyim? Ayrıca, Kıbrıs Barış Harekatını anlattığım “30 Sıcak Gün” kitabımı da bu hafta siteden ücretsiz olarak okumaya başlayabilirsiniz. Beni internetten sürekli takip etmek için Twitter ve Facebook’uma da bakabilirsiniz..
27 MAYIS YARGILANIYOR
Gazeteci Nazlı Ilıcak'ın “50. Yılında 27 Mayıs Yargılanıyor” adlı çalışması Doğan kitaptan çıktı. İlk baskısını 1975 yılında yapan kitap Türkiye'nin ilk darbesi olan 27 Mayıs'ın ardından, dönemin önemli isimleri ile yapılan röportajları barındırıyor. Şu anda bir çoğu hayatını kaybetmiş 37 kişinin röportajlarının bulunduğu kitap, 27 Mayıs darbesini tüm boyutları ile gözler önüne seriyor. Ilıcak kitabın önsözünde Süleyman Demirel'in şu sözleri ile kitabı anlatmaya çalışmış; “Savaşlar ülkeyi birleştirir, millet yekvücut olur; darbeler ise, böler, aynı ülkenin insanlarını birbirine düşman eder”. Ilıcak'ın,darbenin izleri daha çok keskinken yazdığı kitabı, askeri vesayetin tartışıldığı bu günlerde, Türkiye'nin darbeler tarihinin başlangıcı nasıl olduyu bizlere anlatıyor. ( Doğan Kitap 0212 373 77 00 – www.dogankitap.com.tr)
BİR DARBECİ SUBAYIN ANILARI
27 Mayıs Darbesinin ardından 22 Şubat Hareketi içinde de yer alan Kurmay Albay Adnan Çelikoğlu'nun anıları Yapı Kredi Yayınevinden çıktı. Aynı zamanda 9 Subay Olayı'nın kilit adamı olan Çelikoğlu için Ergin Konuksever,“27 Mayıs 1960 devrim hareketi içinde yer alan en yürekli kişilerden biriydi” diyor. Türkiye'nin ilk darbesini önemli isimlerinden olan Adnan Çelikoğlu'nun anıları 27 Mayıs'ın hem öncesini hemde sonrasını bize askerin gözünden anlatıyor. (Yapı Kredi yayınları :0212 252 47 00 – www.ykykultur.com.tr)
TALAT AYDEMİR HATIRATIM
Yapı Kredi yayınlarının bir başka anı kitabı ise Talat Aydemir'in hatıratı. 22 Şubat müdahalesinin önemli isimlerinden olan ve cezaevine konulan Aydemir'in anıları ülkemizin çalkantılı dönemlerinden birini, darbecilerin penceresinden aktarıyor. Kitap ile birlikte Talat Aydemir'in kendi sesinden 2 saatlik ses DVD'si ise yakın tarih ile ilgilenenler için değerli bir hizmet. Daha önce gazetelerde yayınlanan, bazı bölümleri basılan Aydemir'in anıları ilk defa tamamı olarak bu kitapta. Albay Talat Aydemir'in Kore'de cepheden, Harp Okulu'nun komutanlığına ve ardından dar ağacında biten hayatını hem okuyup hemde dinleyebilirsiniz. (Yapı Kredi yayınları :0212 252 47 00 – www.ykykultur.com.tr)
Paylaş